Dondurmalı Türk-Rus ilişkileri: Hem soğuk hem tatlı

Arif Asalıoğlu

Arif Asalıoğlu

28 Ağu 2019 10:25
  • Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Salı günü Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile günübirlik bir görüşme gerçekleştirdi. Türk heyetinin söz konusu görüşmede ana gündemi Suriye'nin İdlib kentinde son hafta yaşanan gelişmeler oldu. Bilindiği gibi, Şam rejiminin İdlib’deki Türk gözlem noktalarına ve TSK konvoylarına düzenlediği baskınları ve daha güneydeki Han Şeyhun'a komşu Hama kırsalında bulunan Türkiye destekli muhalifleri kuşatma girişimi gerçekleşmişti. İdlib ve çevresinde gözlem noktaları ve yaklaşık 1200 asker bulunduran Türkiye’yi bu gelişme endişelendiriyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yaptığı açıklamalarda Şam Rejiminin bu hareketliliğinin arkasında Rusya desteğinin olduğu da gizlenmiyor.

    Yakın zamanda Ankara Washington ile  güvenli bölge konusunda görüşmeleri sonlandırmış fakat umduğunu bulamamıştı. Pentagon’un Güvenli Bölge anlaşma sürecinde bütün bilgileri PYD ile paylaştığı ve karar maddelerinde onlarla mutabık kaldığı ortaya çıktı. Türkiye’nin 35 km derinliğe kadar istediği alan en fazla 8 km ile sınırlı oldu. Buna mukabil güvenli bölge konusunda tavrı olan Moskova, Ankara’nın Washington ile yeni bir pazarlığa girmesi ve ABD askerlerinin azaltılma yerine Türkiye üzerinden bölgede yoğunlaşması nedeniyle bütün bu süreçlerde tedirginliği arttı. Son altı ay farklı ortamlarda Rusya tarafından yapılan açıklamaların hepsinde Suriye egemenliği, bağımsızlığı ve bütünlüğü vurgusu yapıldı. Rusya Devlet Başkanı Putin, Erdoğan ile bu görüşmesinin sonunda basın açıklamasında benzer ifadeleri kullanarak Suriye'nin bütünlüğünü ve egemenliğini tekrar etti. 

    Bayramdan önce Fırat’ın doğusuna ‘bugün yarın’ diye operasyonu dillendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan sıkışmışlığını rahatlatmak için Moskova’ya geldi. Putin ile 23 Ağustos Cuma günü telefonda görüşmüş, İdlib’deki saldırıların çözüm çabalarına zarar verdiğini ve Türkiye'nin milli güvenliği bakımından çok ciddi bir tehdide dönüştüğünü belirtmişti. Kremlin’den yapılan açıklamada telefonla görüşme talebinin Türk tarafından geldiği bildirildi. Anlaşılan o ki telefon görüşmesinde Moskova ikna edilemedi ve günübirlik ziyarete karar verildi. Fırsatı iyi değerlendiren Rusya Devlet Başkanı Putin, Çin’in ana partner olduğu MAKS-2019 Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı'nın Açılış Töreni'ne, programında olmamasına rağmen Erdoğan’ı davet etti. Bu vesileyle, ABD tarafından iptal edilen F-35 anlaşmasının yerine konulabilecek Su-57 ve Su-35 savaş uçakları Türk heyete tanıtıldı.

    Putin’in açıklamalarında Türk heyetinin başka konularda da zorlandığı fark ediliyor. Moskova’nın istediği hızda ve formatta gitmeyen Akkuyu Nükleer santralinin daha formal hale getirilmesi ve Türk Akımı'nda yeni hattın inşa edilmesini örnek verebiliriz. Ayrıca Rusya yapımı askeri ve teknik malzemelerin satılması yine ön planda. Putin basın açıklamasında ''sivil havacılık da iftihar ettiğimiz sektör. Hafif helikopterleri beğendiler. Tıbbi amaçlarla kullanılabilir. Su-35 uçağı konusunda ortak çalışmalar yürütülebilir. Su-57 üzerinde de işbirliği yapılabilir. İmkanlarımız çok. Ortak üretim için de potansiyelimiz var.'' İfadelerini kullandı.

    Suriye konusunda Moskova’nın net duruşu

    Suriye konusunda Rusya sürekli Astana formatını ön plana çıkardı. Sahadaki durumun istikrarlı hale gelebilmesinin Şam iktidarıyla mümkün olduğunu, Anayasa Komitesi'nin devreye girmesinin gerektiğini, Suriye’nin egemenliğine ve bütünlüğüne karşı gelinmemesine vurgu yaptı. Putin konuşmasında ‘’İdlib’deki durum hakkında derin endişe duyuyoruz. Türkiye ile teröristlerin yok edilmesi için ek tedbirlerin çerçevesini belirledik. Suriye'nin toprak bütünlüğüne bağlı kalmak önemli. Moskova ve Ankara İdlib'de çatışmasızlık bölgesindeki saldırılardan endişe duyuyor.'' Dedi.

    Temmuz’un ilk haftası Astana'da, Rusya, Türkiye ve İran’dan oluşan üç garantör ülkenin düzenlediği toplantıda Moskova heyetinden sert açıklamalar gelmişti. İki Rus yetkilisi, İdlib konusunda Türkiye’den beklentilerini dile getirdiler. Bunlardan biri olan Putin'in Özel Suriye Koordinatörü Alexander Lavrentiev, İdlib’deki mevcut durumun sürdürülebilir olmadığını belirtti. İdlib'in neredeyse yüzde 90’ının Heyet Tahrir al-Şam (HTŞ) kontrolünde olduğunu belirterek, “Bir terörist örgütün 3 milyon kişiyi rehin tuttuğu İdlib'de rahatça kalmasına izin veremeyiz” dedi. Rusya HTŞ’yi terör örgütü olarak görüyor. Ankara ise bunu kabul etmiyor.
    Suriye’deki Savaşan Grupların Uzlaştırılması Merkezi Başkanı olan diğer bir Rus yetkilisi, Binbaşı General Alexei Bakin daha net konuştu ve “Türk tarafının, silahsız bölgeden militanların ve silahların çekilmesini ve saldırıların durdurulmasını sağlayan Soçi Anlaşması’na 24 saat içinde tam olarak uygulamasını bekliyoruz” dedi. Rusya bu 24 saat bittikten sonrada operasyonlarına başladı.

    ‘’ABD, PKK/ PYD’nin yok olmasına müsaade etmez ’’

    Türkiye Milli Savunma Bakanlığı’nın güvenli bölge konusunda yaptığı açıklamadan sonra Rusya’dan bölge uzmanları farklı değerlendirmelerde bulundular. Rus medya kuruluşu Sputnik'e konuşan Rusya Yenilikçi Kalkınma Enstitüsü Başkanı Krill Semenov, "ABD'liler Türkiye'ye hiçbir garanti sunmadı. Üstelik bu bölgenin kurulmasıyla ilgili detaylar belirlenmedi. Orada Türk askerinin mi, müttefik kuvvetlerin mi, yoksa Suriyeli askerlerin mi bulunacağı belli değil. Türkiye'yle güvenli bölge konusunda mutabakata varan ABD'nin Türkler uğruna Kürtleri desteklemekten vazgeçeceğini söyleyemeyiz. Aksine ABD, Kürt öz savunma güçlerinin bölgeyi elinde tutması için daha önce yaptığı şeyleri yapmaya devam edecektir. ABD'nin bu bölge üzerindeki nüfuzu da buna bağlı" ifadelerini kullandı. Mutabakatın muğlak formüllere dayandırıldığını ve bölgeyi kimin kontrol edeceğine, öz savunma güçlerinin bölgeden çıkmasının gerekip gerekmediğine ve ağır silahları teslim etmenin ne anlama geldiğine dair hiçbir ifade bulunmadığını kaydeden Semenov, 'Ağır silahlar kime teslim edilecek ve diğer silahlar ne olacak?' sorusunun akıllara geldiğini söyledi.

    Rus uzman Semenov’un açıklamaları ile bu Ağustos ayında Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında emekli edilen eski Müşterek Özel Görev Kuvvet Komutanı emekli Tuğgeneral Erdal Şener’in yaptığı değerlendirmeler örtüşüyor. Askeri güç kullanmaya ABD’nin müsaade etmediğini anlatan Şener, “ABD, PKK/ PYD’nin yok olmasına müsaade etmez. Kapalı kapılar ardında TSK’nin kara harekâtını engellemeyi başardılar. Güvenli bölge açıklaması ve ortak harekât Türk toplumunun  tansiyonunu düşürmeye yönelik bir açıklama” dedi. ABD’nin kendi tampon bölgesini oluşturduğunu kaydeden Şener, “ABD’de Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı’nı kaybetmenin acısı var. ABD, bu anlaşmayla Rusya’ya bölgede ben de varım mesajı verdi. Türkiye’nin orada askeri operasyon yapma yetkisi yok. Oyalama taktiği ile karargah kurup iş yapıyormuş gibi davranacaklar. Bu anlaşma Türkiye’nin değil, ABD’nin çıkarına oldu. Bekle gör politikası uygulanacak. Ortak harekât ve devriyeden bahsediliyor. Ben Fırat’ın batısında PKK/PYD’nin elinde tek olan Münbiç’te Amerikalılarla devriye yaptım. Bir gün bile Münbiç’e girmedik. Dostlar alışverişte görsün devriyesi oldu. Şimdi 30-40 km. derinlikten bahsediliyor. Tamamen hayal. O bölgeye Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı gibi müdahale olmadan PKK/PYD’yi söküp atamazsın. PKK/PYD’ye ve Kürt devletine yol açılmıştır” ifadelerini kullandı.

    Rusya Devlet Haber Ajansı Ria’da 9 Ağustos’ta çıkan bir makalede ‘’Ankara’dan gelen diplomatik baskı neticesinde, Washington şartları biraz “zorladı” deniyor. Makalede görüş belirten askeri strateji uzmanı Boris Rozhin, ‘’Ankara’ya göre, “güvenli bölge”, Suriyeli mültecilerin (yaklaşık 3.5 milyonu) evlerine dönebilecekleri “barışçıl bir koridor” olacak. Bölgedeki Kürt güçlerinin zayıflaması ABD planlarını aksatabileceği ve Washington ile Ankara arasındaki gerilimin bu günlerde çok artması, ABD için bu kararı doğurdu.  Bölge üzerindeki kontrolünü kaybetmemek için Pentagon, Suriye’nin kuzeyine  operasyonları “yönlendirmeye” karar vererek özel bir koordinasyon merkezi oluşturulmasına Ankara’yı ikna edebildi.’’ 

    Ankara’nın pozisyonunu Rozhin şu şekilde açıklıyor: “İki devletinde oyunda kalmaları ve en azından bir şekilde durumu kontrol etmeleri için ABD-Türkiye koordinasyon merkezine ihtiyaç duydular. Ankara'nın operasyona herhangi bir koordinasyon olmadan başlaması büyük bir risk olacaktı. Görünüşte Kürtlere karşı bir oluşum var gibi. Fakat ABD ve Türkiye’nin Suriye’deki ortak operasyonu kime karşı? Ne hedefleniyor?.. gibi bazı belirsizlikler var. Güvenlik bölgesinin genişliği tam olarak ilan edildiğinde kimin taviz vardiği daha iyi anlaşılacak. En az 25 kilometre veya daha fazla ise, Amerikalıların ciddi tavizler vermeye zorlandığı anlamına gelir."

    Ankara iç politikaya oynuyor

    Federal Haber Ajansı köşe yazarı Krill Romanovski ise konuya şu şekilde yaklaşıyor: Kürtlerin çoğu, Amerikalıların Suriye'deki müttefiklerini bırakmayacağına inanıyor. Buna karşılık bölge halkı “Özgür Suriye Ordusu” nun ve Türk yanlısı grupların birliklerinden sığınmaya çalışıyor... Bölgeden kaynaklar, Amerikalıların 4 ila 8 kilometre derinlikte bir “güvenlik bölgesi” üzerinde anlaşmaya vardıklarını iddia ediyor. Bu, Ankara’nın 35 kilometre genişliğe kadar isteğine kıyasla oldukça küçük. Gelen bilgiler doğruysa, Türkler, Kobani şehrinin doğusundaki seyrek nüfuslu tarım arazilerini alacaklar demektir.’’ Romanovski bu iddiasını yine bölgeden gelen haberlere dayandırarak  "Bazı Kürt grupların söylemine göre, bu toprak teklifi Amerikalıların Türklere uzattığı " sus payı" olduğunu söylüyor.

    Krill Romanovski'ye göre, Ankara açısından, Suriye'de “güvenli bölge” anlaşmasının ilanı iç politika adına başarılı bir sonuç. ‘’Türk halkı açısından bakıldığında, Ankara’daki hükümet hem ‘teröristlere’ karşı hem de ABD’ye karşı sonuç elde etti.’’
     Bana kalırsa Türkiye ciddi bir operasyona girişmeyecek. Belki küçük çaplı bazı uzaktan atışlar yada kontrollü devriye gezileri gerçekleştirebilirler. 

    F-35 yerine Su-57 yada Su-35

    Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Lideri Putin'in görüşmesinde öne çıkan Su-57 ve Su-35 savaş uçaklarının özellikleri Türk basınında hemen F-35’lerle kıyaslandı. Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı (MAKS), Moskova’nın 4. Havalimanı olan Jukovski’de iki yılda bir organize edilen kapsamlı bir organizasyon. Eski Sovyetler Birliği ülkeleri, BDT, Çin, Hindistan gibi ülkeler Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı’na katılıyorlar. Türk heyete tanıtılan ve ABD yapımı F-35’lerin yerine diye lanse edilen Su-57 ve Su-35 savaş uçaklarının detayları Rusya Federal Uzay Ajansı Başkanı Dmitriy Rogozin, tarafından anlatıldı.

    Su-57, 2002'den beri üretiliyor. Hava gücü adına geliştirilen çok donanımlı, tek kişilik, çift motorlu, geniş manevra kabiliyeti, çok amaçlı beşinci nesil savaş uçağıdır. MİG-29’un ve Su-27’nin özelliklerini de barındırıyor. Bu model uçaklarda gizli tutulan bazı özelliklerin olduğu söyleniyor. İlk uçuşunu 29 Ocak 2010'da gerçekleşti ama seri üretimi 2020’de planlanıyor. Rusya'nın 5. nesil savaş uçağı olarak adlandırılan Su-57’ler saatte 2 bin 600 kilometre azami hıza sahip bulunuyor, 5.8 saat uçabiliyor. 10 bin kilogram azami muharebe yükü taşıyabiliyor ve yaklaşık 11 bin 100 kilogram iç yakıt rezervi bulunuyor.

    Su-35 ise Su-27 savaş uçağının geliştirilmiş şeklidir. Tek kişilik pilot kabini, çift motorlu ve geniş manevra kabiliyeti vardır. İlk uçuşu Şubat 2008'de yapıldı. Çin hava kuvvetleri ve Endonezya bu savaş uçağından daha önce sipariş veren ülkelerden. Hızı saatte 2450 km. Titanyum alaşımlarının yoğun kullanıldığı güçlendirilmiş gövde, uçağın kullanım ömrünü 30 yıla kadar uzatıyor. Maksimum kalkış ağırlığını 34,5 tona çıkan Su-35’lerin adet fiyatı 35 milyon dolar.

    Soğuk dondurmanın karşılığı

    Güvenli Bölge görüşmelerinde umduğunu bulamayan ve Rusya destekli Suriye ordusunun idlib'deki ilerleyişinden rahatsız olan Ankara, gelecekte olabileceklerden dolayı telaşlandı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Danışmanı Buseyna Şaban, Türkiye'yi militanlara silah tedarik etmekle suçladı ve İdlib'deki Türk gözlem noktalarının Suriye ordusu tarafından imha edilebileceğini söyledi. Eğer bu gerçekleşirse TSK adına büyük kayıpların yaşanması demek olur. Sözün kısası bayramdan önce ‘bugün yarın’ diye operasyonu dillendiren Erdoğan sıkışmışlığını rahatlatmak için acil bir karar ile Moskova’ya geldi. Kendinden emin ve sakin gözüken Putin dondurma ikram etme rahatlığında Erdoğan’ı ağırladı. Dondurmanın yanında bir bardak soğuk su ikramı oldu mu bilmiyorum ama ateşli İdlib konusunun üzerine Erdoğan soğuk bir dondurma yemiş oldu. Ve Türkiye’ye dönerken, Rusya ile mevcut projelerin hızlandırılması ve Su-35 yada Su-57 gibi Rusya yapımı savaş uçaklarının alınması kararını da çantasına  koymuş olabilir.

    28 Ağu 2019 10:25
    YAZARIN SON YAZILARI