İnsan, ruhunu nasıl teslim eder?

Ali Demirel

Ali Demirel

15 Mar 2019 02:56

  • Bu haftaki yazımızda, okurlarımızdan Mehmet Bey’in iki sorusunu cevaplandırmaya çalışacağız. Birinci soruyu yazının başlığına çektik: Bir insan, ruhunu nasıl teslim eder? O esnada neler yaşar?

    Bu sorunun cevabını, hem de detaylı bir şekilde Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bakınız nasıl veriyor? Sahabeden Hz. Bera b. Azib anlatıyor:

    Resulullah ile birlikte Medineli bir müslümanın cenazesinde bulunuyorduk. Cenazenin üzeri henüz kapatılmamıştı. Allah Resulü oturdu, biz de etrafına oturduk. Gayet sessiz ve sakin bir şekilde oturuyorduk. Peygamber Efendimiz’in elinde bir çubuk vardı. Başını önüne eğmiş derin derin düşünüyor ve elindeki çubukla yere çizgiler çiziyordu. Bir müddet sonra başını kaldırdı ve: 

    - Kabir azabından Allah’a sığının, buyurdu. Bu sözünü üç defa tekrarladı ve devamla şöyle dedi: 

    - Mümin bir kul dünyadan irtibatını kesip ahirete yöneldiği zaman Yüce Allah gökten güzel ve güneş gibi parlak yüzlü melekler indirir. Onların ellerinde Cennet kefenlerinden pek çok kefen ve Cennet kokularından kokular bulunur. Melekler, o kimsenin etrafına otururlar, öyle ki gözünün görebildiği alanı doldururlar. 

    Bu sırada ölüm meleği gelir baş ucunda oturur ve,

    - Ey Allah’a iman ve itaatla tertemiz olan can! Allah’ın mağfiret ve rızasına kavuşmak için çık bedenden, diye seslenir. 

    Ruh çıkar, ölüm meleği ruhu eline alır. O anda diğer melekler ölüm meleğinin elinden ruhu kaparak Cennet’ten getirdikleri güzel bezlere sarar, üzerine güzel koku dökerler. O anda ruhtan dünyada bulanan en güzel misk kokusu gibi kokular yayılır. Melekler ruhu o halde göğe yükseltirler. Dünya semasından yedinci kat göğe kadar çıkarlar. 

    Bu arada yanlarından geçtikleri bütün melekler topluluğu, 

    - Bu ne güzel bir koku, kimdir bu kokunun sahibi? diye sorarlar. Ruhu götüren melekler de o kimsenin dünyadaki en güzel ismini söyleyerek: “Bu falan oğlu filandır” diye kendisini tanıtırlar. Bu şekilde yedinci kat göğe çıkarlar. Yüce Allah: 

    - Kulumun kitabını (ismini ve amelini) “illiyyin-yücelerin arasına” yazın ve sonra onu bedeninin olduğu yeryüzüne götürün, buyurur. 

    Ruh bedenle kabirde buluşur. O anda iki melek gelir. Bunlara “Münker ve Nekir” melekleri denir. Melekler ölüye sorarlar:

    - “Rabbin kimdir? 

    - Rabbim Allah’tır. 

    - Dinin nedir?

    - Dinim İslam’dır. 

    - Size gönderilen Peygamber kimdir? 

    - O, Allah’ın Resulü’dür. 

    - Amelin nedir? 

    - Allah’ın kitabını okudum, ona inandım, içindekileri tasdik ettim.

    Bunun üzerine gökten bir münadi şöyle seslenir: 

    - Kulum doğru söyledi. Ona Cennet’ten güzel döşekler hazırlayan, rahat ettirin, kendisine Cennet elbiseleri giydirin. Onun için Cennet’e bakan bir kapı açın.

    Hepsi yapılır, kendisine Cennetin güzel kokular gelir. Sonra kabri gözünün görebildiği kadar genişletilir. O arada ölen kimsenin yanına güzel yüzlü birisi gelir, kendisine güzel müjdeler verir. Vefat eden kimse: 

    - Sen kimsin? Yüzün hayır getiren bir yüz, der. O da: 

    - Ben senin güzel amelinim, diye cevap verir. Bunun üzerine vefat eden kimse: 

    - Ya Rabbi! Kıyameti başlat ki, aileme kavuşayım, der. 

    Peki cehennemlik bir insan nasıl ruhunu teslim eder?

    Böyle bir kimse dünyadan ilgisini kesip ahirete yönelince kendisine siyah yüzlü ve ellerinde kalın çullar bulunan melekler gelir. Gözünün gördüğü kadar geniş bir alanı doldururlar. O arada ölüm meleği gelir, başında durup: 

    - Ey küfür ve isyanla kirlenmiş habis ruh! Allah’ın gazap ve azabına doğru çık, diye seslenir. 

    Ruh cesetten ayrılır, zorla çıkar. Ölüm meleği Azrail ruhu, ıslak yünden çengeli çekip çıkarırcasına çıkarıp alır. Bu arada diğer melekler çıkan ruhu ölüm meleğinin elinde bir an bırakmaksızın hemen alıp getirdikleri kirli elbiseler içine sararlar. Ondan, dünyadaki en kötü leşten beter bir koku çıkar. Melekler onu alıp yükselirler. Yanlarından geçtikleri melekler: 

    - Kim bu pis kokulu, diye sorarlar. Onlar da onun dünyadaki en kötü ismini vererek, “Falan oğlu filandır” diye tanıtırlar. Dünya semasına gelirler, göğün kapısının açılmasını isterler, açılmaz.

    Allah Resulü (s.a.s.) sözlerinin burasında şu ayeti okur: 

    “Âyetlerimizi yalan sayanlara ve onları kabule tenezzül etmeyenlere gök kapıları açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar da cennete giremeyeceklerdir.” (A’raf, 7/40) 

    Efendimiz anlatmaya devam eder: 

    Yüce Allah meleklerine: 

    - Onun kitabını yerin en alt tabakasındaki “Siccîn”e - Cehennemliklerin isim ve amellerinin yazıldığı deftere yazın, emrini verir. Ruhu şiddetli bir şekilde atılır. 

    Daha sonra ruh bedenle kabirde buluşur. Yanına iki melek gelir. Kendisine sorarlar: 

    - Rabbin kimdir? 

    - Ne! Ne! Bilmiyorum! 

    - Dinin nedir? 

    “Ne! Ne! Bilmiyorum!” diye cevap verir. Melekler: 

    - (Hz. Muhammed’i (s.a.s.) kasd ederek): Şu size gönderilen şahıs hakkında ne diyorsun? 

    - “Ha, ha! Bilmiyorum! 

    Bu arada semadan bir münadi şöyle seslenir: 

    - Hep yalanladı. Ona cehennemden bir yatak hazırlayın, onun için cehenneme bir kapı açın. 

    Hepsi yapılır. Açılan kapıdan kabrine Cehennemin sıcaklığı ve zehirli alevleri ulaşır. Kabir onu öyle bir sıkar ki, kaburga kemikleri birbirine geçer. Karşısına çirkin yüzlü pis kokulu birisi gelir ve:

    - Bu sana vaad edilen gündür; seni üzüntüden perişan edecek akıbeti bekle, der. Adam: 

    - Sen de kimsin, bu ne uğursuz yüz, diye sorar. O çirkin suratlı kimse: 

    - Ben senin çirkin, kötü amelinim, diye cevap verir. Bunun üzerine adam: 

    - Ya Rabbi! Sakın kıyameti koparma, helak olurum, temennisinde bulunur. (Ahmed, Müsned, 6/74; Hakim, Müstedrek, l/37-40)

    Yazımızı Hocaefendi’nin şu sözleriyle noktalayalım: “Aşk ile çıkıp yola revân olanlar, ölüme, ecele dost gibi bakar, asla korkmazlar. Kabre gülerek girer, katiyyen ürkmezler. Orayı, ejder ağzı, vahşet yatağı, hiçlik boğazı görmez; aksine orayı; sevdiklerine kavuşturan bir rahmet, nur ve Hak kapısı görür, tereddüt ve telâşa kapılmazlar.” (Yitirilmiş Cennete Doğru, s. 62) 


    BİR SORU-BİR CEVAP

    Azrail (a.s.) aynı anda pek çok insanın ruhunu nasıl alır?

    Bu da Mehmet Bey’in diğer sorusu idi.

    Sorunuzu şöyle bir örnekle cevaplandırmaya çalışalım Mehmet Bey. Televizyondaki tek spikerin bir anda her evde hazır bulunması, haberlerin tamamını da her seyirciye anında iletmesi hâdisesi; artık tek Azrâil’in, vefat ânı gelmiş her insanın evinde kolayca hazır bulunduğuna güzel bir misal teşkil etmiş olsa gerektir. 

    Mesela bir şehrin elektrik şebekesinde bekleyen tek memur, bir düğmeye basmasıyla yüz binlerce lâmbayı bir saniye içinde söndürebiliyor. Koskoca şehri bir anda karanlıklara gömebiliyor. 

    Misâl âleminin bir ferdi olan Hazret-i Azrâil’in hakikî şahsı bir merkezde beklerken, temsilî şahısları, vefatı vâki olacakların yanında temessül edip ruhlarını, kolayca kabzeder. Spikerin, Ankara’da bulunduğu halde televizyon olan her evde konuşup sözlerini işittirmesi gibi.

    Ankara’daki bir adam bütün ülkeye tek başına nasıl görünebilecek, sesini, sözünü nasıl duyurabilecek diyebilir miyiz?

    İnsanın kendisinin yaptığı icraatlarla mümkün olan şey, insana bu bilgi ve zekâyı ihsan eden Allah’ın nezdinde neden olmaz gibi görünsün?.. Kaldı ki Azrâil aleyhisselâm’ın yardımcıları da vardır. Onları da görevlendirdiği kaynaklarımızda kaydedilmektedir. 

    Ayrıca elektrik bir tane olduğu halde bir şehrin her yerinde aynı anda hem ampullerde, hem fırınlarda hem buzdolaplarında bulunuyor ve iş yapıyor. Diğer taraftan yer çekimi kanunu da bir tane olduğu halde dünyanın her yerinde bir anda her şeyi çekiyor.

    Elektrik ve yer çekimi kanunu gibi bir şey bir anda bu kadar işleri yaparsa, ruhları almakla görevli meleğin aynı anda binler ruhu alması daha kolay olur.

    15 Mar 2019 02:56
    YAZARIN SON YAZILARI