Gülen'in Öcüleri (!)


Beklenen oldu. "Savcılara göre", Ahmet Şık ve direktörlerinin kaleme aldığı "Ergenekoncu kara propaganda metni" internetten ("Dokunan Yanar" adıyla) yayınlandı. Kitabı okuyun: 298 sayfada bir tane dahi "somut suçlama" olmadığını göreceksiniz. Hanefi Avcı'nın, "Haliçte Yaşayan Simonlar" kitabından temelde hiç farkı yok: "İmamın Ordusu" gibi çok çarpıcı bir isim altında, Gülen Cemaati suçlanıp duruyor ama bir tane bile, "Şu Cemaat üyesi, şu tarihte, şurada, şu suçu işledi" şeklinde, üzerine gidilebilecek bir iddia yok. Yapılan aslında ne biliyor musunuz? "Yahudiler cimridir", "Araplar pistir", "Kadınlar yufka yüreklidir" benzeri bir "kalıplaşmış yargı" üretimi. Ortada öcüleştirilen, bir suç şebekesi, bir şer ağı gibi sunulan Gülen Cemaati var. Ancak bu kötülüğün somut örnekleri verilmiyor. Böylece tüm cemaat üyeleri töhmet altında bırakılıyor: "Gülenciler suçludur!" Tabii metnin asıl hedefi Emniyet teşkilatı... Hanefi Avcı, Sabri Uzun ve arkadaşları gibi düşünmeyenler, Cemaat üyesi diye damgalanıyor. "Cemaatçi suç işlemez mi?" Elbette işler. Neden olmasın? Ben kendi payıma kimseye kefil olmam: Çünkü insanın olduğu her yerde kötülük de vardır. Peki delil? Örnek? İsim? Yok! İşte çok emek harcanarak hazırlanan kitap bu! Otokrat değil miydi yani? ABD'nin ünlü fikir dergilerinden 'Foreign Policy'de ('Dış Politika'), bıyıklı otokratlar hakkında "Sert Üst Dudak" (Stiff Upper Lip) başlıklı bir foto-makale yayınlandı. Tahmin edeceğiniz gibi "otokratlık" (tek adam yönetimi) ile bıyık arasındaki ilişkiye değinilen yazıda; Franco, Hitler, Stalin, Saddam gibi devlet başkanlarının adları geçiyor. Peki, Charles Homans'ın kaleme aldığı foto-makalenin (fotoğrafın altına yazılmış birkaç yoğun paragraf) ilk sırasında kim var dersiniz? Atatürk! *** Bunu gören Washington Büyükelçimiz Namık Tan, hemen harekete geçmiş. Dergiye gönderdiği mektupta Türkiye'nin temsilcisi olarak rahatsızlığını ifade etmiş. (İyi yapmış!) Ama bununla yetinmemiş ve Atatürk'ü otokrat olarak tanımlamanın, "çok talihsiz, çirkin ve küstahça bir yaklaşım" olduğunu da belirtmiş. Hiç kuşkusuz Atatürk'ün; Hitler ve Stalin gibi milyonlarca insanın kanına girmiş diktatörlerin yanına konulması yanlış bir yaklaşım. Haksızlık. Ucu kaçmış bir yorum. Ama Atatürk'e "otokrat" denmesine niye içerlemiş Namık Tan, işte onu anlamadım. Otokrat, "tek adam yönetimleri" için kullanılan ama "diktatör" gibi olumsuz anlamlar taşımayan, genel ve nötr bir tabirdir. Ne yani, Atatürk "tek adam" değil miydi? Onun dönemine "tek parti rejimi" demiyor muyuz? 1923'ten 1938'deki ölümüne dek devletin ve partinin başıydı Atatürk. Atatürk hakkında Türkçe yazılmış sadece bir tane ciddiye alınacak biyografi var: Şevket Süreyya Aydemir'in yazdığı 'Tek Adam' adlı üç ciltlik çalışma. *** Çelişkiler içinde yuvarlanıp duruyoruz: Bir yandan olur-olmaz, doğru-yanlış, Türkiye'deki tüm olumlu gelişmeleri Atatürk'e bağlıyoruz... Ondan sonra da "otokrat" denmesine bozuluyoruz. Peki ya Namık Tan'ın, dergiyi protesto ederken, "Atatürk'ün demokratik mirasından" söz etmesine ne demeli? Basit bir soru: Atatürkçülüğün simgesi olan ilkeler arasında (6 Ok) "demokrasi" var mı? Yok! Atatürk döneminde, göstermelik dahi olsa, "çok partili rejim" var mıydı? Hayır yoktu! Eğer 1946'da Türkiye'nin demokrasiye adım atması bir kişiye bağlanacaksa, o da İsmet İnönü'dür. O zaman hangi demokratik mirastan bahsediyor Namık Bey? Atatürk'ün mirası cumhuriyettir, demokrasi değil. Yazıyı bitirirken şapkadan tavşanı çıkarayım: Bende Fransızca L'Illustration dergisinin 6 Ocak 1923 tarihli kapağı var. Dört liderin fotoğrafını koymuşlar: Atatürk, Lenin, Mussolini ve D'Annunzio... Altına da "Dört Diktatör" diye yazmışlar!
<< Önceki Haber Gülen'in Öcüleri (!) Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER