VE BİZ…

Aslında son iki yazımda aktardığım bilgilere yapılacak çok sayıda ek var.


Batının, “temizlik imandandır” ölçüsü bulunmayınca, kirli bir hayat yaşaması son derece normal. Ama… Bazı okuyucular, aktardığımız notlardan yola çıkarak, asıl kendimize bakmamız gerektiğini yazmış. Haklılar. Zaten bu yazıda ona temas etmeye çalışacağız. Yani yukarıdaki ölçünün asıl muhatabı olan kendimizle ilgili bazı somut örneklere bakacağız… Yemeklerden önce ve sonra ellerin yıkanması gerektiğini bize, kendisini takip ettiğimizi söylediğimiz, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor. Hani? Kaçımız uyguluyoruz? Misvak kullanımının dişlerimiz ve ağız sağlığımız için ne kadar faydalı olduğunu artık ilim adamları söylüyor. Bunu bize yine Alemlerin Efendisi (s.a.v.) 1500 sene önce söylemiş. Hani? Kaçımız misvak kullanıyor veya kaçımız her 6 ayda bir de olsa diş doktoruna gidiyoruz? Hele bazı inançlı insanların, sapsarı dişlerle, iletişim kurmaya çalışmaları, ailelerine yaklaşmaları ve bakımsız dişlerin de verdiği ağız kokusuyla çocuklarını öpücük yağmuruna(!) tutmaları nasıl anlatılabilir ve ne kadar hoş karşılanabilir? Karşımızdaki insanların da haklarını gözetmeli değil miyiz acaba? Her vakit birilerinin karşısına çıkıp, mesaj veren veya bir şeyler anlatan veya işi gereği bilgiler aktaran insanların da bu anlamda daha hassas olmaları, ağız ve diş sağlığına dikkat etmeleri gerekmez mi? Tuvaletten çıktıktan hemen sonra ellerin yıkanması gerektiğini bildiğimiz halde, sadece 5-10 saniyelik suyla ıslatmadan, acaba nasıl bir temizlenme bekleyebiliyoruz? Güzel kokular sürme âdetini de neredeyse kaybettik gibi. Bunu da Rehberimiz (s.a.v.) söylemiş değil miydi? Sokaklara çöp atma… Hele de yanlarında çocukları varken, sorumsuzca sokakları kirleten ebeveynler, acaba bilmezler mi ne büyük bir sorumsuzluk sergilediklerini? Her şeyi kaydeden ve annesini babasını taklit ederek büyüyen çocukların şekillenmesinde bunun ne kadar önemli olduğu gerçeğini neden göz ardı ediyoruz acaba? Olur olmaz yerlere tüküren ve de hem insanların haklarına giren, hem çevreyi kirleten, hem de (varsa) hastalıklarını başkalarına bulaştıran insanlara ne demeli? Osmanlının gündelik hayatını inceleyen bir Fransız sosyologun, “Osmanlı başkentinde yere tüküren insan bulamazsınız. Bu konuda çok hassas olan Türklerin, saçlarının çabuk dökülmesinin sebeplerinden birisi de budur. Ancak bunu bilenler yanlarında her zaman mendil taşır ve tükürüğünü oraya koyar…” şeklinde notlar aktardığını hiç duyduk mu acaba? Öksürmede, aksırmada yanında mendil taşımayan bazı kimselerin ellerini nereye sildiklerini tarife gerek yok. Herkes hemen her gün şahit oluyor… Umuma açık tuvaletlerimizde hemen her zaman su bulunuyor ama acaba oraları kullananlar yeteri kadar düşünüyor mu kendilerinden sonra aynı yeri kullanacak kimseleri? Bakmanız yeterli… Filmlerde görüp özendiğimiz ancak temizlik ve koku konusunda ciddi sıkıntılara sebep olan vücut kıllarımız konusunda bile neler yapılması gerektiğini unuttuk… Osmanlı’nın her caminin yanına bir de hamam yapmış olması temizlik anlayışımızın ve alışkanlığımızın en güzel örnekleridir. Hele Topkapı Sarayı’nda, temizlikte kullanılan sabunları, bitkileri, esansları falan bilseniz… Daha da çok şaşarız temizlik konusundaki hassasiyetlerimize… Kadınlarımızın “peeling” denen deri soydurma işlemi için tomarla para ödedikleri bir işi biz banyolarımızda “keselenmeyle” yapıyoruz aslında. Ama bunu bile önemseyen kalmadı. 5 dakika süren ıslanıp çıkma türündeki “duş”larla yetinir olduk… Hâsılı, batı temizlik olarak şu anki hâlimizle bile yanımıza yaklaşamaz. Ama biz de “öz”ümüzden çok şey kaybetmeye başladık. Alman Yeşiller Partisi’nin eş başkanı olan Cem Özdemir önceki gün; “Ben her şeyimle Türküm ama iş disiplini ve dakiklik konusunda tam bir Almanım…” dedi. Bu acaba bize neyi anlatıyor? Son yıllarda çok kişinin ağzına pelesenk olmuş güzel bir ifade var: “Müslümanlar Hıristiyanların vasıflarıyla, Hıristiyanlar da Müslümanların vasıflarıyla vasıflandılar.” www.asimyildirim.com

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER