Türkiye'de yolsuzlukla mücadelenin adı var kendi yok

Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan, dünyada ve Türkiye'de yolsuzlukla mücadeleye ilişkin DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

SHABER3.COM

Dünyada yolsuzluklarla mücadele etmeyi hedefleyen Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün (Transparency International) Türkiye kolu Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin Başkanı Oya Özarslan, örgütün geçen hafta sonu Berlin'de yapılan Genel Kurul Kongresi'nde Uluslarası Yönetim Kurulu'na seçildi. Bu göreve seçilen ilk Türk olan Özarslan, bu sene 16 adayın yarıştığı seçimlerde dünyada ikinci en yüksek oyu aldı. Türkiye'de "yolsuzluklarla mücadele için hiç iyi bir alt yapının olmadığına" dikkat çeken Özarslan, yeni görevi ve yolsuzlukla mücadeleye ilişkin DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
DW Türkçe: Transparency International'ın Uluslararası Yönetim Kurulu'na seçilen ilk Türk oldunuz. Burada nasıl bir göreviniz olacak?
Özarslan: Transparency International'ın bütün aktivitelerinde temel olarak vizyon belirleme, organizasyona stratejik bir yön verme, onun dışında örgütü temsil, örgütün gelişmesi dünya çapında çaba göstermek, örgütün kaynaklarını artırmak için uğraşmak. Bizim hedefimizin temel olarak yolsuzluklarla mücadele ve yolsuzluktan arınmış bir dünya yaratmak olduğunu düşündüğünüzde, bu hedef için organizasyonun daha güçlenerek çalışmasını sağlamak. Esas görevim bunlar olacak.

DW Türkçe: Uluslararası Şeffaflık Örgütü, dünya çapında yolsuzlukla mücadele edilmesi için çaba gösteriyor. Peki, Uluslararası Şeffaflık Örgütü yolsuzluğun engellenmesinde ne kadar etkili olabiliyor?
Özarslan: Uluslararası Şeffaflık Örgütü, seneye 25'inci yılını kutlayacak. 25 sene içinde ne oldu diye bakarsak; 25 yıl önce yolsuzluk, özellikle iş dünyasında iş yapmanın neredeyse olağan bir biçimiydi. İşleri hızlandırıcı, kolaylaştırıcı bir olguydu. Bugün ise yolsuzluk artık mücadele edilmesi gereken bir mefhumdur. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, yolsuzluğu mücadele edilmesi gereken bir fenomen olarak kabul etti ve bunu kabul ettirdi. Bu konuda uluslararası işbirliğini ve uluslararası temel belgelerde gerekli değişikliklerin yapılmasını sağladı, ülke halklarının dikkatini çekti. Ama yolsuzluğun hâlâ yapılmaya devam edildiğini görüyoruz. Bu da büyük bir problem.
DW Türkçe: Geçen hafta Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün Berlin'deki toplantısında yaptığınız konuşmada, küresel bir sorun olan yolsuzluğun uluslararası finans sistemini kullandığını dile getirdiniz. Bunu biraz açar mısınız? Uluslararası finans sistemi ile yolsuzluk arasında nasıl bir bağlantı görüyorsunuz?
Özarslan: Geçen 25 yıl içinde yolsuzluğun da değiştiğini görüyoruz. Yolsuzluğun globalleşmeden etkilendiğini görüyoruz, belki de en önemli şey budur. Daha önce yolsuzluk yerel ölçekte ve ulusal sınırlar içinde kalırken, şimdi neredeyse sınır kalmamış durumda. Genellikle yolsuzlukla o ülkenin halklarından çalınan para, uluslararası finans sistemi ve onun getirdiği bir takım araçlar vasıtasıyla başka yerlere götürülüyor ve bu paranın aklanabildiğini, saklanabildiğini görüyoruz. Mesela offshore sistemleri yolsuzluk yapan kişilere çok kritik bir imkân sağlıyor. Çünkü burada, gizlilik içinde, kendi gerçek kimliğini ifşa etmeden parayı başka kişilerin üzerinde, paravan şirketler aracılığıyla saklaması mümkün oluyor. Bir vergi memurunun rüşvet istemesi gibi küçük çaplı yolsuzluklar online ödeme ve benzeri yöntemlerle azalırken, genellikle siyasi yolsuzlukla bağlantılı büyük çaplı yolsuzluğun tüm dünyada ön plana çıktığını görüyoruz.
DW Türkçe: Uluslararası Şeffaflık Örgütü 2016 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi'ne göre, Türkiye 9 basamak birden gerileyerek 176 ülke arasında 75'inci sırada yer aldı. Türkiye'nin yolsuzluk konusunda kötü puan alması, uluslararası arenada Türkiye'yi ekonomik ve siyasi açıdan nasıl etkiliyor?
Özarslan: Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün hazırladığı Yolsuzluk Algı Endeksi 20'nci yılını doldurmuş, saygın finans kuruluşları, devletler, uluslararası medya tarafından takip edilen bir endekstir. Bu endeks, ülkelerin finans konusundaki yeterliliklerini değerlendiren, onları derecelendiren, onlara kredi veren kuruluşlar tarafından dikkate alınır... Konuyu Türkiye'ye bağlarsak; Türkiye son dört yılda büyük bir irtifa kaybetti. Bu endekse göre Türkiye 22 ülke geriledi, yani 22 ülke bize göre daha rekabetçi bir konuma geçti. Bu önemli, çünkü eğer kendi iç kaynaklarınız yeterli değilse, sermaye yeterliliğiniz yoksa, o zaman mutlaka dışarıdan gelen ve kalıcı olmasını istediğiniz, üretime dönük olmasını istediğiniz yabancı yatırıma ihtiyaç duyuyorsunuz. Burada rekabeti kaybetmek, ülkeniz için baştan olumsuz bir puan.
DW Türkçe: Türkiye'de 17 Aralık 2013'te ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet skandalı, Türkiye'ye yönelik uluslararası algıyı nasıl etkiledi sizce?
Özarslan: Sözünü ettiğim dört yıllık dönem 17 Aralık'ı da kapsıyor... Yolsuzluk skandalı bize özgü değil tabii ki, dünyanın her yerinde olabiliyor. Burada belirleyici olan, var olan skandala karşı nasıl bir tutum izlendiği. Bu skandaldaki olayları yargılamadan bıraktınız mı yoksa sorumlu olduğunu düşündüğünüz kişileri hâkim önüne çıkardınız ve bunun sonucunda suçlu olduğu anlaşılan kişilere ceza mı verdiniz? Bu iki davranış arasında büyük bir fark var. 17 Aralık'a ilişkin olarak vahim iddialar vardı. Hâlâ da var. Burada kamuoyu vicdanının tatmin olması ve hukuk devletinin işleyebilmesi için sorumluluların ortaya çıkması ve yargılanması gerekirdi. Ben burada kimseyi suçlu budur diye işaret edemem tabii ki, bir hukukçu olarak yargılama sürecinden geçmesi gerektiğini biliyorum. Ama yargılama olmadan, bunun kapanması halinde buna ilişkin şüpheler ve soru işaretleri tabii ki artıyor. Ben bunun olumsuz bir etkisinin olduğunu düşünüyorum.
DW Türkçe: Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye olarak geçen aylarda Türkiye'deki yolsuzluklara ilişkin bir rapor yayınladınız. Bu rapora göre, Türkiye'de en çok hangi alanlarda yolsuzluk yapılıyor?
Özarslan: Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye olarak konuya ilişkin bazı anketler yaptık. Ve burada şunu gördük. Özellikle belediyeler, ihaleler, inşaat ve imar gibi alanlar, yani daha çok ruhsat ve izin gerektiren alanlarda problemler var. Belediyelerin işlemleri buradaki temel unsurlardan biri. Bunun yanı sıra ihale sisteminde eksikler var. İhale sistemi günden güne şeffaflıktan uzaklaşıyor. Açık ihale sistemi ile yapılan ihalelerin sayısı büyük oranda düşüyor. Tarafların rekabetçi bir şekilde yarışabildiği ve kamuoyu için en yararlı sonucun oluşabildiği ihale imkânlarının azaldığını görüyoruz.  Bu az önce belirttiğim büyük çaplı yolsuzluklar için de bir ortam hazırlıyor. Yaptığımız anketlere göre ayrıca hem siyasi partilerde hem de medyada büyük bir yolsuzluk algısı olduğu ve onlara güvenilmeyeceği düşünülüyor.
DW Türkçe: Türkiye'de yolsuzlukla mücadele edilmesi için ne gibi önlemlerin alınması, ne yapılması gerekiyor?
Özarslan: Siyasetten başlarsak; kangren olmuş şeyler var, dokunulmazlıklar mesela. Yolsuzluk söz konusu olduğunda dokunulmazlık kaldırılıp, yargılayabiliyor muyuz, böyle bir sorunumuz var. Sonra mal varlıkları, seçim finansmanı, bunların açık olmasına ilişkin doğru düzgün bir yasamız yok. Medya alanına baktığımızda, medya dışında iş yapan şirketlerin bir medya kuruluşuna sahip olup bunu bir güç kaynağı gibi kullanması sorunumuz var. İhale sisteminden az önce söz ettim, ihalelerin yüzde 50'den fazlası açık olmayan bir şekilde yapılıyor. Bilgi edinme neredeyse hiç mümkün değil, çok zor koşullarda ve çok sınırlı kırıntılar halinde bilgi edinebiliyoruz. Yolsuzluk yapanlara ilişkin cezasızlık çok yaygın. Yolsuzluk yapanları yargılayıp, cezalandırmazsanız bu sisteme güvensizlik olarak geri dönüyor, hukuk devletinin işlemediğine olan inanç gittikçe artıyor. Siyasi dokunulmazlıkların yanı sıra bürokratik dokunulmazlıkların da arttığını görüyoruz. Bunların hepsi hukuk devletinin eriyip gitmesi ve insanların yolsuzluğa daha çok bulaşması için fırsat ve uygun ortam olarak ortaya çıkıyor. Yolsuzlukla mücadele edebilmek için hiç iyi bir alt yapımız yok doğrusu.
<< Önceki Haber Türkiye'de yolsuzlukla mücadelenin adı var kendi yok Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER