Fenerbahçe'nin ismini duyunca...

1990 öncesi yıllar Türk futbolunda yabancı namına deyim yerindeyse "Yugolar" dönemiydi. Eski Yugoslavya'nın üst düzey futbolcuları Avrupa'nın kaliteli liglerinde oynarlarken bizim bahtımıza genelde vasat isimler düşüyordu.

Fenerbahçe'nin ismini duyunca...

1980'li yıllarda nispeten biraz daha nitelikli isimler gelmedi değil ama ülkemize gelen ilk kaliteli Yugoslav futbolcu hiç kuşku yok ki Radomir Antiç idi. 1977-78 sezonunda şampiyon olan F.Bahçe'nin kalecisi, vatandaşı İvançeviç'le birlikte en önemli oyuncularından biriydi Antiç. Sadece bir sezon oynadığı ülkemizde halen süregelen olumlu bir iz bıraktı. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen gördük ki o Türkiye'yi hiç unutmamış ve bir yılda öğrendiği sempatik Türkçesiyle Sarı-Lacivertli taraftarlara "Ya ya... Şa şa şa... Fenerbahçe çok yaşa!.." şeklindeki unutulmaz sloganı tekrar anımsattı. Hayatını İspanya'da sürdüren ve İspanyolların üç dev ekibini (Atletico Madrid, Real Madrid, Barcelona) birden çalıştırma payesine sahip olan tek adam olan Antiç, çok samimi cümleler kurdu. İşte beyefendi kişiliğinin yanında 1999 depreminde İstanbul'daki dostlarına çadır gönderecek kadar vefalı ünlü teknik adamın Zaman'a verdiği çarpıcı cevaplar. Futbol oynadığınız yılların Türkiye'si ile günümüz Türkiye'si arasında ne gibi farklılıklar var? Aradan tam 30 yıl geçti. Futbol her yerde olduğu gibi Türkiye'de de değişti. Benim dönemimde daha çok hücum ağırlıklı bir oyun tarzı tercih ediliyordu. Sol açık ve sağ açık diye tabir edilen süratli oyuncular vardı. Şimdi ise çift ön liberoların yanı sıra defansa dönük kanat oyuncuları oynatılıyor. Forvette de sadece bir futbolcu gol arıyor. Kısacası o dönem hem diğer takımlar hem de Fenerbahçe, golü daha çok düşünüyordu. Sizin için, 'disiplin bakımından zayıf ama taktik olarak çok üst düzey hoca' nitelemesi yapılıyor. Bu yoruma katılıyor musunuz ? Benim için böyle bir önyargı var maalesef. Ancak bu tamamen oyuncularla olan sıcak ilişkilerimden kaynaklanan bir durum. Ben her zaman oyuncuların hatalarını örtüp kendimi onlara siper ettiğim için bana böyle bir yakıştırmada bulunmuş olabilirler. Fakat oyun disiplininden hiçbir zaman taviz vermem. Disiplinsiz olsaydım 20 yıl İspanya'da teknik adamlık yapamazdım. Sisteme inanır mısınız? Yoksa psikoloji futbolda daha mı önemli? Ben her zaman yerli oyunculara şans tanımaya çalıştım ve futbolcuların karakterine göre sistemi belirlerim. Hiçbir zaman oyuncumun yeteneğine ters gelen bir görev vermem. Örneğin Hagi'yi Real Madrid'de iken özgür bırakmıştım. O da kariyerinin en iyi dönemini benimle yaşamıştı. Toshack ise Hagi'yi sol kanada hapsetmişti. Hagi de bu yüzden neredeyse futbolu bırakmayı bile düşünmüştü. Futbolcu olarak çok çetin maçlar oynadınız. Uzun süredir de teknik direktör sıfatıyla kulübedesiniz. Hangisi daha zor? İkisinin de zor tarafları var. Ancak antrenörlük daha çok sorumluluk isteyen son derece stresli bir meslek. Sürekli göz önündesiniz ve hata yapmanız için pusuda bekleyen birçok rakibiniz var. Futbolcu ise giyiminden kuşamına kadar özel hayatına dikkat edip hocasını dinlediği takdirde başarılı olur. Oyuncuların bazen hocaya göre oynadıkları, eğer antrenörlerini severlerse daha bir yürekli oldukları bilinen bir gerçek. Örneğin Milinko Pantiç sizinle altın dönemini yaşamıştı. Bu pencereden de bakıldığında bir teknik direktörün takıma katkısı ne kadardır sizce? Oyuncu ile antrenör tıpkı baba-oğul gibidir. Sürekli birbirleri ile diyalog içinde olmalılar. Dertlerini ve sevinçlerini paylaşmalılar. Benim en büyük hedefim sadece çalıştırdığım takımın taraftarlarının değil rakip taraftarların da takdirini toplayan ve genç bir ekip oluşturmak. 1995-1996 sezonu Atletico Madrid için unutulmaz bir dönemdi. La Liga ve kupa şampiyonluğu... Neydi o sezonu bu kadar iyi yapan? Biz o dönem daha çok genç oyunculara yatırım yapmıştık. Pahalı transferler yerine aç oyuncuları takıma monte ettik. Bunlardan biri de Pantiç'ti. Camia olarak kenetlenmiştik. Aile gibiydik. Sonuçta Atletico Madrid 105 yıllık tarihinde ilk defa La Liga ve Kral Kupası'nı kazandı. Onlar da bu başarımı benim heykelimi yaptırarak ödüllendirdi. Kariyerinizde en çok hangi futbolcu üzerinizde büyük bir iz bıraktı? Gheorghe Hagi, manevi oğlum sayılır. Çavuşesku döneminde çok büyük sıkıntılar yaşadı. Ben de ona sahip çıkarak Real Madrid'de kariyerinin en başarılı futbolunu oynamasını sağladım. Hagi'yle sürekli görüşüp, dertleşiriz. Müzemdeki en büyük resim ona ait. Hagi'nin dışında benim dönemimde gol kralı olan Butragueno, Pantiç, Onopko, Xabi, Iniesta, Saviola ve Valdes gibi oyuncuların benim gönlümde ayrı bir yeri var. Her iki takımı da çalıştırmış biri olarak Real Madrid ile Barça'yı kıyaslarsanız, neler söylersiniz? Real Madrid, daha ziyade hazır ve popüler oyuncuları transfer etmeye çalışır. Altyapıya fazla önem vermezler. Aynı zamanda Real Madrid'i İspanyollar destekler. Buna karşılık Barcelona ise Johan Cruyff'tan itibaren Hollanda ekolünün etkisinde kalıp altyapının üzerinde titrer. Zaten Hollandalıların işi bu. Avrupa'ya akıl satmak. Barcelona, İspanyollardan çok Katalanların ilgi gösterdiği bir kulüptür. Barca'da neden tutunamadınız? 2003-04 sezonuydu. Barca, o dönem 6 ayda bir başkan değiştiriyordu. Lider Real Sociedad'ın 20 puan gerisinde ve düşme potasının 3 puan üstünde 12. sırada bulunuyordu. Enrique, Koko gibi as oyuncular sakattı. Buna rağmen kısa zamanda takım toparlandı ve Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale kadar yükseldik. Ligde de en çok puan toplayan takım olduk. Ancak birtakım ayak oyunları ile görevime son verdiler. Galatasaray'ın teklifini nazikçe geri çevirdim Fenerbahçe son 4-5 yıldır bir istikrar tutturdu. Ancak ondan önce ne zaman bir teknik direktör ihtiyacı olsa medyada hemen isminiz zikredilirdi. Size ciddi bir teklif oldu mu? Fenerbahçe'nin benim gönlümde apayrı bir yeri vardır. 30 yıl geçti ama Fenerbahçe sevgisi kalbimden silinmedi. Fenerbahçe deyince kalbim küt küt atar. Ailece F.Bahçe tutkunuyuz. Fenerbahçe'nin maç sonuçlarını sürekli takip ederim. Daum'dan önce Başkan Aziz Yıldırım ve eski takım arkadaşım Cemil Turan İspanya'ya gelip bana ciddi bir teklifte bulunmuştu. Ancak o dönem İspanya'da henüz misyonumu tamamlamadığım için teklifi kabul etmemiştim. Zaman'ın 18. Geleneksel Sporcu Ödül Töreni sonrası Galatasaray'dan da teklif aldığınız iddia ediliyor... Bu tip net olmayan konular hakkında konuşmak istemiyorum. Şu anda G.Saray yönetiminde bulunmayan bir eski idareci benimle kısa bir görüşme yaptı. Ancak ben Türkiye'ye sadece Zaman'ın gecesine katılmak için gelmiştim ve bana yapılan bu sürpriz teklifi nazikçe geri çevirdim. Nihat Kahveci'nin La Liga'daki performansını nasıl buluyorsunuz? Nihat, İspanya'da büyük işler yaptı. Sık sık sakatlanmasına rağmen kendini kabul ettirdi. Fakat Nihat'ın en büyük şanssızlığı Real Madrid ve Barcelona gibi takımlarda oynayamaması. Umarım Nihat, kendi klasında bir kulübe transfer olur. Faruk Ilgaz maçtan sonra üzerimize para saçardı Fenerbahçe'de sadece bir yıl top koşturmanıza rağmen derin izler bıraktınız. O dönemi ve İstanbul'u kısaca anlatır mısınız? Evet, Fenerbahçe ile dolu dolu bir sezon geçirdim. Hayatımın en güzel dönemini yaşamıştım. İnsanlar son derece sıcakkanlı ve misafirperverdi. Ailemize kimse yan gözle bakmazdı. Sürekli takım arkadaşlarımızla birlikteydik. Akşamları tavla oynardık. İdmanlara eski otobüslerle gidip çay molası verirdik. Buz kovası içinde erik yerdik. Taraftarlar da bizi adeta el üstünde tutuyordu. Antrenmanlarımızı bile binlerce taraftar izliyordu. Onların gazeteye sarılı balıkları evimize kadar getirmelerine çok şaşırmıştım. Kazandığımız maçlardan sonra Başkan Faruk Ilgaz'ın soyunma odasına inip ceketinin cebinden çıkardığı paraları üzerimize saçmasını ise hiç unutamıyorum. Futbolculuk ve antrenörlük kariyerinizdeki unutamadığınız karşılaşmalar hangisi? 1977-1978 sezonunda Fenerbahçe ile şampiyonluk yaşadığımız sezon Galatasaray'la kritik bir maç oynamıştık. Galatasaray son 10 dakikasında maçı 2-1 önde götürüyordu. 88. dakikada o zaman Galatasaray'da forma giyen Erdoğan Arıca'nın üzerinden topu kafayla ağlara yolladım ve maç 2-2 sona erdi. O sırada alnım yarılmıştı. Ben de gözlerimi hastanede açmıştım. Dikiş izleri hâlâ duruyor. Yine Luton Town'da forma giyerken son dakikada attığım golle Manchester City'yi deplasmanda 1-0 yenip ligde kaldık, onlar ise küme düştü. Antrenörlük hayatımda ise Atletico Madrid'le Barcelona'yı mağlup ederek Kral Kupası'nı kazandığımız günü unutamam. AHMET UYKAN
<< Önceki Haber Fenerbahçe'nin ismini duyunca... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER