Silahlı terörün delilleri: himmet, burs, kurban!

Paralel yapı’ iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul’da 20 kişi tutuklandı. Sulh ceza hakiminin kararı hukuk tarihine geçecek türden. Hakim, ‘önce devlet, sonra hukuk’ diyor. Güneydoğu’daki JİTEM faaliyetleri ve köy yakmalar da bu zihniyetin ürünüydü.

Silahlı terörün delilleri: himmet, burs, kurban!

İstanbul’da geçtiğimiz günlerde ‘paralel’ safsatası ile esnaf ve iş adamlarına yönelik bir operasyon daha yapıldı. Anadolu Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 20 kişi tutuklandı. Anadolu 5. Sulh ceza hakiminin tutuklama kararında kullandığı ifadeler ise cadı avının, sulh ceza hukuksuzluğunun geldiği noktayı bir kez daha ve daha açık şekilde gözler önüne serdi. Anayasa, kanunlar ve hukuka göre davranması gereken bir hakim, kararında açık açık ‘hukukun üstünlüğü değil devlet öncelikli’ deyip devamında MGK tespitine göre karar verdiğini kayıtlara geçirdi. Üstelik, ‘silahlı terör örgütü’ gibi ağır bir itham için ‘örgütü herkes biliyor’ deyip delil göstermedi. Bütün bunları yaparken de Anayasa’nın 138. maddesi başta olmak üzere Hakimler ve Savcılar Kanunu ile hukuk devleti ilkesini ihlal etti.

Silahlı terörün delilleri; himmet, burs, kurban…

Çok sayıda esnaf ve iş adamı, ‘silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak, terör örgütünün finansmanını sağlamak, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklamak’ gibi ağır suçlamalarla tutuklandı. Tutuklama gerekçesinde ‘silahlı terör örgütü’ iddiası için sunulan deliller; toplanan himmet, burs, kurban… Gösterilen ‘terör’ eylemi ise ‘Paraların şüphelilerin kendi aralarında havale gibi işlemlerle şirket karı gibi gösterilerek örgüte aktarılmasında aktif rol oynadığı’ iddiası. Hakim asıl ‘bombayı’ ise şu tespit ile patlatıyor; “Pinhan Restorant olarak bilinen ve maruf olan bu yerin hareket merkezi olarak kullanılmış olması ve pinhanın sözlük anlamının ‘gizlenen, üzeri örtülen, saklanan’ olarak Arapça ve Farsçada kullanılan bir kelime olduğu kanaatine varılmıştır.”

Arapça ve Farsça anlamdan ‘terör suçcu’ çıkarmak, Türk yargısının acizliğinin nirvanası olsa gerek. Ya da ‘hukuk mantığının bittiği yerde suç başlar’ yorumunda bulunulabilir.

Herkes neyi biliyor?

Tutuklamalarla ilgili başında, “Bu suçların işlendiğine dair ‘kuvvetli suç şüphesi var’ denilen karar ‘örgütün var olduğu herkesçe bilinen gerçek’ diyerek bitiriliyor. Nasıl bir silahlı örgüt ise, tek delili ‘herkesin biliyor’ olması. ‘Herkes neyi biliyor, hangi silahı biliyor, bilinen silahlar nerede’ sorularının ise cevabı yok! Sulh ceza yargısı artık, kamuoyunu ‘paralel’ yalanına alet ediyor. ‘Herkes biliyor’ diyerek ‘paralel yalanı’ kamulaştırılıyor. Bir hukuk metninde yer alması mümkün olmayan bu tespit, sadece cadı avını ispatlıyor.

Yargı ‘yeraltına’ iniyor

Sulh ceza hakimi, kararda devlet ve hukuka dair ‘muazzam’ bir analiz de yaparak hukukun işletilmediğini, Anayasa’nın ihlal edildiğini itiraf ediyor. Bu tespit şöyle; “Öncelikle devletin var olması gerektiği, devletin ortaya çıkmasından sonra hukukun üstünlüğünün söz konusu olabileceği…”

Bu noktada sözü hukuk teorisyenlerine bırakmak gerekiyor. Lakin pratikte, “Önce devlet, sonra hukukun üstünlüğü gelir.” mantığının izleri geçmişten bugüne ülkemizde hala duruyor. Güneydoğu’daki JİTEM faaliyetleri, köy yakmalar bu zihniyetin ürünüydü. Bugüne kadar faili meçhul kalmış karanlık cinayetlerde de aynı mantık geçerli. Bu mantıkla yargının zihniyeti sanki ‘yeraltına inmiş’ gibi duruyor. Oysa önce ‘devlet’ değil ‘hukukunun üstünlüğü’ vardır. Hukukun üstünlüğü evrenseldir, bir bireyi hem kendi devletinde hem de dışarıda başka devletlerde de korur.

Devletin hedef alındığı hangi suç eylemi var?

Bir yargı kararı ki, “Hukukun üstünlüğü mü devlet mi?” sorusuna indirgenmiş. Bu, sulh ceza hakimliklerinin geldiği aşama hakkında fikir veriyor. Kaldı ki burada devlete karşı hiçbir eylem yok. Anadolu 5. Sulh Ceza hakimliği, Anayasa ve evrensel hukuk ilkelerini ihlal ediyor. Hâkim, ‘önce hukuk değil, devlet’ diyerek ve devamında MGK kararını tutuklama gerekçesi olarak sayarak Anayasa’nın 138. maddesini baştan sona ihlal ediyor.

Yargı kararı olmadan ‘tartışmasız’ örgüt ilanı!

Tutuklama kararında dikkat çekici bir tespit de şu; “… böyle bir örgütün var olduğunun herkesçe bilinen bir gerçek olduğu, böyle bir örgütün maruf olması nedeniyle maruf olan şeyin ispata muhtaç olmadığı..” İktidara yakın HSYK tarafından ‘paralel’ davalarına özel atanmış mahkemenin verdiği Can Dündar kararı ortada. Bu mahkeme bile, daha bir kaç hafta önce, “Bu aşamada örgütün varlığı hukuken ispat edilemedi.” kararı vermişti. Ama bir sulh ceza hakimi için bu tespitin hiçbir anlamı yok! Ona göre zaten hukukun üstünlüğü de yok. Dolayısıyla yargı kararı olmadan örgütü ‘tartışmasız’ ilan ediyor. Bu karar ancak, altında imzası olan için ‘görevini kötüye kullanmak’tan yargılama gerekçesi olur.

Saçmalamanın sınırı yok

Kararda son olarak, ‘paralel’ dediği Hizmet Hareketi’nin sadece Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde değil 160’a yakın ülkede faaliyetlerde bulunmasının arkasında bir çok uluslararası gücün olduğunu gösterdiğini söylüyor. Bir muazzam tespit daha! Aslında bu karar, bütün ‘paralel’ suçlamalarının nasıl oluşturulduğunun, Hizmet Hareketi’ne nasıl cadı avı yapıldığının itirafı. Bu hakimlikler, böyle tutuklamalar yapmak için mi kuruldu? Hukuku yer altına indirmek, yargıda JİTEM mantığını hakim kılmak için mi kuruldu? Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ve sayın AYM üyeleri; yol verdiğiniz sulh ceza hakimliklerinin geldiği nokta işte bu: Hukukun üstünlüğünü tanımıyoruz!

Büşra Erdal - Yeni Hayat
<< Önceki Haber Silahlı terörün delilleri: himmet, burs, kurban! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER