Shanghai’den Geliyorum...

Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu yıl BM’ye erken gitmesinin bir başka sebebi de Özbekistan-Semerkant görüşmesine biraz fazla yatırım yapılmış olması.

SHABER3.COM

KADİR GÜRCAN 

Şeytan bu ya, Sayın Cumhurbaşkanı’nın BM için ABD’ye erkenden gitmesi kafama takıldı. Her yıl yapılan toplantının program akışı bir yıl önceden ülke liderleri ile paylaşılmış olmalı. Yoksa, bizim Saray’ın yaptığı gibi “Erken gideyim önlerden yer kapayım!” ya da “Sona kalan dona kalır!” aceleciliği için makul bir sebep olmasa gerek. Kaldı ki, o günlerde dünya liderleri İngiltere’de idi, ülke vatandaşlarının gözü ve kulağı da!
Bir ihtimal daha var da ona ben bile ihtimal vermedim. Hazret bu tür dolduruşlara pek açık ve bunu seçim malzemesi haline getirebilecek potansiyele sahip. Hani o Cuma namazından sonra, Abdülhamid Han rolleri ile Cuma Selamlığında halk ile içli dışlı olma seramonisi var ya, Cumhurbaşkanı bu kez New York’taki Central Park’ta yürüyüşe çıkarak buna modern bir vizyon katmaya ikna mı oldu dersiniz? İstanbul’da Cuma Selamlığı New York’ta Central Park sefası pek fena durmuyor hani! Saray’ın yakın danışmanları bu işe yarar diye mi düşündüler acaba? Hiç de öyle olmadı. Bu erken gitme, ev sahibi evde olmadığı için kapı önünde ya da bahçede vakit geçiren ve istenmeyen misafir imajı oluşturdu!

Liderlerin İngiltere’de cenazede olduğu günlerde, “Cumhurbaşkanı bir dizi büyük görüşmeler yaptı!” haberlerinin tamamı abartı. Cumhuriyetçi Senator Lindsey Graham haricindekiler, sıradan ve olsa da olur olmasa da türünden görüşmeler. Libya Başbakanı ile görüşmek için New York’a gitmeye gerek var mı Allah Aşkına! Graham da, Trump’ın bir numaralı adamı ve “Kongre’nin ortasında öldürülse, kimse şahitlik etmez!” seviyesinde sevilmeyen, rigit bir tip. Yıllar önce Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, bazı yalaka yazarlar “Geleceğin ABD Başkanı” bile demişlerdi. Yalaka işte! Bir kere bulaşınca kurtulması zor bir meslek hastalığı. Graham zeka ve tecrübesine güvenerek kah orada kah burada oynayan omurgasız siyasetçilerden biri. Bırakın başkan, kendi partisi içinde aday gösterilme şansı bile yok. Bizim medya nedense, karakter zaafı olan herkese karşı aşırı bir alaka gösteriyor. Herhalde kan çekiyor!

Her yıl mutlaka hatırlatıyorum; Birleşmiş Milletler Toplantıları liderlerin gövde gösterisi yaptığı, iç siyasete rüzgar taşıdıkları ya da liderlerin kutsandığı bir deplasman değil. Herkes edebi ile dünya meselelerine katkı sağlayabilecek genel konulara eğiliyor. Türkiye’de ise BM toplantıları, dünya liderlerinin her yıl, Sayın Cumhurbaşkanı’nın dahiyane(!) fikirlerini dinlemek için kuyruğa girdiği bir platform zannediliyor. İktidar medyasını takip ediyorsanız BM görüşmelerinde tek konuşan, kendisi ile görüşme yapılan lider bizim Saraylı, tek konu edilen ülke de Türkiye!

Öyle değil. Herşeyden önce konuların uluslararası boyutta tutulması şart. Yunanistan ile girdiğiniz it dalaşı kimseyi ilgilendirmiyor. Hemen hemen her ülkenin bu tür local problemleri var zaten. Trump gibi kıt akıllar ya da toplantıya ilk kez katılan ülke liderleri coğrafik olarak sizin nerede olduğunuzu bile bilmiyor. Bizim aynen bazı Afrika ülkelerinin coğrafik konumunu bilmediğimiz gibi. 

Ayıp ama, durum öyle! Halen mevcut beş despot ve zorba liderden biri olarak tanınmak sizi memnun ediyorsa, siz bilirsiniz.  Diğer taraftan, kürsüden yaptığınız konuşmaların muhatapları tarafından tercümelerinden dinlendiğini aklınızdan çıkarmayın. Kürsüye abanıp sağa-sola saldırmanın ne kadar gülünç olduğunu bilemezsiniz!
 Dinleyenler “Bu adam her yıl buraya gelir, kürsüde böyle bağırır gider!” diye düşünmeleri gayet normal.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu yıl BM’ye erken gitmesinin bir başka sebebi de Özbekistan-Semerkant görüşmesine biraz fazla yatırım yapılmış olması. Sözümona Hazret,  “Shanghai’dan geliyorum, üzerime fazla gelmeyin!” demeye getirecek. Haliyle asabi, kibirli, müstebit ve eyvallahsız tavırları konusunda kendince haklı sebepleri var! Semerkant’taki çilingir sofrasında dayıbaşı ya da değnekçi gibi oturan Biden mı, yoksa Saray mı? Eğer Shanghai hakkında soru sorulacaksa ona sorulmalı. Halbuki Türkiye sözkonusu paktında üye bile değil! Vaziyetin vehametine kelimeler yetmez!

Türkiye’de uluslararası örgüt ve paktlara üye olmak tam anlaşılmıyor  ya da yanlış anlaşılıyor. Alman Başbakanı’nın işaret ettiği gibi paktların dünya barışı, kalkınma, geri kalmış ülkelere yardım ve global gelişmeye entegre olmaya katkı gibi pozitif niyetleri olmalı. Yoksa, yeni savaşlar için bloklar oluşturma gayreti bu amaca hizmet etmiyor. Shanghai için yapılan görüşmeler, işte bu derin şüphelerin tamamına birebir oturuyor. Çünkü katılımcıların hepsi, kendi halkının düşmanı, diktatör ve zorba tipler.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın “AB’ye bizi almıyor, oyalıyorlar!” sızlanması yeni değil. Hasbelkader üye olduğumuz NATO’da son zamanlarda ortaya konan davranış tarzı gibi, özelde Saray, genelde Geleneksel Türk Siyasi refleksleri üye ülkelere güven vermiyor. Bu rahatsızlık yeni değil. Cumhurbaşkanı’nın rahmetli hocası, İslam Ortak Pazarı diyerek neredeyse kırk yıl AB’ye parmak sallamıştı. Kendi kafasındaki ütopyayı göremeden gitti. Mevcut iktidar, İstanbul Antlaşmasından bir günde çıktı. AİHM’e imza attığı halde, mahkemenin verdiği kararları uygulamamakta ısrar ediyor. Sadece AB değil, Shanghai’ye katılan liderlerinde benzer endişeleri olacağını aklınızın bir köşesine yazın.
Saray’ın bu kez çok ciddi dolduruşa geldiği belli. İç siyaset için hazırlanan “Orta Asya steplerinden New York Central Park’a!” şeklinde realize edilecek yeni Batı Fetihleri(!) biraz boşluğa düştü. “Shanghai’den geliyorum, gözünüzün  yaşına bakmam!” jest ve mimikleri başka dillere çevrilince ya hiçbir şey ifade etmiyor ya da dünya, despot liderlerin höykürmelerinden iyice gına geldi ve tepki vermeyi bile abesle iştigal sayıyor. Her iki ihtimalde Saray için utanç vesilesi!
<< Önceki Haber Shanghai’den Geliyorum... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER