Selef-i Salihin'i anlatan kaynakların güvenilirlik problemi

Samanyoluhaber yazarı Prof. Dr. Osman Şahin 'Sahabeyi anlamak ve Onlara yapılan saldırılar ' başlıklı yeni bir serisinin 18.. yazısını yayınladı

SHABER3.COM

Prof.Dr. Osman Şahin- Samanyoluhaber.com  SAHABEYİ ANLAMAK VE ONLARA YAPILAN SALDIRILAR 18

Asr-ı Saadette sahabe efendilerimiz (radıyallahu anhüm) arasında ve Emeviler döneminde yaşanmış olan hadiselerin tarihçiler tarafından yazıya dökülmesi hadiselerden 1-2 asır sonra gerçekleşmiştir. Asr-ı Saadet’te, Emeviler’de ve kısmen de Abbasiler dönemlerinde, ulema daha çok Kur’an’i hakikatlerin anlaşılması, akaid ile ilgili hususların ve hadislerin muhafazası konusunda cehd ve gayret göstermişlerdir. O dönemdeki büyük ilim adamları mesailerinin ekseriyetini Kur’an’i ilimlere, tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi alanlara tahsis ettiklerinden tarihi olayların kaydıyla çok meşgul olmamışlardır.
TARİHİ KAYNAKLARIN TETKİKİNE VE AYIKLANMASINA OLAN İHTİYAÇ
Maalesef, ilk olarak o dönemi ele alan tarih kitapları Şii, Mu’tezili veya siyasi/kabilevi eğilimlere sahip olan insanlar tarafından yazılmışlardır. Dolayısıyla yazılanlar da bu tarafgirliklerden nasiplerini almışlardır. İlk defa bu hadiseleri yazıya dökenler şu üç kişi olmuştur; 1- Ebu Mihnef- Lut b. Yahya (ö. Hicri 157), 2- Muhammed b. Ömer (Vakidi) (ö. Hicri 207), ve 3- Seyf b. Ömer et-Temimi (ö. Hicri 180) Ebu Mihnef Şii, Vakidi Hz. Osman (radıyallahu anh) düşmanı, Seyf ise harici yanlısı ve ashaptan teberri eden biri olarak bilinmektedirler ve bu rivayetleri tarafgirliklerinin ve bu mensubiyetlerinin etkisiyle kaleme almışlardır. Bu kişiler hadis alimlerinin çoğunluğu tarafından “zayıf, yalancı, güvenilmez ve zındık” olarak cerh edilmişler ve bundan dolayı onların rivayetleri güvenilir olarak kabul edilmemişlerdir. Ama maalesef, birçok İslam tarihçisi bunların rivayetlerine dayanarak o dönemi ifade etmeye çalışmışlar veya eserlerine bu kitaplardaki bilgileri almışlardır. Bunlara örnek olarak Taberi (ö. 310), Zehebi (ö. 748), İbn Ebi Bekr (ö. 741), ibn Asakir (ö. 571), İbn Kesir (ö. 774), İbnu'l-Esir (ö. 630), İbn Haldun (ö. 808), Ebu'l-Feda (ö. 732), Ebu Abdullah Muhammed b. Sa' d (230/845) ve Reşid Rıza (ö. 1356) sayılabilir.
O dönemde tarihi hadiseleri kayıt altına alan insanlar, her türlü bilgiyi doğru veya yanlış olduğuna bakmadan referanslarını göstererek kitaplarına almaktan çekinmemişler ve böylece bilginin muhafazasına gayret etmişlerdir.
Aynı zamanda büyük bir tefsir alimi de olan Ebu Ca'fer Muhammed b. Cerir"(310 /922) (et-Taberi), doğru veya yanlış olup olmamalarına bakmadan, her türlü bilgiyi tarih kitabına aldığını, bilgilerin sıhhati konusunda herhangi sorumluluk almadığını, amacının mevcut bütün bilgileri sonraki nesillere aktarmak olduğunu, bizzat eserinin başında kendisi ifade etmektedir. Taberi, kitabının mukaddimesinde bunu şöyle ifade etmektedir:
“Geçmişteki bazı kişilerle ilgili olarak bu kitabımda zikrettiğim haberlerden bir kısmını, okuyucusu doğru ve gerçek bulmayabilir veya çirkin sayabilir, onlar bilsinler ki, bu haberler tarafımızdan uydurulmuş değildirler. Bazı nakilciler bu haberleri bizlere ulaştırdılar. Bu haberler, bize nasıl nakledilmiş ise, biz de aynı şekilde sonrakilere naklettik."
Buna binaen, Taberi’nin de "Tarihu'r-Rusul ve'I-Mulük" eserine Ebû Mihnef’in, Muhammed b. Ömer’in (Vakidi) ve Seyf b. Ömer’in rivayetlerini aldığı görülmektedir.
Taberi’nin ifade ettiği bu gerçek göz ardı edilerek, daha sonraları Sünni Dünya’da da, bu rivayetler doğru haberlermiş gibi alınarak bol bol rivayet edilmişlerdir. İbn-i Haldun başta olmak üzere birçok tarihçinin bu bilgileri kullandığı görülmektedir. Osmanlı döneminde yazılan tarih kitapları da bu rivayetleri kullanmışlardır.
Taberi aldığı bilgilerin kaynaklarını, referanslarını da eserine almış olmasına rağmen, zamanla bu referanslar belirtilmeden bu bilgiler kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin, ölümünden 40 yıl sonra, Bel’ami tarafından yapılan Farsça tercümesinde bu senetler kaldırılarak İran tarihi ile ilgili bilgiler ilave edilmiş, birçok dile tercümesi yapılmış ve bu eser müsteşrikler dahil çokları tarafından başvurulan bir eser haline gelmiştir.
Günümüzde, Ehl-i Sünnet düşüncesine sahip olan yazarların bir kısmı, Asr-ı Saadet, Hulefay-ı Raşidin ve Emeviler dönemlerini, olaylarını ve şahıslarını karalayan olumsuz rivayetleri aktarırken, genellikle, mu’teber bir tefsir âlimi olan Taberi’nin "Tarihu'r-Rusul ve'I-Mulük" adındaki bu eserini kaynak olarak göstermektedirler.
Ebu Ca'fer Muhammed b. Cerir (et-Taberi) güvenilir ve büyük bir tefsir alimi olduğundan, Taberi referansını okuyanlar, bilgi kaynağının çok sağlam olduğu düşüncesine kapılmaktadırlar. Halbuki, tarih kitabının bu özelliği taşımadığını, Taberi bizzat kendisi ifade etmektedirler.
Dolayısıyla, Taberi tarihinde geçen hadiseler eğer kullanılacaksa, o bilgilerin orijinal referanslarına bakılması ve bunların kaynak olarak gösterilmesi ve rivayet edenlerin sıhhat durumlarının kritiğe tabi tutulması gerekmektedir. Böylece, bilgilerin sıhhati hakkında daha doğru bilgilere ulaşılabilecektir.
Günümüzde, Hizmet Hareketi içerisindeki insanların bir kısmının da, İslâm’ı temsille veya İslâm’ı yaşamakla bir alakaları olmayan, ama münafıkça, İslâm adına hareket ettiklerini iddia eden kesimler tarafından maruz kaldıkları zulümlerin etkisiyle, Sahabe ve Emevi dönemlerinde ve sonrasında yaşanılan fitnelerdeki olaylarla kendilerini özdeşleştirerek ve benzetmelere girerek, o dönemlerle alakalı anlatılan sıhhatli olmayan bu bilgileri, doğruluklarını ve kaynaklarını herhangi bir tetkike tabi tutmadan kabul edip kullanabildikleri görülmektedir. Yine aynı mağduriyetlerin ve bu konudaki bilgi problemlerinden dolayı, Hizmet’teki birçok insan tarafından bu bilgilere itibar edilebilmektedir.
İnşaallah, bu yazı serisinin devamında, bu konular hakkında detaylar ve örnekler verilecektir.
TARAFGİRLİK, SİYASİ GÖRÜŞLER, DEVLETE YARANMA VE MENFAAT DEVŞİRME ETKİSİYLE YAZILAN TARİH
Emeviler döneminde Yezid gibi zalimlerin Al-i Beyt’e yaptıkları zulümler Al-i Beyt taraftarlarında Emevi yöneticilere karşı düşmanlıkları beslemiştir. Emevilerin son dönemlerinde Abbasi hanedanına mensup olanlar ile Şia ittifak içine girmişler ve beraberce Emeviler devletini yıkabilmişlerdir. İlk Abbasi halifesi olan Ebü’l-Abbas, Emevilere olan düşmanlığın şiddetinden dolayı, Emevi hanedanına mensup olan çok sayıda insanın kanını dökmüş ve bu yüzden “Seffah” (kan dökücü) lakabını almıştır. Denebilir ki soykırım derecesinde Emevi’lerin tamamen yok edilmesine çalışılmıştır. 
Her zaman ifratlar ve tefritler birbirini besleyip doğururlar. Abbasiler’in iktidara gelmesinde çok önemli bir rol oynamış olan ve Emeviler döneminde yapılan zulümlere karşı gelişen oluşumlar ve hareketler, iktidarda etkili hale gelince, büyük zulümlerin yapılmasına da sebebiyet vermişlerdir.
Abbasiler, Emeviler’in yıkılmasında Şia’nın büyük desteğini görmüşlerdir. Bu yüzden, Abbasilerin bazı dönemlerinde, yönetimde Şia ve Mu’tezili akımlar çok etkili olmuşlardır. Özellikle, bazı zalim Abbasi halifeleri zamanında, bir taraftan Emevi düşmanlığı canlı tutulurken, bir taraftan da ehl-i Sünnet alimlerine karşı cephe alınmış ve bunlara çok ciddi zulümler, eziyetler ve işkenceler yapılmıştır.
Abbasilerin başa gelmelerine verdiği desteğe rağmen, Hz. İmam-ı Âzam Ebu Hanife (radıyallahu anh) zehirlenerek öldürülmüş, Hz. Ahmet bin Hanbel (radıyallahu anh) büyük işkencelere maruz kalmışlardır. Bu dönemde, İmam-ı Mâlik ve İmam-ı Şafii’ye de zulmedilmiştir.  Ehl-i Sünnet olan Ehl-i hadîs ve fakihlerine yapılan bu büyük zülumler, tarihe Mihne Olayları olarak geçmiştir. Tarihciler tarafından tarihi olayların ilk olarak yazıya dökülmesi Abbasiler döneminde gerçekleşmiştir. İşte bu ortamda ve özellikle Şii, Mu’tezili ve siyasi tarafgirliklerle hareket eden kalemler, Cemel, Sıffin, Hz. Osman’ın (radıyallahu anh) dönemi ve şehid edilmesi, Hz. Ali ve Hz. Muaviye (radıyallahu anhüma) aralarında cereyan eden hadiseleri ve Emeviler döneminde yaşanan olayları hikâye ederken, kendi zaviyelerinden ele almışlar, tarafgir hareket etmişler, mübalağalara girmişler, ifrat ve tefritlere girmekten kurtulamamışlar ve maalesef, hadiseleri gerçek halleriyle aktarmamışlardır.

İnşaAllah, bir sonraki yazıda bu konuya devam edelim.
<< Önceki Haber Selef-i Salihin'i anlatan kaynakların güvenilirlik problemi Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER