Samanyolu TV çalışanından İstanbul Müftülüğü'ne birkaç soru!

İstanbul Müftülüğü, keyfi bir kararla Samanyolu TV'ye Ramazan ayı içerisinde iftar ve sahur programları için cami izni vermedi.

Samanyolu TV çalışanından İstanbul Müftülüğü'ne birkaç soru!

Samanyolu TV ve Mehtap TV'nin Ramazan ayı içerisinde İstanbul Üsküdar'daki iki camide de iftar ve sahur programı ve canlı yayın yapma talebi İstanbul Müftülüğü'nce reddedildi. Bu yasağa hiçbir gerekçe göstermeyen müftülük, iktidara yakın Atv'ye Sultanahmet Meydanı'nda, TRT 1'e Eyüp Camii avlusunda yayın izni verdi.

Bu sene iddialı Ramazan programları hazırlayan Samanyolu TV, müftülükten camide program yapma izni alamaması üzerine kendi binasında geleneksel Osmanlı mimarisinden esinlenerek ramazan stüdyosunu kurdu.  Özel olarak getirilen malzemelerle hazırlanan dev stüdyo Ramazan ayının ilk gününden itibaren sahurda ekrana gelecek Gecenin Bereketi ve iftarda yayınlanacak İftar Zamanı programları için kullanılacak.

Müftülüğün Ramazan ayının manevi atmosferiyle bağdaşmayan bu keyfi kararıyla ilgili Samanyolu TV çalışanı Ferit Öcal, bir yazı kaleme aldı. Yazısında Peygamber Efendimiz ve Ashab-ı Kiram'ın hayatından örnekler veren Ferit Öcal, İstanbul Müftülüğü'ne birkaç soru yöneltti. 

"Yenilgi nedir bilmeyen, girdiği her savaştan galip çıkan ve hastalanıp yatağa düşerken de savaş meydanlarında şehit olmadı diye için için yanan muzaffer kumandan Halit Bin Velid’i anlatmanın kime ne zararı olabilir?" diye soran Öcal, "Vakıf olmadığım daha nice nice ama sizin bildiğinizi düşündüğüm bu kıssaların bir kere daha vecdle haykırılmasına  neden engel oldunuz? Peki  Ebu Cehil’in cehaletini anlatınca cehalet kavramını iyice açacak mısınız? Mesela cahil kimdir,  tanımını yapacak mısınız? Hind’in kibrini gözü dönmüşlüğünü de anlatırsınız herhalde. Anlatınca kibrin ne demek olduğunu  da açıklayacak mısınız? Benim gibi bilmeyenler için ya da sizin bildiğinizden daha farklı bilenler için…" ifadelerini kullandı.


İŞTE FERİT ÖCAL'IN O YAZISI

Türkiye çok tuhaf günleri geride bıraktı. Acının bol olduğu bu tatlı memleket, çok badireler atlattı. Daha da atlatacağa benziyor. Dün haberlere göz gezdirirken İstanbul Müftülüğü'nün Samanyolu Tv’nin Ramazanda cami avlusunda yayın yapmak için aldığı izni reddettiği haberini okudum. 

Yok artık! Bu kadarı da olmaz yani dedim kendi kendime. Bu kadarı da mı…

Sonra düşündüm öylece anlam veremediğim bu duruma. Neden acaba? Ne yapılacak ki bu cami avlusunda? Film çekmek isteyenlere dahi izin verilirken neden Kur'an tilaveti yapacak bir programa izin çıkmasın. Ne zamandan beri hadis okumak, tevil etmek, ravileri anlatmak, fedakarlıklarını anlatmak, onlar gibi bir hayat sürdürmeyi anlatmak rahatsız etsin ki birilerini dedim.

Ya bütün malını Allah için İslamiyet'e bağışlayan Hz. Ömer ve onun zaman geçtikçe hasretle adalet duygusunun tesis edilmesini beklediğimiz adil halifeyi anlatmanın ne zararı olabilir?

Yenilgi nedir bilmeyen, girdiği her savaştan galip çıkan ve hastalanıp yatağa düşerken de savaş meydanlarında şehit olmadı diye için için yanan muzaffer kumandan Halit Bin Velid’i anlatmanın kime ne zararı olabilir?

Mekke’nin en yakışıklısını, en zenginini, annesinin uykudan uyandırınca "Yavrum kahvaltını şimdi mi yaparsın sonra mı?" diye üstüne titrediği, sokağa çıkınca Mekke'li kızların hayran hayran baktığı gözlerini bir an bile alamadığı, Efendimiz'in kendisine vazife tevdi ettiğinde vazife şuuruyla hicret ettiği ve dönüşte 70 Sahabiyle birlikte dönen, Efendimiz'e bu en güzel armağanı getiren ve Uhud’ta kahramanca çarpışıp şehit olan kendisine kefen dahi bulunamayan kutlu öğretmen Musab Bin Umeyr’i anlatmanın ne zararı olabilir? Kime zararı olabilir ya da izin verilmeyince kime faydası olabilir de diyebilirsiniz.

Daha Müslüman değilken bütün çevre ülkelere adaletinden söz ettiren, Sahabilerin baskılardan dolayı sığınak ülke düşündüklerinde Allah Resulü’nün "Habeşistan’da adaletle hükmeden bir kral vardır ona sığının o size kol kanat gerecektir"  dediği, adaletinden ötürü Efendimiz'in takdirini kazanan Habeşli kral Necaşi’yi anlatmanın ne zararı olabilir ki. Yoksa adalet kötü bir şey mi ? Ya da adaletten dem vurmak mı kötü bir hal aldı?

Efendimize iki defa damat olma şerefiyle şerefyab olan, salona girdiğini görünce Efendimiz’in uzattığı ayaklarını toplayıp  baksanıza melekler dahi haya ediyor, dediği Emir-ül' Müminun’u anlatmanın kime ne zararı olabilir?

Yazdıklarım; yazmadıklarım, hatırladıklarım, hatırlayamadıklarım, vakıf olmadığım daha nice nice ama sizin bildiğinizi düşündüğüm bu kıssaların bir kere daha vecdle haykırılmasına  neden engel oldunuz?
Peki  Ebu Cehil’in cehaletini anlatınca cehalet kavramını iyice açacak mısınız? Mesela cahil kimdir,  tanımını yapacak mısınız?

Hind’in kibrini gözü dönmüşlüğünü de anlatırsınız herhalde. Anlatınca kibrin ne demek olduğunu  da açıklayacak mısınız? Benim gibi bilmeyenler için ya da sizin bildiğinizden daha farklı bilenler için…

Müslüman olmadan önce kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, kendisini şaraba veren, kadın ticaretinin, köle ticaretinin, faşizmin dorukta olduğu topluluğu Müslüman olduktan sonra karıncayı dahi incitmeyen, alay-ı illiyinin zirvelerinde seyahat eden, "Ashabım gökteki yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız hidayete erersiniz" diye fahr-i kainatın tasvir ettiği bir sosyal dirilişe imza atan bu rehber, insanların cesaretini, hakkaniyetini, sıdkını, adaletini, diğergamlığını, hakperestliğini, yaşatma idealiyle yaşayan, zulme uğradığında zulme boyun eğmeyen, en çetrefilli dönemlerde bile hakkı haykıran, annesi ve babası maruz kaldıkları işkenceden şehit edilen Ammar bin Yasir’in  bu durum karşısında bile mümince duruşundan bir an bile taviz vermeyen asil duruşunu anlatınca neler hissedeceksiniz?

Mesela zulmü anlatabilecek misiniz, zalim kimdir, mazlum kimdir? Göğsünüzü gere gere emrolunduğun gibi dosdoğru olabilecek misiniz ?

Kibri; enaniyeti, hırsı, çekememezliği, haseti de anlatırsınız diye düşünüyorum.

Mesela savaş esnasında mübarek yüzüne tükürülen, işin içine benlik girdi diye azılı müşriği affeden Hz. Ali’yi anlatacaksınız herhalde benliği anlatınca.

Bugün bize düşen mi ?
 
Bize tevdi edilen vazifeyi hakkıyla yerine getirmek ve vazifeyle birlikte emanet edilen her şeye de emanet şuuruyla bakabilmektir. Biz vazifenin hakkını vermezsek Allah facir bir toplulukla da bu dini yüceltecektir.





<< Önceki Haber Samanyolu TV çalışanından İstanbul Müftülüğü'ne... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER