Said Sefa: Buyrun gelin, bekliyorum


Hiçbir gerekçe gösterilmeden yurt dışı yasağı getirilen Haberdar Genel Yayın Yönetmeni Said Sefa, bugünkü köşe yazısında: Belki siz farkında değilsiniz ama ben her akşam yastığa kafamı koyduğumda 'bu gece evimde son gecem olabilir' diye gülümseyerek uyuyor ve her sabah 'bugün de gelmediler' diye gülümseyerek uyanıyorum." dedi.

İşte yazarın köşesinde yer alan o yazı:

BUYRUN GELİN, BEKLİYORUM...

Neresinden başlayayım, ne yazayım?

Neyi, nasıl yazmam gerektiğini bilmediğimden değil.

Yaşadıklarım normal bir hukuk devletinde, normal şartlar atında, normal bir vatandaşın başına gelecek şeyler olmadığından, ben de 'insan gerçekten hayret ediyor' kıvamındayım.

O yüzden neye nasıl başlayacağımı bilemiyorum.

İki yıla yakındır yaşadığım baskının haddi var hesabı yok.

Önce taraf olmam istendi.

Neye, kime, nasıl, ne gerekçeyle taraf olmalıydım?

'Taraf olmak' denilen şeyin mutlak ve koşulsuz biat olduğunu anlamak için çok da zeki olmaya gerek yoktu elbet.

Sonra, yaşanılanlar karşısında susmam istendi.

Susmak??

Hukukun, demokrasinin, özgürce yaşamanın ırzına geçilirken mi?

İnsanlar evlerinden apar topar alınıp saçma sapan gerekçelerle tutuklanırken mi?

Siyasi nefret saikiyle muhalif olan herkes bütün bir medya gücüyle ve algı oyunlarıyla linç edilirken mi?

Yüzlerce, binlerce gazeteci işsiz bırakılırken mi?

İş adamlarının şirketlerine mafya usulü yollarla çökülürken mi?

İktidarı paylaşmamak, yeniden tek başına iktidar olmak için memleket ateşe verilip Suruç'tan Ankara'ya onlarca can feda edilirken mi?

Kadınlar kocasız, çocuklar babasız, anne babalar evlatsız bırakılırken mi, susmak?

Yoksa

'Seni başkan yapmayacağız dediler' diye yeniden başlatılan bir savaşta çoluk çocuk kadın demeden insanlar öldürülürken mi?

Başkan olma sevdasıyla başlatılan şahsi bir savaş karşılığında, gencecik polis ve askerlerin tabutları her gün musalla taşına yatırılırken mi?

Birinin dudağının arasından çıkan her söz koşulsuz ferman sayılırken mi?

'Savaş istemiyoruz' diyenler, hepten hain ilan edilirken mi?

Ülke yangın yerine dönmüş bağıra bağıra gelen bir iç savaş eşiğimize dayanırken mi, susmak?

Ne zaman susmak?

An olur ki susmak, haysiyetsiz bir şekilde yaşamanın ve koşulsuz biat etmenin postuna bürünmenin diğer adı olur.

Ne biat ettim ne de sustum.

Üç ekiple peşime düştüler.

Evim, ofisim, sürekli tarassut altına alındı.

Gittiğim her yere benimle gelen adamları oldu.

Dokunduğum, temas ettiğim her işimi elimden aldılar.

Bir çok defa arkamı kollayarak yürüme zorunluluğu hissettim.

Fuat Avni hesabından, Fuat Avni olduğum iddia edileceği duyurulduğu andan itibaren, bir çok dostum, arkadaşım, ahbabım 'acaba işin ucu bize de dokunur mu' diye bir virüsten kaçar gibi benden kaçtılar.

Hayatım değişti. Çevrem değişti, üç beş kişiyle kalakaldım.

Bıkmadılar, usanmadılar.

Her türlü ayak oyunlarıyla ellerinden geleni yaptılar.

Sosyal medya üzerinden başlattıkları algı operasyonuyla, sadece beni değil işimi, ortaklarımı, ailemi, babamı dillerine doladılar.

Koskoca cumhurbaşkanının, koskoca avukatı hakkımda açmış oldukları davaların dilekçelerini çarşaf çarşaf twiterdan yayınladı.

Bu vesileyle haberim olmadan hakkımda açılmış davalardan haberdar etmiş oldular.

Korku salmaya çalıştılar.

Evet, başardılar, beni değil ama annemi, babamı korkutmayı başardılar.

Benimle ilgili karalama kampanyasına dahil ettikleri babam, kanserden dolayı ameliyata alınırken 'hastalık umurumda değil, ama sana bir şey olursa yıkılırım' dediği dakikalar da onlar, babamı dillerine dolamanın alçaklığındaydılar.

Yetmedi, yetinmediler.

Yurt dışındaki işlerime kadar ellerini kollarını uzattılar.

Ve nihayet el altından yaptıklarıyla oradaki işlerimi de sekteye uğratmayı başardılar.

Elleriyle, ayaklarıyla boğazıma sarılmış, adeta hayat hakkımı elimden almaya çalışıyorlar.

Kör topal yürütmeye çalıştığım Haberdar'ı ayakta tutmak için arabamı satmak zorunda kalmama evimi satlığa çıkarmama neden oldular.

Ve dün.

Evimin kapısına 'pasaportunu da al gel' kağıdı iliştirip hakkımda yurt dışı yasağı koyduklarını ilan etmiş oldular.

Ne polis gördüm ne savcı, ne dosya ne de mahkeme, ama elimden pasaportumu da aldılar.

Avukatımın sabah söylediği cümle hukuk tarihine geçecek cinsten.

'Bunca yıllık hukukçuyum, böyle bir şeye ne şahit oldum ne de izahını yapabiliyorum'

Avukatım izah edemese de ben vaziyetin izahını yapabiliyorum.

Düpedüz eşkiyalık düzeni kurulmuş.

Eşkiyalar hükümdar olmuş.

Efendiler, ben sizi tanıyorum ne kadar korkak olduğunuzu da biliyorum.

Korkunuz, benim dışarıda hayatımı idame etmeme izin vermeyecek.

Evhamlarınız bir kurt gibi beyninizi kemirecek.

Er geç kapıma dayanacak, hürriyetimi tahdit edeceksiniz,emin olun bunu da çok iyi biliyorum.

Belki siz farkında değilsiniz ama ben her akşam yastığa kafamı koyduğumda 'bu gece evimde son gecem olabilir' diye gülümseyerek uyuyor ve her sabah 'bugün de gelmediler' diye gülümseyerek uyanıyorum.

Elbet, ağlanacak halime gülmem aklımı yitirdiğimden değil.

Vicdanen müsterih olmamdan.

Bu saatten sonra söyleyeceğim bir tek şey var; Seyit Rıza'dan ilhamen,

"Ben sizin yalanlarınızla ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun."
CİHAN
<< Önceki Haber Said Sefa: Buyrun gelin, bekliyorum Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER