Kapatma davası hangi olaya ayarlı?

AK Parti hakkındaki kapatma davasının başlangıcıyla başlayan sürecinde yaşananları satır aralarını Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar yazdı.

Kapatma davası hangi olaya ayarlı?

Google+' class='textetiket' title='Google haberleri'>Google davasının şifreleri AK Parti hakkındaki kapatma davasıyla ilgili ajanda takibinin hükümetin kurulduğu ilk günlerde başladığını biliyoruz. Ancak AK Parti’ye yönelik tasfiye senaryosu 22 Temmuz’dan önce şekillenmeye başladı ve düğmeye basılması için ‘Kızılelma Koalisyonu’ projesinin akıbeti beklendi. Devinimi sağlayan gelişmeler ise Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkması ve hükümetin ‘sivil anayasa’ projesidir. Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini engelleyemeyenler, sivil anayasa konusunda çok daha sert tavır aldılar. Sadece ara rejim dönemlerinde tümden değiştirilebilen anayasanın, şimdi sivil bir iktidar tarafından ara rejim kalıntılarından kurtarılarak daha özgürlükçü bir yapıya kavuşturulması girişimi statükoyu rahatsız etti. Hatırlayın, o günlerde CHP Lideri Baykal hükümete açıkça ‘darbe’ uyarısında bulunmuştu. Hükümet başlangıçta çok kararlıydı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat, parti görüşüyle son halini almış yeni anayasa taslağının 15 Kasım’da kamuoyuna açıklanacağını bile duyurdu. İşte o arada ne olduysa garip gelişmeler oldu. AK Parti’nin kapısını çaldılar. Son 1 yılın en güçlü adamından bir mesaj getirdiler. Mesajda; Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın kapatma davası açılması için yoğun baskı altına alındığı, aslında kendisinin mevcut delillerle kapatma davasının açılmasını doğru görmediği, sivil anayasa projesi askıya alınırsa kapatma davasının önlenebileceği belirtiliyordu. Bu mesajın oluşturduğu bir etkimidir bilmem ama yeni anayasa taslağı açıklanmadı ve ‘şimdilik’ kaydıyla rafa kaldırıldı. Kapatma davası açıldığında gördük ki, partiye şifreli mesajın gönderildiği o günler, iddianame hazırlıklarının tavan yaptığı dönem. Çıplak gözle birbirinden bağımsız gibi gözüken bu iki siyasi-hukuki değişken arasında korelasyon var mıdır, okuyucunun takdirine bırakıyorum. Sonra bakıyoruz, o da askıda. Ne zamana kadar? Şubat 2008’e kadar. O tarihte iddianame hazırlıkları yeniden yoğunlaşıyor ve 14 Mart’ta dava açılıyor. Bu sonuca nerden ulaştığımızı sorabilirsiniz. Parti sözcüleri açıklamadı ama iddianamenin eklerine baktığınızda o işaretleri görüyorsunuz. Geçmiş döneme ait iddialarla ilgili Google taraması, ağırlıklı olarak 2007 yılı Ekim-Kasım ve 2008 yılı Şubat aylarında yapılmış. AK Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne önceki gün sunduğu esas hakkındaki savunmadaki ‘Google’ isnadı da işte bu tespite dayanıyor. Neden 2007 Ekim-Kasım? Neden 2008 Şubat? Yukarıda izah ettiğimiz gibi; İlk dönem, sivil anayasanın kamuoyunda yoğun tartışıldığı ve açıklanma aşamasına geldiği dönemdir. İkinci dönem ise yüksek öğretimde türban yasağını kaldıran anayasa değişikliğinin meclisten geçtiği günleri işaret ediyor. Anlaşılıyor ki, sivil anayasa ‘statükonun tepesinin attığı’, son anayasa değişikliği ise ‘bardağı taşıran son damla’ imiş. Erken seçim sürprizi AK Parti, davanın kısa sürede sonuçlanmasını istiyor. O nedenle karar açıklanıncaya kadar meclisi çalıştırma kararı aldı. Kimileri bu kararı, ‘erken seçim takviminin belirlenmesi’ amacına yönelik olarak yorumladı. Halbuki, kapatma kararı çıkar ve yasaklı sayısı 28’in üstünde olursa ara seçim takvimini belirlemek için mecliste düzenleme yapmak anayasal zorunluluk. Bu karardan ‘erken seçim’ yorumu çıkmaz. Ancak, AK Parti erken seçime zorlanabilir. İkinci adım, AK Parti’nin iktidardan düşürülmesidir. Siyaset mühendisleri, 39 milletvekilinin siyaseten yasaklanacağı ve 20’nin üzerinde milletvekilinin ise kapatma kararının açıklanmasından sonra ayrılacağını varsayıyor. Geçen hafta 28 Şubat artıklarının 20-60 arasında AK Partili milletvekili üzerinde ‘ince işçilik’ yaptığını yazmıştım, mürekkebi kurumadan ‘ses’ vermeye başlayanlar çıktı ortaya. Böyle bir tabloda sadece ara seçim iktidar partisi için büyük risk taşıyabilir. Bir de Sabih Kanadoğlu kriterleri esas alınıp bağımsız adaylık yolu kapatılırsa ara seçim tümüyle anlamsızlaşır. Portföyde ‘erken seçim’ projesi olmasa da statükocuların hamleleri oyunu sandığa taşıyabilir. Dolayısıyla erken seçim, tek tarafın belirleyeceği bir süreç gibi gözükmüyor. Karar YAŞ’ı bekler mi? Bu sürecin bir kritik noktası da kapatma davası ile YAŞ toplantısının aynı takvime sıkışmasıdır. AK Parti’deki yaygın kanaat, kararın temmuz ortasına kadar Anayasa Mahkemesi’nden çıkacağı yönünde. Ancak kulislerde kararın YAŞ sonrasına bırakılacağı söylentileri de var. YAŞ ile bu davanın ilişkilendirilmesini açıkçası çok anlamış değilim. Bazı çenesi düşükler diyor ki; Kapatma kararı erken çıkarsa hükümet YAŞ’ta kıyım yapabilir, karar YAŞ sonrasına kalırsa hükümet prosedürü uygularmış! Onun için Anayasa Mahkemesi, YAŞ toplantısının yapılacağı 1-4 Ağustos tarihlerinden sonra kararını açıklayacakmış! Yani idam fermanını imzalamışlar, cenazeyi kaldırma gününü tartışıyorlar! Eee tabi, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, Kara Kuvvetleri Karargahı’nda cirit atarsa, senaryoların hayal sınırı da böylesine genişler. Herkes yüce mahkemeye karşı saygılı olacak, attığı her adıma dikkat edecek ama en çok da Anayasa Mahkemesi üyeleri... Bu arada ‘Ne hayali kardeşim, göreceksiniz karar YAŞ’tan sonra çıkacak’ diyenler varsa, onlara sözüm şu olacak: Ben Sabih Kanadoğlu söylemeden inanmam! Haydi Sabih... ŞAMİL TAYYAR- STAR GAZETESİ
<< Önceki Haber Kapatma davası hangi olaya ayarlı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER