Erdoğan rakamlarla cevap verdi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terörün sonunu getirecek olanın daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha hakça bir paylaşım, daha dengeli, daha yaygın bir kalkınma olduğuna inandıklarını söyledi.

Erdoğan rakamlarla cevap verdi

Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında, terörle mücadeleyle ilgili atılması gereken adımların atıldığını, her türlü tedbirin alındığını kaydetti. Bütün güvenlik güçlerinin, bölgede en zor şartlar altında büyük bir millet sevgisi, büyük bir vatan aşkıyla teröre karşı mücadele verdiğini ifade eden Erdoğan, “Atılması gereken her adım atılıyor, alınması gereken her tedbir alınıyor, bundan hiçbir vatandaşımızın şüphesi olmasın.” dedi. Erdoğan, hükümet olarak ilk günden itibaren ordunun, güvenlik güçlerinin her ihtiyacının karşılandığı, savunma ve güvenlik için talep edilen her isteğin eksiksiz yerine getirildiğini ifade etti. "TERÖRÜN ZEMİNİ ORTADAN KALKMALI" "Askeri tedbirlerle terörün belli ölçüde önünü alsanız bile, terörün zeminini ortadan kaldırmadığınız sürece bu acı olayların yaşanmasına bütünüyle engel olamıyorsunuz." diyen Erdoğan, "Türkiye yıllardır terörist güçlere karşı güvenlik güçleriyle gerekli her türlü mücadeleyi fedakarca yürütüyor. Bunun sadece hükümetin ya da güvenlik güçlerinin değil, bir bütün olarak Türkiye'nin meselesi olduğunu iyi bilmemiz lazım. Bu ülkenin siyasetçisi de, iş adamı da, yatırımcısı da, aydını da, medyası da bu meseleyi kendi meselesi olarak görmek, o bilinçle, o hassasiyetle meseleye yaklaşmak zorundadır." diye konuştu. "ŞİDDETLE, ÖFKEYLE, SLOGAN VE HAMASETLE ÇÖZÜLECEK BİR SORUN DEĞİL" Erdoğan, terör meselesinin öfkeyle, şiddetle, sloganla, hamasetle çözülebilecek bir mesele olmadığını; aklıselimle, şefkatle, anlayışla, kararlı ve samimi gayretle çözülebileceğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü; "Yıllarca bölgede olağanüstü hal uygulandı, yasaklarla, kısıtlamalarla, tecritle ne terör geriledi, ne kayıplar azaldı. Aksine bölgede hem gerilim arttı, hem yoksulluk arttı, hem adaletsizlik arttı, hem de şartlar teröre çok daha elverişli hale geldi.Terörü bir yöntem olarak kullananlar, çatışma kültürünün, şiddetin, öfkenin kendi ekmeklerine yağ süreceğini gayet iyi biliyorlar. Çünkü terör ancak bu gerilim ikliminde kendine zemin bulabiliyor, taraftar bulabiliyor." Devlet olarak bu şiddet diline, bu çatışma kültürüne teslim olmayacaklarını, aklıselimlerini ve soğukkanlılığımızı asla yitirmeyeceklerini vurgulayan Erdoğan, "Biz terörün sonunu getirecek olanın daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha hakça bir paylaşım, daha dengeli, daha yaygın bir kalkınma olduğuna inanıyoruz. Bu kanlı oyunların hedefi, milletimizin birliği ve beraberliğidir; bu topraklarda asırlardır var olan kardeşlik hukukudur; barış iklimidir. Bu meseleyi el ele, gönül gönüle vererek hep birlikte çözeceğiz." şeklinde konuştu. "MAVİ MARMARA'YA SALDIRI, İNSANLIK TARİHİNE GEÇECEK ZORBALIK ÖRNEĞİ" Başbakan Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine yaptığı saldırıyla ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan, İsrail’in saldırısını, "Bu hadise sadece Türkiye için değil, sadece o gemilerde vatandaşı bulunan ülkeler için değil, bütün bir insanlık için tarihe geçecek bir zorbalık örneği." olarak değerlendirdi. Hükümet olarak ilk günkü hassasiyetleri ile konuyu takip etmeye devam ettiklerini ifade eden Erdoğan, yoğun diplomatik çabaları sonucunda İsrail’in, başta BM, AB, İKÖ ve NATO olmak üzere bütün önemli uluslararası teşkilatlar tarafından kınandığını ifade etti. Erdoğan, İsrail güdümündeki uluslararası medya kuruluşlarının olayı örtme, perdeleme, saptırma ve geçiştirme çabalarına rağmen, barışsever dünya halklarının bu zorbalık karşısında seslerini yükseltmesine, bu defa engel olamadıklarını ifade etti. "Güçlü olanın her şartta haklı sayıldığı, hukuksuzluğun hak kabul edildiği, zorbalığın devlet politikası haline getirilebildiği bir dünya karanlıklara esir olmuş bir dünyadır." diyen Erdoğan, tarihi boyunca adil olmaya, adaletin sancağını en yüksekte tutmaya ahdetmiş bir milletin temsilcilerinin, bu karanlık gidişata seyirci kalmasının beklenemeyeceğini kaydetti. Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti; "Türkiye, hiçbir ülkenin, hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün karşısında değildir, olması da düşünülemez. Ancak Türkiye her hukuksuzluğun, her haksızlığın, her zorbalığın, kimden gelirse gelsin karşısındadır, olmaya da devam edecektir." Bugün izlenen dış politikanın istikametinin bu olduğunu ifade eden Erdoğan, "Bizim belli bir bölgeye, belli meselelere saplanıp kalmış bir dış politika anlayışımız yok. Biz her bölgeye, her ülkeye, her soruna, barış ve dostluk zemininde, aynı sıcak ve akılcı yaklaşım içindeyiz. Elbette Gazze halkının ambargodan kurtulması, Irak'ta yerleşik düzenin kurulması, Balkanlarda, Kafkasya’da barışın kalıcı hale gelmesi de bizi ilgilendiriyor. Çünkü biz dünyaya sağırlaşarak, kendi içimize kapanarak ülkemizin menfaatlerini koruyamayacağımızı biliyoruz. Kırk yıl, elli yıl önceki dış politika anlayışıyla bilgi çağının dünyasında varlığımızı sürdüremeyeceğimizin farkındayız." "EKSEN KAYMASI İDDİASINA RAKAMLARLA CEVAP VERDİ" Konuşmasında, İstanbul'da 5. toplantısı yapılan Türk Arap Ekonomi Forumu hakkında da bilgi veren Erdoğan, "Bilindiği gibi, Arap ülkeleri ile tarihi ve coğrafi yakınlıklarımıza rağmen 2002 yılında toplam 7 milyar dolar seviyesinde bir ticaret hacmimiz vardı. Hükümet olarak, Arap ülkeleriyle çok daha büyük bir potansiyele sahip olan ticari ilişkilerimizi geliştirmek için büyük çaba sarf ettik. Bu çabalar neticesinde, 2008 yılında bu ülkelerle ticaret hacmimiz yüzde 428'lik bir artışla 37 milyar dolar seviyesine kadar çıktı. Altı yılda, Arap ülkeleriyle ticaretimizi 7 milyar dolardan, 37 milyar dolara çıkarttık. Dile kolay 7 milyar nere, 37 milyar dolar nere?" ifadelerini kulandı. Başbakan Erdoğan, kendilerinin hamlelerine, pazar payı düşen çevrelerin, hemen medyadaki uzantılarıyla, "Türkiye Orta Doğu'ya kayıyor", "Türkiye'nin ekseni kayıyor" yaygarasına başladığını ifade ederek, şunları söyledi; "Arap ülkeleri menşeli iki bin civarında şirket, bugün Türkiye'de çeşitli alanlarda yatırım yapıyor. 2002-2009 yılları arasındaki dönemde Arap ülkelerinden Türkiye'ye toplam 6.2 milyar dolar değerinde doğrudan yatırım sermayesi girişi gerçekleşmiş durumda... Yine birçok Türk müteahhitlik firması Arap ülkelerinde başarılı inşaat projelerine imza atarak o ülkelerle olan ilişkilerimizi daha da güçlendiriyorlar. 2002 yılında Arap ülkelerinden Türkiye'ye gelen turist sayısı 400 bin civarında iken, geçen yıl Arap ülkelerinden yaklaşık, bu da çok önemli, 1 milyon 420 bin turist ülkemizde misafir edildi." G-20 ZİRVESİ Kanada'nın Toronto şehrinde toplanan G–20 Zirvesi'nden de bahseden Erdoğan, zirvenin öncelikli gündem maddesinin, küresel ekonomide başlayan toparlanma sürecinin desteklenmesi, küresel büyümenin güçlü ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması meselesi olduğunu kaydetti. Her uluslararası platformda olduğu gibi, G–20 zirvesinde de Türkiye'nin son yıllarda geçirdiği büyük değişim ve küresel krizle mücadelede gösterdiği başarının takdirle dile getirildiğini büyük bir mutlulukla ifade etmek istediğini söyleyen Başbakan Erdoğan, ''Bu anlamda Türkiye'nin bu süreçte elde ettiği olumlu tecrübeler, hem dünya ekonomik otoriteleri için, hem de tek tek ülke yönetimleri için çok kayda değer bulunuyor.'' dedi. Zirvede yaptığı konuşmada, Türkiye'nin gerçekleştirdiği reformları, küresel ekonomik krizle mücadelede izlenilen stratejileri katılımcılara örnekleriyle aktardığını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu; ''Krizin etkilerinin en aza indirilmesi, uzun vadeli büyüme hedeflerinin korunması, güven ve öngörülebilirliğin güçlendirilmesi gibi konulardaki tecrübelerimizi de yine bu zirve esnasında yabancı liderlerle paylaşma fırsatı bulduk. Hükümet olarak küresel krizle mücadelede baştan beri üstünde durduğumuz önemli bir husus var. Türkiye olarak en baştan beri, daha katılımcı bir uluslararası ticaret sisteminin inşa edilmesinden yanayız. Yine ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılmasını ve düşük gelirli ülkelerin dünya ekonomisine daha fazla entegre edilmesini çok önemli görüyoruz. Gerek G–20 toplantılarında, gerekse diğer platformlarda, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunlarına ilişkin görüşlerimizi kuvvetli bir şekilde dile getiriyoruz. İnşallah, 2011 yılı Haziran ayında ülkemizde Birleşmiş Milletler 4. En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı'nı gerçekleştirerek bu meseleyi daha güçlü şekilde vurgulama fırsatı bulacağız. Milletim adına gururla ifade edeyim ki; az gelişmiş ülkelerin sorunlarının dünya kamuoyunun gündemine taşınmasına yönelik bu çabalarımız, bütün dünyada büyük bir takdirle karşılanıyor, izleniyor.'' OBAMA GÖRÜŞMESİ VE G-20 ZİRVESİ Zirve öncesinde, ABD Başkanı Obama ve heyetiyle çok kapsamlı ve verimli bir heyetler arası görüşme gerçekleştirdiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, bu görüşmede başta iki ülke ilişkileri olmak üzere, bölgesel ve küresel pek çok konuda kapsamlı değerlendirmelerde bulunduklarını anlattı. Başta terörle mücadelede işbirliği, İran'ın nükleer faaliyetleri, İsrail'in Gazze'ye yardım konvoyuna saldırısı, Afganistan ve Filistin'deki gelişmeler olmak üzere hemen her konuda görüş alışverişinde bulunduklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, ''Türkiye olarak bütün bu konulardaki hassasiyetlerimizi en açık şekliyle ifade ettik.'' dedi. Bu görüşmenin, ikili ilişkiler ve bölge ve dünya barışı için çok yararlı sonuçlar getireceğini ümit ettiğini belirten Erdoğan, ''Zira gayet samimi bir havada cereyan eden, bütün düşündüklerimizi çok açık, net ortaya koyabildiğimiz bir görüşme oldu.'' diye konuştu. Yine zirve sırasında İngiltere'nin yeni Başbakanı Cameron, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Medvedev, Almanya Başbakanı Merkel, İtalya Başbakanı Berlusconi ile de görüşme fırsatı olduğunu anımsatan Başbakan Erdoğan, bu arada eş başkanı oldukları Medeniyetler İttifakında İspanya Başbakanı Zapatero ile de bir görüşme gerçekleştirdiğini anımsattı. Her biriyle, hem G–20 gündemindeki konuları, hem de ülkeleri, bölge ve dünya barışını ilgilendiren sorunlar hakkında görüş alışverişinde bulunduklarını belirten Başbakan Erdoğan, ''Bakınız sadece bir G–20 Zirvesi'nin bu kısa özeti bile Türkiye'nin diplomatik olarak nasıl geniş bir vizyona sahip olduğunu göstermeye yeterlidir. Bütün dünya bu vizyonu, bu atılımı görüyor, biliyor, takdir ediyor. Bugün bu gelişmeleri doğru okuyamayanlar da, bir gün mutlaka gerçekleri göreceklerdir; bundan hiç şüphemiz yok." ifadelerini kullandı. EKONOMİ Türkiye'nin potansiyelinin de hedeflerinin de çok büyük olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin rekabet gücünü artırmak suretiyle ekonomiyi güçlendirmeyi, istikrarlı büyümeyi temin etmeyi ve uzak olmayan bir gelecekte dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi hedeflediklerini bildirdi. Bu hedefi yakalamak için yeniliklere açık olmak, Ar-Ge çalışmalarında, yani Araştırma Geliştirme çalışmalarında son yıllarda yakalanan ivmeyi daha da arttırmak gerektiğini belirten Başbakan Erdoğan, 22 Haziran tarihinde 21. kez toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısında bilim adamları ve uzmanlarla bu konuyu enine boyuna değerlendirme imkanı bulduklarını söyledi. Ar-Ge çalışmaları alanında Türkiye'nin son yıllarda ne kadar büyük bir atılım içinde olduğunu bu toplantı vesilesiyle bir kere daha müşahede ettiklerini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti; ''Bakınız 2002 ile 2008 yılları arasında, 2008 sabit fiyatları ile Ar-Ge harcamalarında ülke olarak üç kata yakın bir artış sağlamış durumdayız. Bu artış hızında Türkiye bugün Çin'den sonra dünyada ikinci ülke konumunda. Dünyada araştırmacı sayısını en hızlı artıran ikinci ülke de yine Türkiye. Özel sektörün Ar-Ge'ye ayırdığı finans kaynağı 2007 yılında tarihimizde ilk kez kamu kaynaklarından ayrılan miktarı aştı. Özel sektörde çalışan araştırmacı sayısı 2002 yılına göre 2008 yılında 4,5 kat arttı. Özel sektöre 2000–2004 yıları arasındaki beş yıllık dönemde verilen toplam destek sabit fiyatlarla 360 milyon lira iken, 2005–2009 yılları arasındaki beş yıllık dönemde 4 kat artışla bu rakam 1 milyar 300 milyon liraya yükseldi. 2005–2010 arasında DPT'nin Üniversiteler, TÜBİTAK ve diğer kamu kurumlarına tahsis ettiği Teknolojik Araştırma Sektörü yatırım ödeneği 6,5 milyar liraya ulaştı. Aynı yıllar için TÜBİTAK aracılığı ile akademik projelere verilen destek 50 milyon liradan 13 katlık bir artışla 680 milyon liraya çıktı. Evet, üniversitelere verilen proje desteği, 50 milyondan 680 milyona çıktı. 2008 ve 2009 yıllarında AR-GE Teşvik Yasası'ndan yararlanan 600 mükellefimize 2 milyar liraya yakın Ar-Ge vergi indirimi sağlandı. Bu tablo ülkemiz adına bir gurur tablosudur, bir umut tablosudur.''
<< Önceki Haber Erdoğan rakamlarla cevap verdi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER