Lâkin bıçağı sapından değil, keskin tarafından tutuyor ve iki eli de paramparça oluyor. Katilin de zalimin de bir hukuku var; ellerini saracağız, ama sonra hapishaneden önce tımarhaneye göndereceğiz. Gözü bu kadar dönmüş, bu kadar tedbirsiz ve fütursuz etrafa dehşet saçanların kendilerinden de korunması lâzım. Bu yüzden Saray İktidarı'nın çekirdek kadrosu içinde yer alan ve kendi eserleri olan polisin Kanaltürk'ün kapılarını zorladığı görüntüleri televizyondan hep birlikte, birbirlerine “çak” yaparak sevinç naraları içinde izleyen meczup taifesinin yakınlarına sesleniyorum: Bu çılgın operasyonlarda katkısı bulunanların arasından 1 Kasım gecesi kısa bir mektupla kendine fenalık yapmak isteyenler çıkabilir; aman engel olun, onlar bu memlekete çok lâzım. Türkiye'nin hukukun işlediği, temel hakların güvencede olduğu “normal” bir ülkeye dönüşebilmesi için, kısa bir tedaviden sonra memleketi tımarhaneye çevirmeye azmeden bu gürûhu yargı önüne çıkartacak ve inanın itidal içinde cezalarını keseceğiz.
Bu meczup operasyonları, iktidar cezbesinin eseri. Belli ki diktatör, sonun yaklaştığını görüp ipi koyvermiş. Önüne gelen kamuoyu araştırmaları tek başına iktidar umudu verse, seçimden beş gün önce böyle bir çılgınlığa yol verir mi? Özel kalem müdürlerinin ve danışmanların kişiliği ve eğilimi hep hadım ağası sakinliği ile “kraldan çok kralcı olmak”la mâluldür; kendi mevcudiyetleri ancak böyle anlam kazanır. Nasıl olsa hesabı lider verecek! Liderin kafası karışıksa, çaresiz kalmışsa, kendisi de cezbeye tutulmuşsa çılgın teşebbüslere onay vermeye başlar. Koza-İpek Grubu'na kayyum atama kararından sonra çekirdek kadrodan gelen sevinç çığlıklarını duydunuz mu? Biri kendini tutamıyor, geri kalan medya gruplarının da aynı akıbete uğrayacağını söylüyor. Bütün bu naralar, efelenmeler kime yarıyor? “Yoksa bu adamlar muhalefetin ajanları mı; amaçları AK Parti'ye oy kaybettirmek mi?” diye soracaksınız, biliyorum. Hayır değil, bunlar iktidar cezbesine tutulmuş meczuplar.