[Meryem Hikâyeleri] 'Kayyım olduğumuz bu iş yeri artık bizim, gel burada çalış'

Meryem Güneş, Türkiye'deki baskı ve hukuksuzluk dönemini geride bırakarak kendilerine yeni bir yol çizen hanımların hikayelerini anlatmaya devam ediyor.

SHABER3.COM

Meryem Güneş / samanyoluhaber.com
İki çirkin teklif ve Meryem

Bugünkü hikayemizin baş kahramanı Meryem bir gazeteci. 

Eşi ile birlikte gençliklerinin baharında kötü olaylar silsilesi yaşıyor. Evlilikleri de 15 Temmuz öncesi süreçte gerçekleşiyor. 

Maalesef ki hep olayların kenarından-köşesinden bir şekilde nasipleniyorlar. Ne olursa olsun partizan ailelerini karşılarına almaya kıyamayıp, bir şekilde ikna edip güzel bir yuva kuruyorlar. 

Ta ki, 15 Temmuz gecesinden sonra hiç hesap etmedikleri bir dönemde buluyorlar kendilerini. 

Bu tiyatroyu gerçek sanan ailelerine karşı kırılıyor, yaşadıkları bu iftira, hakaret ve yalanlar karşısında bir müddet suskunluk kararı alıyorlar. 

Büyük bir inatla partizanlık yapan ailelerine karşı haklılıklarını ve suçsuzluklarını bir türlü izah edemiyorlar. 

Daha ne olduğunu anlayamadan çalıştıkları kuruma haramiler kendi maşalarını yani kayyumları görevlendiriyorlar. 

Kurumlarını gasp eden kayyumların arasında Meryem'in babasının bir arkadaşı da yer alıyor ve Meryem'e çirkin bir teklifte bulunuyor:

"Artık burası bizim. Ben senin babanı bilir, tanırım. Gel burada bizim ile çalış.” 

Meryem, belki daha önce aldığı maaşının ve bulunduğu konumun daha fazlası teklif edilecekken onurlu bir şekilde bunu reddediyor.

Onursuz bir hayat sürmektense, onurlu, çaresiz ve yalnız geleceğini seçiyor.

Meryem hem kendi, hem de eşinin ailesinden yükselen itirazlarına karşı, doğru bildiğinden şaşmıyor.

Yani ‘Meryem’ olmanın gereğini yapıyor.

Meryem ve eşi işsiz kalınca, büyük şehrin kaosundan, mahalle baskısından sıyrılmak adına hayallerindeki gibi küçük bir beldeye taşınıyorlar.

Bu onlar için ilk hicret oluyor.

Bu arada hayatlarına sürpriz bir misafir haberi alınıyor. Meryem anne olmaya hazırlanıyor ama güzel habere sevinmeye bile fırsat bulamıyor. 

Yeni bir hayat düşüncesi ile taşındıkları yerdeki ev sahipleri ve komşuları onları sarıp sarmalıyor. 

Ama yaşanan olaylar ve bu olayların toplum üzerindeki vahşi etkisi sebebiyle kimliklerini çok fazla açıklamama kararı alıyorlar. 

Meryem hâlâ oradaki komşu ev sahiplerini sevgi ile anıyor ve anlatıyor. Hala onların nasıl kendilerine aile olduklarından söz ediyor. Hala mecburen onlara, kendileri ile alakalı bazı gerçekleri ifade edememenin burukluğunu ve üzüntüsünü yaşıyor. 

Meryem ve eşi yeni hayatlarında yaşarken çalışma arkadaşları da anlamsız bir şekilde tutuklanmaya başlıyor.

Bu esnada Meryem'in hamileliği de ilerliyor.

Süreç soykırıma dönüşürken Meryem ve eşi yurt dışına çıkma kararı alıyor. Çünkü zulüm topraklarında hayat onlar için gün ve gün çok zor olmaya başlıyor.

Hayatlarının hiç bir döneminde illegal iş yapmadıklarından, pasaport almak için resmi müracaatlarını yapıyorlar. 

Kendilerine pasaport alamayacakları bilgisi veriliyor. "Neden" diye soruyorlar. Ama zulüm topraklarında hukuksuzluk öyle yol almış ki bir neden bulup söylenemiyor.

Zaten Meryem'lerin hikayeleri de hep ‘nedensiz nedenler’ yüzünden yazılıyor. 

Meryem; tutuklanan hamile, çocuklu, yeni doğum yapmış diğer Meryem'lerin haberlerini aldıkça daha da endişeleniyor.

Meryem'in yeni hayatına şekil veren ikinci çirkin teklif tam da bu sırada gerçekleşiyor.

Cesaretini toplayıp, annesine yurt dışına çıkmak istediklerinden bahsediyor. Meryem'in annesi itiraz ediyor ve "Ne gerek var gitmene. En fazla bir sene hapishanede yatıp çıkarsın. Çocuğa ben bakarım" cevabını alıyor.

Bu konuşma bir anne ve onun biricik kızı arasında geçiyor. Bu konuşma anneanne olmayı bekleyen bir anne ile suçsuz masum bir anne adayı arasında geçiyor.

Meryem ve eşi zulüm topraklarındaki baskı, tehdit, zorbalık ve tutuklanma kaygısı yüzünden kaçak bir şekilde özgürlük yoluna çıkma kararı alıyorlar. 

Bir şekilde kendilerini özgürlüğe götürecek insanlarla irtibat kuruyorlar. 

Meryem'in hamileliğinden dolayı endişelenen eşi, yolda lazım olabilecek birkaç teçhizat alıp yola çıkıyorlar.

Yanlarında eşi olmayan, iki çocuklu başka bir Meryem de onlara yol arkadaşı oluyor.

O hicret yolu, o özgürlük yolu insanları öyle bir duygusallığa bürüyor ki, hepsini birbirlerini yıllarca tanıyan, kardeşlerden de kardeş ediyor.

Ve hicret yoluna revan olanlar ağlaya ağlaya, yana yakıla dua ede ede, canları yana yana bilinmezliğe doğru yol alıyor.

Meryem, hamileliğinden ve uzun bir yolculuğa çıkacağını bildiğinden dolayı öncesinde sık sık yürüyüş yapıyor ama hicret yolu hiç tahmin ettiği gibi çıkmıyor.

"Yürüyeceğimizi biliyorduk ama bu şekilde, yüksek tempolu, çok daha zor yollar ile karşılaşacağımızı hayal bile edemezdik" diyor.

Çoluk, çocuk, genç, ihtiyar, bebek ve hamile masumlar sadece birbirlerinin ve gökyüzünde onlara eşlik eden ayın şahitliğinde 8 saat hiç durmadan koşar adımlarla dua ede ede yürüyorlar. 

En korktukları yerde birbirlerine destek oluyorlar, yaşamak ve ölmek çizgisinde Meriç nehrine kendilerini bırakıyorlar. 

Şükürler olsun ki karşıya geçmesi onlar için çok zor olmuyor. Meryem ve eşi özgürlüğe kavuşuyorlar. 

Meryem'in ilerleyen hamileliği çok şükür ki yaşadıklarından etkilenmiyor, sağlıklı geçiyor. 

Kültürünü, dilini, bilmediği topraklarda ilk evladını sağ salim kucağına alıyor. Gittiği ülkede onurla var olma mücadelesi veriyor. Hem çocuğunu büyütüyor hem de zulüm topraklarından gelen arkadaşları için elinden geleni yapıyor. 

Diğer kahraman Meryemler gibi kendisi özgür olsa da gönlünün ve zihninin büyük bir kısmını ardında bırakarak yeni hayatında, yeni bir ülkede yol almaya çalışıyor.

***

Siz de bir Meryem'seniz ve anlatmak istedikleriniz varsa [email protected] adresinden paylaşın benimle hikayenizi….
<< Önceki Haber [Meryem Hikâyeleri] 'Kayyım olduğumuz bu iş yeri artık... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER