"Cemaat" ne yapmaya çalışıyor!

Din Sosyolojisi Uzmanı Taha Ünal, bazı özellikleri dolayısıyla cemaat gibi algılansa da Gönüllüler Hareketi'nin amacının ne olduğunu yazdı...



"Cemaat" ne yapmaya çalışıyor! İlk başta “cemaat” kelimesini, zihinlerdeki umum anlayışa ihtisaben kullandığımı belirtmek istiyorum. Doğrusu, Gülen ve O'nun tavsiyelerine uyanların meydana getirdiği oluşumu tanımlayabilen en yerinde kavram, bizzat hareketin fikir mimarı olan sayın Gülen tarafından dillendirilen Gönüllüler Hareketidir. Çünkü, günümüzde yaygın olarak kullanılan Cemaat kavramı Ferdinand Tönnies tarafından 1887 yılında yazılan “Cemaat ve Cemiyet” adlı eserle sosyolojiye kazandırılmıştır. Onun cemaat anlayışına göre cemaat aynı kandan olma gibi bir kuvvetten kaynaklanır. Cemaatte şahsi irade olmayıp şahsın iradesi topluluk tarafında kuşatılmıştır. Cemaatte maya vazifesi gören olgu ise sadakat, sevgi ve cemaat üyelerinin birbirlerine olan duygusal bağlılıklarıdır. Sosyolojik olarak cemaatin diğer belli başlı özelliklerine baktığımızda ise; karşılıklı ilişkilerin yakın ilişkiler olduğunu; yapılması gereken işlerde fertlerin duyarlı olmalarını; üyeler arasındaki dayanışma duygularının ileri derecede olması gibi özelliklerin öne çıktığını görürüz. Ayrıca topluluk tarafından inanılan ve cemaatin bir araya gelmesine vesile olan; önemli görülen değerlere inanç gibi özellikler de vardır cemaatin yapısında. Görüldüğü gibi bizzat cemaat kavramını sosyolojiye kazandıran isim cemaatte şahsi iradenin olmadığını söylemektedir. Gülen hareketine baktığımızda ise, yukarıda belirtmiş olduğum bazı özellikleri dolayısıyla cemaat gibi algılansa da; hareketin en önemli özelliğinin “gönüllülük” olduğu gerçeğini görmekteyiz. Bundan dolayı cemaat tanımının oluşumu tam olarak açıklayamadığını, hareketi tanımlayabilen en yerinde kavramın “gönüllüler hareketi” olduğunu düşünüyorum. Gönüllüler Hareketi, “cemaat” adıyla sürekli gündemimizden düşmemekte. Özellikle, ‘adresi tam olarak açıklanamayan hadiselerin arkasında bu hareketin olduğu' her daim dillendirilmekte. Görünen kısmının arkasında görünemeyen, bilinemeyen bir yön ve niyetinin olduğu da şu ana kadar ispatlanamamış bir iddia olarak karşımızda durmakta. Bütün bu ve bunun gibi gerekçeler bu hareketin amacının tam olarak ne olduğu ve bu hareketin neden bu kadar ses getirdiği sorularını da cevaplamayı gerekli kılmaktadır. Bu soruların cevabını doğru verebilmek için önce hareketin temel sermayesi olan “insan” unsurunu açıklamakta fayda var. KİŞİSEL VE TOPLUMSAL YÖNÜYLE İNSAN Kur'an, insanın en güzel yaratıldığını beyan ederken (Tin, 95/4-5), onun, kainatın küçük bir misali olmasından hareketle, sair mahlukata nazaran üstünlüğünü ifade eder gibidir. Ancak buradaki üstünlük potansiyel itibariyledir. İnsanın bedeni yönü fenaya bakan dünyayla; ruhi yönü sonsuzluğa bakan bekayla irtibatlıdır. İnsan, bu ikisinin arasında denge kurmak durumundadır. Zira, kendini yalnız ruhi ihtiyaçlara vakfetmesi, melek olmaya çalışması demektir ki; Allah bunun için melekleri yaratmıştır. Aksi bir davranışla kendini sadece bedeni ihtiyaçlarına vakfetmesi durumunda, bu, hayvan derekesine inmek olur ki; Yaradan onları da halk etmiştir. Bu durumda insan, başıboş bırakıldığında, hayvanlardan bile daha azgın ve sınırsız olabilme kabiliyetine sahip egoist fıtri duyguları ile, yalnız meleklere mahsus manevi yönleri arasında, adına “sırat-ı müstakim” denen dengeyi kurmak durumundadır. Diğer yandan, cemiyet hayatı, insan davranışlarının hür bir ortamda icra edilmesine zemin hazırlarken, bir yandan da sınırlandırmaktadır. İnsanın, cemiyetin kendine “yap-yapma” şeklindeki telkinlerine gönüllü olarak riayet eder bir kıvama gelmesi, tam anlamıyla sosyalleşmesinden kaynaklanan bir olgunluğun eseridir. Bu olgunluk seviyesine ulaşmış bir fert için kendi menfaati ile cemiyetin menfaati arasında bir fark yoktur. Bundan dolayı, ferde zorla yüklenmiş gibi görünen ve cemiyetin menfaati için koyulmuş kayıtlar, aynı zamanda ferdin de menfaatinedir. İkisi arasında bir ayrım olmayıp, tam tersi fert ve cemiyet bir bütünlük teşkil ederler. Böyle bir cemiyette birinin istediği diğerinin de arzusudur. Birinin istemediğini diğeri de arzu etmeyecektir. Çünkü, fertleri bu derece sosyalleşmiş bir cemiyette, egoist duygu ve düşüncelerin oluşturduğu “ben” den ziyade, insanın mahiyetindeki diğergam duygularının vesile olduğu “biz” vardır. HAREKETİN AMACI İşte, kendine temel amaç olarak, insanın madden ve manen imarını şiar edinen hareket, bu amacını gerçekleştirebilmek için de modern eğitim müesseseleri inşa etmiştir. Bu müesseselerde geliştirdiği nev-i şahsına münhasır rehberlik metoduyla, insanın madde kadar manasına da eğilmiş, bu kuşatıcı iklimi sayesinde milletin sevgi ve ilgisine mazhar olmuştur. Eğitimi kendine şiar edinen bir düşüncenin mensuplarının, muhtelif, eğitimli insan arayan kurumlarda görev yapması fıtri bir süreçtir. Buna sızma demek için, bu tabiri kullananların böyle bir niyet taşıması gerekir. İşte son MİT krizi münasebetiyle ortaya adılan iddialar, herhangi somut bir gerekçeye dayanmadığı için, evhamların eseri olmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. Çatışma gibi görünen sorunun asıl sebebi de, yukarıda da ifade ettiğim gibi, henüz fert fert, toplumun menfaatini şahsi menfaatimizden daha yukarıda görecek bir seviyede sosyalleşememiş olmamızdır. Taha ÜNAL Din Sosyoloğu [email protected]
<< Önceki Haber "Cemaat" ne yapmaya çalışıyor! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER