'Kudsi davalar doğduğu yerde değil, hicret ettiği yerde boy atar gelişir'

İlahiyatçı Dr. Hüseyin Kara, hizmet hareketini ve yaşanan sıkıntı/zorlukların ileriye dönük neleri değiştirebileceğini kendi penceresinden analiz etti.

SHABER3.COM

Altmışlı yılların ortalarında Türkiye’de ilim-ahlak yörüngeli yeni bir neslin yetiştirilmesi gayretleri beklenen neticeyi vermiş, Türkiye içinde belli bir seviyeye gelmişti ki doksanlı yılların başında Rusya'nın yıkılması ile birlikte önce Türkî cumhuriyetlerden başlamak üzere hizmet hareketinin yurt dışı macerası başlamış ve beş kıtaya yayılmış oldu. 

Bir çeyrek asır gibi kısa sayılabilecek bir zaman diliminde gelinen noktada 170 ülkede 2000'i aşkın okul ve 25 üniversite ve pek çok dil ve kültür merkezleri, hastane ve yardım dernekleri ile ulaştığı seviyesi sosyologları da tarihçileri de şaşırtmaya devam etmektedir. Samimi bir niyet ile başlanılan bu yolu bu kadar kolay ve hızlı aşmanın bir inayet-i ilahî olduğuna kat'iyen şüphe yoktur.

Ancak sebepler açısından bakıldığında bu eğitim hizmetlerinin koordinasyonunun başında bulunan asrın dertli dava insanı ve de bu asrın müceddidi muhterem FETHULLAH GÜLEN Hocaefendi'nin olması ile birlikte müesseselerin kurulmasında ilk günden beri maddi desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen dünyanın en cömert insanlarının hizmet hareketinin içinde yer alması da, en fedakâr öğretmenlerin bulunması da bir tavzıf-i ilâhîdir. 

Zira hizmet hareketinin içinde bulunan kadın-erkek hiç kimse hizmetin içinde oluşunu kendi arayışlarının neticesinde bulduğunu iddia etmemekte, tam tersine hizmetin kendilerini bulduğuna yani kaderin bir sevki sonucu kendilerini hizmet hareketinin içinde bulduklarına inanmaktadırlar.  

Doğru olanı da bu olsa gerek... 

Hizmet hareketinin projesi semavî, içinde tavzif edilenlerin ise arzî olduğu gerçeği asla göz ardı edilemez. Onun için hizmet hareketinde hiç kimse temininde güçlük çekilen insan konumunda değildir. Zira Allah’ın lütuf ve inayetleri tamamen şahs-ı manevi üzerine yoğunlaştığı için kadın-erkek bütün hizmet insanları inayet-i Rabbanî altındadır. Dolayısıyla hizmet hareketinin şahıslara ihtiyacından ziyade şahısların hizmet etmeye ihtiyacı vardır. Zira bu dava iman ve Kur’an davası olması itibarı ile sahibi de, garantisi de, korunması da Allah’a aittir. Hizmet hareketinde bulunanlar ise şahs-ı manevinin içinde bulundukları sürece bu korunmadan istifade ederler. Hizmet insanlarının dünyevî korkusuzluğu da bundan kaynaklanmaktadır. Çünkü kendisine ait herhangi bir şeyin korunma telaşı taşımamakta, tam tersine son nefese kadar kendisinin bu hizmet hareketi içinde kalacağına dair teminatı olmadığından kendi nefsinden endişe etmektedir. Az sayıda da olsa yolda dökülenlerin varlığı bu endişenin haklılığını ispatlamaktadır.  

Dünyalık hiçbir getirisi olmayan bu peygamberanî  yolun yolcuları mükâfatlarını ahirette alacaklarına iman etmişlerdir. (Hizmet dünyada, ücret ukbada prensibi) Dünyada hiç bir kimseden herhangi bir beklentileri olmadığı gibi Allah’tan başka hiçbir kimse ve otoriteden de korkuları ve endişeleri olmaz. Zira Allah’tan gereği gibi korkanlar Allah’ın kullarından korkmazlar, bilirler ki sahip oldukları iyilikler Allah’tan, kötülükler ise kendi nefislerindendir. Hizmet yaparken de başlarına gelen her türlü bela ve musibeti de bu yolun bir kaçınılmazı olarak görür ve asla şikayete tenezzül etmezler. Varsa bir şikâyetleri onu da davanın sahibi olan Yüce Yaratıcı'ya yaparlar ve kendi nefislerinden şikâyet ederler. Başkalarını şikâyet etme hamakatı göstermezler. Zalimlerin zulümlerini de Allah’a havale ederler. Kendileri aradan çekilir, mahfiyet perdesi arkasında hizmetlerine hiçbir şey olmamış gibi devam ederler. İçeride olmuş, dışarıda olmuş gerçek hizmet insanı için farklı mekân sayılsa da değil mi ki ruhlar hapsedilemiyor, öyleyse ne gam. Varsın cesetler medrese-i Yusufiye'de olsun, oranın ecri dışarının ecrinden kat kat daha yüksek ödenecekse ona da dünden razıdır zaten. ‘’Her hangi bir endişeye mahal yoktur’’ der ve işi yine kader-i İlâhiyeye bağlar, zihnen rahat eder. Zira O varsa her şey var, O’nun rızası varsa gerisi teferruattır.
           
Sebepler açısından bakıldığında kanaat-i acizanemce bu hizmet hareketinin muvaffak olmasının bir nedeni de; hem 20. asrın müceddidi  olan üstad Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerini okuyup anlama ve gereğini yapma gayretinin yanı başında, 21 asrın müceddidi olan Hocaefendinin eserlerini okuma talihliliğini aynı anda yaşayan hizmet insanlarını Allah’ın başarılı kıldığı görülecektir. İki müceddidin de Anadolu’dan ard arda zuhuru da asla tesadüfe kurban edilemeyecek kadar büyük bir tasarruf-u ilâhinin gereği bizim milletimizin dünyaya bir kez daha tertemiz bir temsil-tebliğ birlikteliği içinde i’la-i kelimetullah için tavzif edildiği gerçeği yatmaktadır. 
Hatta bu asırda tebliğin dilinin Türkçe olacağını müjdeleyen Üstadımızın beyanları asla görülmezlikten gelinemez. (Birinci şua 4.ayetin yorumu)

Bütün gücünü ve kuvvetini, Kuvveti sonsuz’dan alan bu davanın elemanları ile belli güçlerin ilgilenmemesi elbette düşünülemez. Takibe maruz kalmamaları beklenemez. Hizmet büyüdükçe ona muvazi düşmanlarının da büyüdüğünün farkındayız. İç ve dış hasetçilerin artarak diş gösterdiklerini görerek bugünlere geldi bu hizmet. Aslında ''asfalt yol hiç görmedi bu hizmet hareketi’’ dense yeridir. Bu güne kadar hep akabeleri aşarak Allah’ın inayet ve hafıziyyeti ile bugünlere ulaştı. Bundan sonra da öyle olacaktır. 

Bu hizmet hareketi zaten fizikî güçle de korunamaz, siyasî güçle de asla mağlup edilemez. Zira bu güçlerin hepsi fani, hizmet ise kıyamete kadar devam edecek, bundan hiç bir hizmet insanın zerre kadar endişesi bulunmamaktadır. Dünyevî hiçbir gücün denetimine girmeden, politik mülahazaların dışında olmayı kendisine düstur edinmiş olması düşmanlarının gayzını artırmış olabilir. 

Fakat unutulmamalı ki hizmet hareketinin dünyadaki intişarının biricik nedeni de bu olsa gerek. Her türlü güçten bağımsız olan bir hizmet hareketi ancak diğer milletlerde hüsn-ü kabul görebilir. Arkasında devlet güçlerinin olduğu hizmetler hem endişe kaynağı ve hem de sürekli olamamaktadır.
            
Hizmet hareketinin doğduğu ülkede (Türkiye) son yıllarda karşılaştığı zorluklar, daha önceki karşılaştıklarının belki en ağırı olabilir. Fakat ileriki yıllarda bundan daha ağırı ile karşılaşmayacağımız konusunda şimdilik hiçbir şey bilmiyoruz. Kesin bildiğimiz hakikat ise, karşılaştığımız her zorluktan sonra yaşanan güzellikler olmuştur. Gecenin karanlığından sonra gelen gündüzün aydınlığı gibi. Zaten tarihi gerçeklere bakıldığında kudsî davalar doğduğu yerde değil hicret ettiği yerde boy atmış gelişmiştir. Sonunda doğduğu ülke de ondan nasiplenmiştir. Allah’ın bu kanununa karşı çıkmaya kimin gücü yeter? Yaşanan sıkıntı ve zorluklara her bir hizmet gönüllüsü kendi penceresinden baktığında fakire gözüken manzarayı maddeler halinde sıralamam gerekirse: (Bu olaylardan bendenizin çıkardığı dersler)

1- Allah bu hizmet hareketini bir dünya hizmeti yapmayı murad buyurduğu için Türkiye’nin dar sınırları içinde kalmasına razı değil. Hele hükümetlerin desteğine hiç mi hiç ihtiyaç kalmayacak.

2- Bu kadar badireleri aşarak bu günlere gelen hizmete, devlet bütün güçleri ile zulmedip gadap gösterse de Allah’ın koruduğu bir hizmeti Allah’ın kullarının bitiremeyeceğini bütün bir aleme gösterecek.

3- Son yılların getirdiği surî rahatlıklar ve hizmet hareketinin cazibesi hizmete pek çok ciddiyetsiz insanların kolayca girmesine yol açmıştı. Zorluklara karşı dayanıklık gösteremeyecek bu zayıf karakterli şahısların ayrılması ile hizmet daha kaliteli ve daha uzun soluklu,samimi kişilerin omuzlarında istikbale yürüyecek.   

4- Hataen, yanılıp da yakın durduğumuz politik yapılardan bu hizmete fayda gelmeyeceğini, fayda beklediğimiz yerlerden şefkat tokatları yiyerek Allah’ın bizi bu yanlışları bir kez daha yapmamamız için uyarıda bulunduğu idrak edilecek.

5- Hizmet hareketi tarihinde hep din-diyanet bilmezlerin gadrine uğrayarak ve hepsinden de Allah’ın lütuf ve inayeti ile güçlenerek çıkmıştı. Şimdi de farklı bir testten geçiyor. O da dindar olduklarını savunan fakat hasetleri ve kinleri basiretlerini örtmüş kişiler devletin gücünü arkalarına alarak hizmet insanlarına zulmediyor, hizmet müesseselerine el koyuyorlar. Bununla Allah’ın bizlere verdiği ders, politikacının müslüman görüntülüsüne de asla bir daha kanmayasınız. Çünkü onların yolu ile sizin yolunuz 180 derece ters düşmektedir. Zira onlar dünyaya talip, sizler ise ahirete talipsiniz. Hizmet hareketi gelecekte bu tiplere karşı takınacağı tavır konusunda büyük bir tecrübe kazanmış olacak.

6- Hizmet hareketinin bütün enstrümanlarını ellerinden alsalar da, hizmet gönüllüleri canları bedenlerinde olduğu sürece sıfırdan ve yeniden vira bismillah deyip ömürlerinin sonuna kadar ister hapiste isterse dışarıda yine hizmet yapmaya devam etmesi gerektiğinin şuuru bu zorlukları gördükten sonra daha güçlü bir biçimde sürdürecek.

7- Hizmet hareketinin er oğlu erlerine göre verilen her şeyi Allah (cc) vermiştir, geri alınan her şeyi de Allah (cc) almıştır. Zira mülkün gerçek sahibi O’dur. Bunların sebeplerini yaratan müsebbib-ul esbab da O’dur. Geride kalan sebeplere takılmadan acaba biz nerede hata yaptık da başımıza bu haller geldi? deyip hata ve kusurlarına tevbe ve istiğfar ile hayat hakkı tanımayacak.

8- Bu zorlu ve sıkıntılı şartlar hizmet insanını daha üst seviyede bir dua ve yakarış insanı haline getirdi. Gerçek güç ve kuvvetin fani varlıklarda olmayıp ’’La havle vela kuvvete illa billahil ‘aliyyil ‘azim’’ cümlesini yürekten ifade etmesini sağlayacak.

9- Bu zorlu süreç hizmet insanlarına gerçek dostlarını tanıma fırsatı verdi. Kiminle kaç adım yürünebileceğini ve kimlerle mahşerde bile aynı yerde dirilmek istemeyeceğini öğrenme imkanı tanıdı. Bundan sonra dost edinmede daha seçici davranılacak.

10- Allah bu hizmetin hadimlerini çok seviyor. Zira dünyaya karşı onları küstürüyor. Yönlerini kendisine çeviriyor. O sevdiklerine hep böyle yapagelmiş, enbiya, evliya ve mukarrabinden hiç birisini ağır bela ve musibetlerden uzak tutmamış. Hizmet insanları da kimlerin arkasında olduklarını ancak böyle anlayacak.

11- Bela ve musibetler karşısında takva ve sabır urganlarına sımsıkı sarılmak sureti ile selefimiz felah buldular. Aynı yolun yolcusu olan hizmet insanları da bu güzergâhı takip edecek. Asla isyan ve taşkınlıklarda bulunmadan icraat-ı subhaniyeyi bekleyecek . İbrahim Hakkı gibi.  Mevla görelim neyler. Neylerse güzel eyler.

Sonuç: Şöyle veya böyle her şey er veya geç bitecek. Şimdiye kadar bittiği gibi. Ancak geride her zaman olduğu gibi birbirine zıt iki insan tipi kalacak... 1- Kazananlar.  2-Kaybedenler.
            
SİZLER HANGİSİNDEN OLMAK İSTERSİNİZ?       

Dr. Hüseyin KARA
AMMAN-ÜRDÜN 
 

<< Önceki Haber 'Kudsi davalar doğduğu yerde değil, hicret ettiği yerde... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER