İnsanlık Kalesi , İnsanlık Sarayı

Kur’an-ı Kerim’de, “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülalelere ayırdık.” (Hucurat Suresi, 49/13)

SHABER3.COM

Safvet Senih - Samanyoluhaber.com 

Kur’an-ı Kerim’de, “Ey insanlar!  Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülalelere ayırdık.”  (Hucurat Suresi, 49/13)
Bediüzzaman Hazretleri, bu âyeti ele alırken diyor ki: “Yani, ‘Sizi tâife tâife, millet miller, kabile kabile yarattım tâ ki, birbirinizi tanımalısınız, birbirinizdeki ictimâî hayattaki münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinizle yardımlaşasınız. Yoksa sizi kabile kabile yaratmamın sebebi, yekdiğerinize karşı inkârla, birbirinizi yok sayarak, birbirinize yabanî bakarak ve husumet ederek, düşmanlık yapmanız için değil.” (Yirmi Altıncı Mektup, 3. Mebhas) 
İnsanların, siyah, beyaz, sarı veya kızıl dereli olması Cenab-ı Hakkın Güzel İsimlerinin tecellisiyle, nakş-ı âzam olan ve ahsen-i takvim olarak yarattığı insanlar  üzerinde çeşit çeşit, farklı farklı rengârenk sanatlarını sergilemesiyle ilgili hikmetlerindendir:  “Gökleri ve arzı yaratması, lisanlarınızın, renklerinizin farklı farklı, çeşit olması O’nun âyetlerinden (Allah’ın varlığının, ilminin, iradesinin, kudretinin ve hikmetinin delil ve mucizelerinden) dir.” (Rum Suresi, 30/22) 
Nasıl bitkiler çeşit çeşit, renk renk yaratılmışsa, hayvan türleri farklı farklı var edilmişse, her biri bir tür, bir canlı nevi kadar değerli olan insanlar da böyle ayrı ayrı şekil ve suretlerde bu âlem sergisine hem de emanet rütbesiyle, halifelik ve komutanlık  taltifiyle, herşey emirlerine verilerek Allah adına tasarruf yetkisiyle bu cihana getirilmiştir… 
yet-i kerime, “Ey Müslümanlar!” diye değil, burada “Ey insanlar!..” diye hitap ediyor. Hz. Ali Efendimizin dediği gibi, Müslümanlar kendi aralarında iman kardeşleridir, ama diğerleriyle insan kardeşleridir. Aslında insanların hepsi de  âhir zaman peygamberinin ümmetidir. Çünkü başka peygamber gelmeyecektir. Bunların bir kısmı ona iman ettiği için, ümmet-i  icabettir. Diğerleri de ümmet-i davettir. Yani hepsi de yine onun ümmetidir.
Onun için Kastamonu Lâhikasında “İslamiyetin de içinde bulunduğu insanlık kalesinin tamirinden” bahsediliyor. Bozguncuların, fesatçıların müfsit âletlerle tahrip edip ifsada uğrattıkları, sağından solundan yıpratıcı darbelerle yaralayıp aşındırdıkları bu kaleyi imanın gücüyle tamir etmek mecburiyetindeyiz. Kalb-i umumiyi, vicdan-ı umumiyi, imanın ilaçları ve devâları ile şifayap hâle getirmeye mecburuz. Bizler muhabbet fedaileri ve sulh-u umûmî temsilcileri olarak, tefrika, ihtilaf, çatışma ve savaş tehlikelerini önlemek sulh ve selamet, barış ve huzur için çalışanlarla elbirlik olmak zorundayız.
Aklı başında herkes, dünyanın bu gidişatının iyiye gitmediğini, şu medeniyet ve teknolojinin, egonun elinde, dünyaya hakim olma, herşeyi eline geçirme hırslarıyla dolu bir azınlık tarafından  bir duvara toslatmakla karşı karşıya olduğunun farkında… Deniz diplerinin balıklardan çok fabrikaların, teknolojinin tehlikeli atıkları ile dopdolu olduğunu, ayyuka çıkan israfların sadece insanları değil bütün cihanı tehdit altında bıraktığını bilmeyen yok… Ekolojik dengenin bozulup ısınan hava ile eriyen buzulların, sel olarak taşıp sularla karaları işgal edeceğini bağıra bağıra herkes söylüyor. En temelde fâiz üzere kurulan şu vahşi kapitalizmin, insanları sömüre sömüre dünya gelirlerinin % 1’in elinde toplandığını; yani % 99 bütün imkânlarının hepsi kadar işte o yüzde birin herşeye sahip olduğu çoktan hesaplanmış ve maalesef bu orantı durmadan % 1 için artıyor; % 99 için azalmaya devam ediyor. Devletlerin, ülkelerin borçları da böyle dengesiz bir şekilde zıvanadan çıkmak üzere…
Ego’ya bağlı hırsları, herşeyi elinde toplama, herşeye hâkim olma dürtülerini hangi mukaddes prensipler düzenleyecek? Enâniyetler ve egoizmalar nasıl ıslah ve terbiye olacak, bunların semavî ilaçları kimin elinde? İnsanlık eliyle tahrife uğramış yarım yamalak şeylerle bütün bunlara bir çare bulmak mümkün mü?..
Peki üçyüz bin altıyüz yirmi harfle sonsuz mânalar ifade eden Kur’an-ı Kerimin bugün bize neler söylediğini, İslam Dünyasında Külliyattan ve Pırlanta Serisinden başka ortaya bilenler var mı? Hiç bunlar dışında, iyileştirici, tedavi edici örnekler gösterilebilir mi? Gösterilebilseydi hiç İslam dünyası bu kadar perişan olur muydu? İnsan hakları açısından notumuz nasıl, bir İslam ülkelerine, bir de diğer ülkelerin demokrasine bakalım. Neler göreceğiz? Yerlerde sürünenler kimler? 

Örneklerini kendi içinden çıkaran su Hizmetle 180’i aşkın ülkede imkân çapında bazı güzellikler yaşandı. Buna dost-düşman bütün dünya şâhit…

Ama her şeye rağmen birileri evhama kapılıp “Dünyanın bu kadar çeşitli ülkelerinde, ülkelerin elitlerini yetiştiren bunlar acaba bir gün gizli emelleri için, insanlığı önlenemez bir çatışmaya götürebilirler mi? Acaba iç dünyalarında böyle bir düşünce var mı?” diye bir teste tâbi tuttular. Mazlum, masum insanlar tutuklandı… Bütün müesseselere el konuldu, atalarından kalma mallarına, dişleriyle tırnaklarıyla kazandıklarına mafya usulü çöküldü… Masum çoluk çocuk kelepçelenip gaddarca hapislere dolduruldu… Ama en ufak bir karşılık yok. Bundan daha şiddetli, daha dayanılmaz bir test mi olur. Bütün cihan buna şahit oldu. Artık kimsenin diyebileceği bir şey kalmadı… Gerçekten bu Hizmet Cihan Sulhunun özünü teşkil etme liyâkatını hak etti.  Elindeki mânevî ilaçlar da insanlığın bütün dertlerinin devası ve şifası olduğunda şüphe yok. Bizim kendimizden şüphemiz yok. Onun için, İŞİMİZE  bakalım… Balık bilmezse H LIK  bilir… 

<< Önceki Haber İnsanlık Kalesi , İnsanlık Sarayı Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER