İktidar AKP'yi nasıl tefessüh ettirdi?

Türkiye’nin önde gelen anayasa hukukçusu ve liberallerinden Prof Dr. Mustafa Erdoğan ortaksoz.com sitesi için iktidarın AKP’yi nasıl tefessüh ettirdiğini yazdı

SHABER3.COM

İktidar AKP’yi nasıl tefessüh ettirdi?

Adalet ve Kalkınma Partisi kuruluşundan bugüne, hiç de “hayra alâmet” olmayan iki önemli değişim geçirdi. Birincisi, AKP başlangıçta gerçekleştirmeyi vaat ettiği “hukukun üstünlüğü”, “adalet”, “kalkınma”, “demokratik katılım”,”temiz siyaset” ve “şeffaf yönetim” gibi amaçları bugün itibariyle neredeyse tamamen terk etmiş durumdadır. Normalde bu hedefleri gerçekleştirmek için sadece bir araç olması gereken “iktidar”ı sürdürmek (üstelik bunu her ne pahasına olursa olsun yapmak) artık Partinin ana amacı haline gelmiştir.

AKP’nin geçirdiği ikinci değişim ise partinin zamanla bir kişi partisine, “Tayyip Erdoğan’ın partisi”ne dönüşmüş olmasıdır. O kadar ki, artık AKP adına var olan “Reis ve adamları”ndan ibarettir. Orwel’in “1984”ündeki gibi, partinin yeniden yazılan tarihinde artık Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın bile adına rastlayamazsınız. Bir zamanlar önemser gibi göründükleri “ortak akıl”ın yerini şimdi münhasıran “Reis’in aklı ve iradesi” almış bulunuyor. Esasen, AKP’nin “Reisin partisi”ne dönüşebilmesi için, söz konusu isimler başta olmak üzere “kurucu önderler”in şu veya bu şekilde tasfiye edilmeleri şarttı.

AKP’nin geçirdiği birinci değişimin en önemli ideolojik iması, başlangıçta iyi-kötü var olan sivil hassasiyetlerini gitgide terk edip devletleşmesidir. AKP artık “hikmet-i hükûmet”in partisidir. Zaten, “hikmet-i hükûmet” felsefesine içten bir şekilde bağlanmasaydı, “Reis’in partisi”nin bu kadar uzun süre iktidarda kalması pek mümkün olmazdı.Dayandığı toplumsal kesimlerin 90’larda uğradığı haksızlıkların “meşruluk” referansını oluşturan ideolojinin üretim merkezi, siyasî-idarî temsilcisi ve hatta icracısı olan Millî Güvenlik Kurulu’yla AKP’nin bu kadar kolay özdeşleşebilmesinin ifade ettiği sembolik anlamı düşünmek bunu anlamak için yeterlidir.

Peki, 90’lı yıllarda devlet baskısından epeyce nasibini almış olan tabanına “her ne pahasına olursa olsun” iktidarı sürdürmeyi ana amaç olarak benimsetmeyi Reis’in partisi nasıl başardı dersiniz? Öyle ya, “her ne pahasına olursa olsun” demek baskıyı, hak-hukuk tanımazlığı ve zulmü peşinen onaylamak demek değil midir? Oysa,normal olarak, kendisi zulme maruz kalmış olanların “mazlumun hâlinden anlamaları” ve dolayısıyla başkalarına zulmetmemeyi tercih etmeleri beklenmez mi?

Gel gör ki,  sadece hayat tarzlarından, hatta bizatihi varlıklarından hazzetmediği “ötekiler”i değil, aynı zamanda dünya görüşü ve hayat tarzı itibariyle kendisine benzeyenleri de hedef alan devlet/parti zulmünden AKP’nin ne yönetimi ne de tabanı rahatsız görünüyor.

Evet, bu nasıl oluyor, olabiliyor?

Bir kere, eski mazlumların gücü ele geçirdiklerinde zâlim olmayı seçmeyeceklerine ilişkin “normal” beklentinin AKP’nin hem yönetimi hem de en azından çekirdek tabanı bakımından geçerli olmadığı ortaya çıkmış görünüyor. Bunda, parti yönetiminin ve bağlı medyanın, hazzedilmeyen ötekilerin tümünü “eski zâlimler” olarak göstermek  ve böylece tabanda “intikam” duygusu yeşertmek için sarf ettikleri kesintisiz gayretin şüphesiz hatırı sayılır bir payı var.

Bu uğursuz “başarı”nın başka bir sırrı, Reis’in “kitle ruhu” aşılanmış parti tabanını inanç ve hakikat tekelciliği temelinde motive edebilmesinde saklıdır. Kitle ruhunun aşılanmasında en önemli pay tam da o bilinçli olarak yeşertilen “intikam duygusu”na aittir.  Buna, o iddiasız hayatlarından duydukları hüsranı ve yenilmişlik duygusunu, “zalim ve inançsız  ötekiler”e karşı “ayağa kalkmış” olan ve üstelik tek başına “hakikati” temsil eden bir büyük davanın kutlu neferi olma duygusuna dönüştüren “ikna” mekanizmasının rolünü de katmak gerek.

Bu “ikna” mekanizması başlıca üç unsurdan oluşuyor. Partinin kendi (“havuz”) medyası, devletçi sistemin rantlarını kullanmak suretiyle diğer medya üzerinde kurduğu kontrol  ve nihayet partileşen devletin iletişim ve endoktrinasyon kanalları. İktidarını her ne pahasına olursa olsun sürdürme arayışında AKP’nin devşirmeyi başardığı desteğin önemli bir kısmı, devletçi sistemin yarattığı rantları kendisine kayıtsız-şartsız bağlılık gösterecek bir taraftar kitlesi ve medya ağı yaratmada kullanma çabasının eseridir.

Bunlar, parti devletine, “gerektiğinde” doğru olmayan bilgi akışı sağlamak dahil, halkın ulaşabileceği enformasyonu kontrol ve manipüle etme imkânı sunmaktadır.Özellikle 15 Temmuz’dan sonra eğitim-öğretim kurumları başta olmak üzere, akla gelebilecek bütün kamusal endoktrinasyon ve manipülasyon araçlarının,dindar-muhafazakâr yurttaşları partinin sık değişen rotasına tutturulmuş ruhsuz bir kitleye dönüştürmek için kullanıldığını unutmayalım.

Evet, iktidar gerçekten de tefessüh ettiriyor. Ve bunun dinle-imanla da bir alâkası yok.

Prof. Dr. Mustafa Erdoğan / Ortaksoz.com
<< Önceki Haber İktidar AKP'yi nasıl tefessüh ettirdi? Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER