Hakka adanmışların yolu

Elbette şeytanın, “Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere SENİN DOĞRU YOLUNUN üzerinde pusu kurup oturacağım. Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım. Sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın.” (Âraf Suresi, 7/16-17) sözlerinin derin şuuru ile; yollarına devam edecekler. Hatta dinlenmeleri bile aktif sabır mülâhazası ile tefekkür ve tedebbür dantelaları ve kanaviçeleri örmeye bir zemin teşkil edecek…

SHABER3.COM

HAKKA ADANMIŞLAR YOLU

Çağlayan Dergisinin Eylül 2017, 6. Sayısının Başyazısı “Hakka Adanmışlar Yolu” başlığıyla neşredildi. 

Yunus Emre’nin, yazının başına konulan “Bu yol uzaktır, / Menzili çoktur, / Geçidi yoktur, / Derin sular var…”
şiiri aslında bu yolun mâhiyetini özetlemektedir… 

Yazının kendisi de “Hakka Adanmışların” yol haritasını vermektedir. 

Denizcilerin tabiriyle haritalanmamış sularda dolaşmak, çoğu zaman büyük tehlikelere gebedir…

En başta “Bir iman ve ihsan kervanıdır bu yoldakiler… yürümektedirler gölgelerine takılmadan güneşe bakarak…” Bu yolcuların özelliği, iman ve ihsan
şuuruna erişmiş, veya erişme gayretinde bir kervan olmadır. 

Bir de bunlar gölgelerini arkalarına alıp güneşe bakarak yürümektedirler. 

Çünkü sırtını güneşe çevirip gözlerini güneşten ayıranlar geriye bakıp gölgelerine takıldıkları için doğru yolu bulamaz ve ilerleyemezler. 

Ama bunlar güneş aydınlığında ilerledikleri için akı ak, karayı kara görmektedirler. 

Ak ve aydınlık bir yolda olduklarından gerçek çizgilerini bulmuşlardır ve bu çizgiyi koruma gayreti ile de inhirafa düşmemekte ve hayal kırıklığına da uğramamaktadırlar. 

Allah’ın kendilerini gördüğünün şuuru içinde yani ihsan projektörleriyle kayma tehlikesi ihtimalini bile aşarlar Allah’ın izniyle… 

Bu vesileyle yolsuzların saptığı gibi bir dalâlete sapmazlar. 

Hem de dillerinde ‘İhdina’s-sırata’l- müstakim’ (Ya Rabbi doğru yolu bize göster ve o yolda bizi yürüt) dileğiyle yürürler hep ötelere, ötelerin ötesine… yolların amansızlığına, yol kesenlerin insafsızlığına, her köşe başındaki farklı bir şeytan ağına rağmen…”

Elbette şeytanın, “Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere SENİN DOĞRU YOLUNUN üzerinde pusu kurup oturacağım. Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım. Sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın.” (Âraf Suresi, 7/16-17) sözlerinin derin şuuru ile; yollarına devam edecekler. Hatta dinlenmeleri bile aktif sabır
mülâhazası ile tefekkür ve tedebbür dantelaları ve kanaviçeleri örmeye bir zemin teşkil edecek… 

Yaşadıkları zamanla, hesaplaşıp yüzleşerek, içinde bulundukları konjoktürün girdilerini ve gerektirdiklerini de değerlendirmeye alarak
hedeflerine ve ana gayelerine doğru himmet ve gayretlerini teksif edecekler…

Böyle güzel bir yolculukta, aşk-şevk söner mi? Yol yorgunluğu olur mu?

Elbette olmaz. Olmadığı gibi takılıp yollarda kalanlara da, nefsanî ve cismânî arzulara yenik düşenlere de bu hakka adanmışlar el uzatmayı ihmal etmezler.

Çünkü bilirler ki, “Takılıp yollarda kalan bir sürü yol-zede vardır ve bunlar hal diliyle kendilerine uzanacak bir el ve immün sistemlerini güçlendirecek bir
reçete beklemektedirler…”

İşte bu başyazı, aranan reçeteyi sunmaktadır…

Prof. Dr. Atıf Yorulmaz “Tabiatı Allah’ın Eseri Olarak Gören Bilim Adamı” başlıklı yazısında Carl Linnaens’un (1707-1778) inancından ve bilim
hayatı serüveninden bahsediyor.

“Aşkın İle Var Et” münâcatı ile M. Fethullah Gülen Hocaefendi Cenab-ı Hakka karşı aşk ve iştiyakını şiir diliyle seslendiriyor.

Ali Mert, Psikolojik açıdan zihinleri kirleten faktörler üzerinde durarak ciddi uyarılarda bulunuyor.

Botanik dalında Adem Genç “Alternatif Bir Tahıl” başlıklı yazısında Güney Amerika’da İnkalar tarafından “Tahıl Ana” adıyla bilinen, binlerce yıldır
tüketilen ve son yıllarda üretimi dünyada yaygınlaşan, besin değeri yüksek KİNOA bitkisinden bahsediyor.

Sadık Sefer “Bereket Vesileleri” başlıklı yazında İman, Kur’an-ı Kerim, Siyer ve Sünnet, Takva Meşveret, Cemaat, Ümmet-i Muhammed, Rıfk, Sahur
ve Besmelenin nasıl bereket vesilesi olduklarını izah ediyor. 

İnceleme dalında Yıldırım İlhan “Yıldızların Yalnızlığı Ruhların Yakınlığı” başlıklı yazısında “Kardeş Yıldızlar” olarak “Küçük Prens” yazarı,
savaş pilotu Saint Exupery ile Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinden bahsediyor.

“Kalbin Zümrüt Tepeleri”ne İstidrâk olarak “Dar Bir Çerçevede HEYBET” yazısında Hocaefendi, tasavvufî mânâda heybeti genişliğince ele
alıyor.

Tıp dalında Prof. Dr. Ömer Serranur “Hacamat” ı 17 maddelik faydaları ile takdim ediyor.

“Hep Sinemdesin” naatı ile Hocaefendi, Efendimize (S.A.S.) ait derin hissiyatını seslendiriyor.

Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan, “Kafesten Nasıl Çıkılır?” başlıklı yazısında, hürriyetin önemini anlattıktan sonra, farkına varmadan kendimizi ne çeşit
kafeslere mahkum ettiğimizi ve çıkış yollarını gösteriyor.

Bilim dalında Ömer Yıldız “Atar Ve Toplardamarlarımızdaki Mücizevî Farklılıklar” başlığı altında, bu organlarımızın yaratılışındaki hikmetleri
anlatıyor.

Cihangir Asyalı “Hicret ve Tecrit” şiirinde, edebî sanatlarla yaşanan ağrılı ve acılı süreci anlatıyor.

Hikmet Arar “Paketlenmiş Nimet Hediyeleri” başlıklı yazısında, rızık olarak verilen nimetlerin, estetik güzellikler içinde paketlenip bizlere takdim
edilişini anlatıyor.

Yusuf Ünver “Kur’an-ı Kerim’in Atasözlerimize Tesiri” başlığıyla İslamî kaynakların kültürümüzü nasıl yoğurduğu ifade ediyor.

Ali İnsan Er “Bir Rüya” başlığı altında “Yitirdiklerimiz”i dile getiriyor.

Eylül sayısında Çağlayan’da çıkan yazılara çok kısa bir temasta bulunduk.


<< Önceki Haber Hakka adanmışların yolu Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER