"Verilen mesaj aslında şu..."

Bir kıyamet hurafesi daha tarihin tozlu sayfalarında yerini almak üzere çürütüldü..



Gaybı Allah'tan başkasının bilemeyeceğine inanlar Maya Takvimi'nin 21 Aralık kehanetiyle oluşturduğu havayı ti'ye alsa da, buna inanıp Şirince'ye gidenlerin sayısı da az değil. Peki bu kıyamet senaryosunu yazıp sahneye koyanların asıl amaçları ne? Fatih Üniversitesi Sema Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr Vedat Bilgiç işte bu sorunun cevabını veriyor. "Kıyamet söz konusu olduğunda bir kurtarıcı ve buna inanıp arkasından gidenler ile gitmeyip geride kalıp ölenler şeklinde bir motif karşımıza çıkmaktadır." diyen Bilgiç; Kıyamet konusundaki bu modern hurafe dalgasının aslında 2009 yılında çekilen bir filmle başladığını belirterek "Filmin ismi zaten 2012 idi ve bir kıyamet senaryosu üzerine çekilmişti. Özellikle Amerika'da her film bir projedir. Sadece insanları eğlendirmek ve bunun üzerinden para kazanmak amacı taşıdığı zannedilir. Oysa Hollywood insanlığa Amerika'nın rüyasını gördüren bir firavun sihridir, yani Amerika'nın en büyük silahıdır. Medya, para ve Hollywood üçgeninde dümen hangi erke yani inanç sınıfına ait ise dünya o yönde giden bir gemiden başka bir şey değildir. Bu kıyamet filmi de insanları eğlendirmek için yapılmış bir film değildir. Bütün bu kıyamet senaryoları da önceden yazılmıştır. Bir komplo teorisyeni değilim, ancak şunu da bilmeyecek kadar saf değilim; hangi çeşit olursa olsun bir öykünün yazılma amacı sadece para değildir." diyor. Bilgiç ele aldığı konuda şöyle devam ediyor: "İnsan başkalarına kendi öyküsünü anlatırken karşı tarafın bu öyküye inanmasını ister, yani kendi anlam dünyasını paylaşmasını. Öykü anlatma ve hikâye etme insanlığın en büyük geleneklerinden biridir. Her kişi kendi hakikatini anlatırken aslında bir hikâye anlatır. Bir akıl hastasının hezeyanı ile bir filozofun evreni yorumlayışı arasında fark yoktur, her ikisi de kendi algılarına göre hikâyelerini anlatırlar. Zaten her hikâye biraz kurgusaldır. Hepimiz dünyanın sadece bizim gerçeğimizden ibaret olduğunu iddia eder dururuz. Delilerle akıllılar arasındaki tek fark şudur bana göre; deliler kendi hikayelerini dış dünyanınki ile entegre edemezler yani kendi hakikatlerinde kaybolurlar. Akıllılar ise deliliğini kabul edenlerden oluşan topluluktur. En azından kısmen 'deli' olduğunu söyleyebilen elbette deli değildir, ama her deli akıllı olduğunda ısrarcıdır. Şimdi bu kıyamet hikâyesini yazanlar ve sahneye koyanların amacı nedir? Öyle ki bu film ve senaryo sadece sinema için tasarlanmamış çok belli. Aynı zamanda sosyal hayatta da bütün dünyayı etkileyen bir 'oyun'la karşı karşıyayız. Ve bu temsilde hepimizi figüran olarak kullanıyorlar. Bunun sırrı çekilen filmde gizli. 2012 filminin hikâyesi yeni değil çok eski bir hikâyeye dayanıyor. Bu hikâye Kuzey Amerika'dan Uzak Doğu'ya kadar yüze yakın milletin kadim öğretilerinde anlatıla gelmiş bir öykü. Yani insanlığın ortak mirası ama en önemlisi Kuran-ı Kerim'de geçen Nuh Kıssasının neredeyse aynısı olması. Peki, neden Hollywood 1400 sene sonra modern bir Nuh Hikâyesi anlatıyor? Filminde tıpkı Hz Nuh kıssasında olduğu gibi dünyayı bir nedenle sular basıyor ve gemi inşa ediliyor. Bu gemiye belli sayıda 'inanan' alınıyor. İnanan diyorum çünkü gemiye alınanlar sıradan insanlar bu medeniyete iman etmiş pozitivist modern bireylerden oluşuyor. Mevcut modern toplumun inşasına katkı sağlamış bilim adamı, sanatçı, devlet adamı, kraliçe ve zengin insanlardan oluşan bir topluluk. Hayvanlardan da birer çift gemiye alınıyor. Gemi burada tek değil dört adet. Felaketin geleceği ile ilgili ilk verileri elde eden bilim adamları bunu elbette Amerikan başkanına sunuyorlar. Gemi inşasına karar veren ve tüm dünya liderlerinde bunu deklare eden de yine Beyaz Saray. Hz Nuh'un gemisinden bir diğer farkı ise bu modern gemilerin biletli olması ve yeterince para ödeyebilen herkesin bu bileti alabilecek olması. Filmde Vatikan'da dua edilirken Kiliseyi suların yuttuğu görülüyor, bir de Budist rahip dağın zirvesinde gonk çalarken sular onu yutuyor. Kudüs'te Mekke'de beyhude dua eden insanlar gösteriliyor. Beyhude diyorum çünkü bu duaların işe yaramadığı filmin sonunda anlaşılıyor. Evet, bu filmin Kuran-ı Kerim'den bin dört yüz sene sonra anlattığı aynı hikâyede kurtarıcı Allah'ın peygamberi değil artık, filmdeki kurtarıcı ve aynı zamanda uyarıcı bilim adamları ve Amerikan Devleti. Amerikan başkanı filmde bir fedakârlık örneği olarak gemiye binmiyor ama gemileri hazırlayan kurtarıcı ruh gemide olduğu için artık kendisine gerek kalmıyor. Bu film Pozitivizmi farkında olmadan beynimize nakşediyor. Bize bu film aracılığıyla "kurtarıcınız benim" diyen bir erkle karşı karşıyayız. Kıyamet söz konusu olduğunda bir kurtarıcı ve buna inanıp arkasından gidenler ile gitmeyip geride kalıp ölenler şeklinde bir motif karşımıza çıkmaktadır. Şimdi de kıyamet senaryosunu sahneleyenler, kitlelere güya Maya efsanesi gibi inanca dayalı kıyamet çağrılarına kulak vermenin boşa çıkacağını ima ediyor. Bu erk şimdilerde bir Maya hurafesiyle bu tür inanca dayalı kıyamet hikâyelerine inanmamamız gerektiğini bize dolaylı olarak söylemekle Hz Nuh hikâyesini de yeniden yorumlayarak anlamını kaydırmış olmuyor mu? Bu küresel filmde bir kere de bize rol veriyor. Hepimizi bir hurafeyle korkutuyor ve kıyamet kopmadığını görecek insanlığa şu mesajı vermiş olacak: Modern bilimi de (ilmi değil) elinde tutan Erk'in yani gerçek Mürşit'inin söylemediği hiçbir kıyamete itibar etme! Çünkü kurtarıcınız benim
<< Önceki Haber "Verilen mesaj aslında şu..." Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER