Uludere ile ilgili yapılacak tek şey

"Çanakkale Savaşı'nda Kürt Civanlar" isimli kitabın yazarı Emine Uçak, Uludere olayı ile ilgili bir yazı kaleme aldı.

Uludere ile ilgili yapılacak tek şey

Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden Çanakkale'ye savaşmak için giden Kürtleri anlatan "Çanakkale Savaşı'nda Kürt Civanlar" isimli kitabın yazarı Emine Uçak Erdoğan, Uludere olayı ilgili bir yazı kaleme aldı. Başbakan Erdoğan'ın son açıklamalarını değerlendiren yazar, yapılacak tek şeyin "soruşturma sürecini aileleri başta olmak üzere kamuoyunu ikna edecek şekilde hızlandırmaktır" diye yazdı. Uludere'yi anlamak! Başbakan'ın Uludere ile ilgili son açıklamaları katliam gecesi ve ardından devam eden 5 aylık süreci hiç anlamadığını ortaya koyuyor. Eşini ve kızını, bakanlarını olay yerine gönderdiği halde durumu hiç görememiş. Çünkü aslında Uludere'ye gitmek ile orada bulunmak, temas etmek, acılı ailelerin hissiyatına ortak olmak başka bir şey. Beşir Atalay, Fatma Şahin, Emine Erdoğan kısacası Başbakan adına oraya giden her kimse; aslında protokol ve sanal bir görüşmeden başka bir şey yapmadı. Beşir Atalay mesela, bombalamadan sağ kurtulan gençlere bile doğrudan ‘geçmiş olsun' demedi. Gülyazı'nın, Ortasu'nun sokaklarında hiç dolaşmadan helikopterle korucu başının evine gitti ve adeta akrediteli bir toplantı gerçekleştirdi. Ardından yine helikopterle bölgeden ayrıldı. Emine Erdoğan ve Sümeyye Erdoğan'ın ziyaretleri de klasik Ak Parti Kadın Kolları toplantılarından öteye gidemedi. Kısıtlı bir zamanda muhtarın evinde ailelerle bir araya geldi. Tercümanların alel acele çevirdiği görüşmeler yaptı. Hislendi gözyaşı döktü ve gitti. Eğer gitmek ile görmek aynı şeyler olabilseydi bugün Başbakan “çok ilginç sağ kalanlardan bir delikanlının yaptığı açıklama var, 'sınıra 5 kilometre kala biz atışları duyduk' diyor. Ama bu atışları duymuş olmalarına rağmen, 'Biz devam ettik' diyor. Şimdi atışlar duyuluyor ama devam ediliyor. İşte bu noktada, tabii ki uçaklarda devam edildiğine göre demek ki teröristler sınırımızı geçip, atmaları gereken adımları atacaklar.” Demezdi. Sağ kurtulan genç öyle diyor, ömründe hiç sınır olarak görmediği karşı dağa oğlunu uğurladıktan sonra dağı gören penceresinin başında ilk uyarı atışlarını gören baba da öyle diyor. Çünkü dağın öte yanına yaygın söyleyişle kaçağa giderken üzerlerinde heronların dolaşmasına, bazen askerlerin uyarı atışları yapmalarına alışıklar. Orada askerlerin ve PKK'lıların bildiği ve bu yüzden hiç mayın döşemediği bir patikadan dedelerinden itibaren alışık oldukları bir hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Bugün tek para eden mazot olduğu için mazot taşıyorlar, daha öncesinde ceviz götürüp şeker, yağ alıyorlardı. Bunun tuzak olmadığını bile bile katlediklerini düşünmelerinin sebebi de bu. Bölgedeki bütün askerlerin bildiği bir yolu kullanıyorlar. Ve karşılaşacakları en büyük durumun mallarına el konulması, havaya yapılacak bir taciz ateşi olduğunu düşünüyorlar. Şimdiye kadar hep öyle olmuş. Çocuklar ilk ateşlerde işte tam da bu sebeple ‘dönmedik' diyorlar. İlerlediklerinde tepelerine uçaklardan bomba atılacağını bilmek gibi bir pratikleri olmamış çünkü daha öncesinde. “''Bir defa anlık istihbarat yok. Orada bir hafta, 10 gün, 15 gün önce gelen istihbaratlar var.” Diyor Başbakan. İşte asıl vehametli olan bu zaten. 15 günlük istihbaratlar varsa sıfır noktasındaki üs her zamanki gibi kışın sertleştiği o günlerde niye boşaltılmış? Köylüler hazır asker yokken gündüz saatlerinde işe koyulmaya başlamışken; istihbaratı ileten kişiler; kendi çocukları da kaçağa giden koruculara bugünlerde çocuklarınızı sınırdan uzak tutun uyarısında bulunamaz mıydı? Bütün bunlar olmadı ve çoğu çocuk 34 genç o gecede korkunç bir bombalamaya maruz kaldılar. Aileler bütün bir geceyi çocuklarının cesetlerini karda aramak gibi bir trajedi yaşadılar. Ve ilk bombalamadan itibaren korkunç bir yanlışlık yapıldığını bölgedeki askeri güçlere ilettiler. Ama ne ceset ararken, ne yaralılarla birlikte ambulans beklerken, ne de evlatlarını toprağa verirken yanlarında hükümeti bulamadılar. Haliyle acıları katlandı, öfkeye dönüştü. Olaydan aylar sonra bir protokol daveti şeklinde geçen ziyaretin tüm yarayı sarmasının beklenmesi ‘kibir' değilse nedir? Hele de olayın üzerinden 5 ay geçmişken ve henüz soruşturmadan bir sonuç yokken, kimse tutuklanmamışken; ‘hataysa hata, her kürtaj bir Uludere'dir' gibi duyarsızlıktan uzak konuşmalara muhatap olunması. Ve bu duyarsızlığın her açıklamada ivme kazanması, iki köyde de en az mayınlarda yaralanmış onlarca insan varken ‘mayın haritalarından söze etmek' şimdi de sağ kurtulan gençleri ‘niye dönmediniz' le suçlamak. Başbakan; Uludere'yi her seferinde ‘istismar' sözcüğüyle birlikte kullanılıyor ya bir kez daha tekrar edeyim; bir istismar varsa; tam da bu yukarıda saydığım durumlardır. Ailelerde, ve konuyla ilgili adalet talep eden tüm çevrelerde giderek acıyı, hayatı değil öfkeyi ve intikamı çağrıştıran bir söylem oluşuyorsa; sebep, Başbakan başta olmak üzere hükümetin başından itibaren bu konuda takındığı yanlış tutumdur. Uludere ile yapılacak tek şey önce ortada hem özür hem de helallik istenecek bir durum olduğunu görmek; ve soruşturma sürecini aileleri başta olmak üzere kamuoyunu ikna edecek şekilde hızlandırmaktır. Bunlar yapılmayana kadar yapılacak her duyarsız açıklama mağdurlara ‘hem suçlu hem güçlü''den öte bir hissiyat oluşturmayacaktır çünkü.
<< Önceki Haber Uludere ile ilgili yapılacak tek şey Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER