İstanbul'un Fethi sırasında öyle bir olay yaşandı ki...

"Vücudu delik deşik olması pahasına, surlara çıkmış ve yara bere içinde bayrağı surlara dikmeyi başarmıştı." Böyle söylüyor Fethullah Gülen Hocaefendi, tarihe adını bir kahraman olarak yazdıran Ulubatlı Hasan'dan bahsederken..

İstanbul'un Fethi sırasında öyle bir olay yaşandı ki...

Gülen Hocaefendi, kitaplarında İstanbul'un fethi'ni yazarken, Ulubatlı Hasan'ın yaptığı kahramanlıkları, son nefesinde yaşadığı muhteşem olayı anlattı. İstanbul fethedildiği gün surlara çıkıp, sancağını diken Ulubatlı Hasan, sıradan bir nefer değildi diyen Hocaefendi, onun Enderun'da yetişmiş bir zabit ve de Fatih'in ders arkadaşı olduğunu ifade ediyor. "Ulubatlı, surlar aşıldığı gün vücudu bitevî delik deşik olması pahasına, surlara çıkmış ve pek çok yara bere içinde olmasına rağmen bayrağı surlara dikmeye muvaffak olmuştu. Bir müddet sonra da Fatih bu levendin başı ucundaydı. Ulubatlı, son anlarını yaşıyordu. Dudağındaki tebessüm Fatih'i hayrete düşürmüştü. Sordu: 'Niçin tebessüm ediyorsun?' Cevap verdi: 'Biraz evvel buraları Allah Resulü teftiş ediyordu. O'nun gül cemalini gördüm. Sürûrum, sevincim bundandır.' Dokuz asır evvel haber vermişti. Dokuz asır sonra da orayı fethedecek ordunun içinde bulunuyordu Sevgililer sevgilisi.. Hocaefendi yaşanan bu olaya itimaden şöyle söylüyor: "Hep diyorum ve hep diyeceğim: 'Üç-dört kişi dahi olsa, samimi bir kalple, dine hizmet için bir araya gelseler; muhakkak Allah Resûlü'nün ruhâniyâtı orada hazır olacak, onları ve orayı şereflendirecektir." Ebû Eyyûb el-Ensarî de bu şehadetin inandırıcı ayrı bir şahidiydi; zira orasının fethedileceğini ilk duyanlardan birisi de oydu. Allah Resulü'nden duyduğu: 'İstanbul mutlaka fethedilecektir' diye başlayan bu sözün sonunda da şöyle deniliyordu: 'Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden ordu ne güzel ordu!' İşte onların bütün gayesi, Allah Resulü'nün ifadesindeki bu güzel orduda sade bir nefer olabilmek ve Allah hoşnutluğunu kazanmaktı. Bu sebeple 75-80'li yaşlarda olmasına rağmen, Efendimiz'in o sözü üzerine Taa medine'den atlar üzerinde İstanbul'a gitmiş, aylar, haftalar geçmesine rağmen fetih müyesser olmamıştı. Şimdi ise O, yorgun ve bitkin bir halde ölümünü beklemekte. Herhalde bütün hastalığı süresince, en çok tekrar ettiği şey: 'Fetihten ne haber?' sözüydü. Nihayet ölüm ruhunu sarınca, ordu kumandanı soruyor: 'Ey Allah'ın Peygamberinin Sahabesi, bir isteğin var mı, yerine getirelim?' diyor. Ebû Eyyûb el-Ensari Hazretleri de 'Beni alın götürebildiğiniz kadar ileriye götürün. Hatta imkan varsa surların içine girin ve beni oraya gömün! Biz İstanbul'u fethetmek için geldik, ama bana nasip değil. Ne var ki bir gün Efendimizin bu haberi mutlaka çıkacak ve bu müjdesi mutlaka tahakkuk edecektir. Ben burada gömülü olayım. Yanı başımdan geçen İslam süvarilerinin kılıçlarının, kalkanlarının şakırtılarını işitmek hoşuma gider. Bırakın hiç olmazsa o leventlerin seslerini duyayım.' Diyor. Aradan 5-6 asır geçiyor, Cenabı Hak o muştuyu, yağız Türk Levendi, 22 yaşındaki Hz. Fatih'e nasip ve müyesser ediyor.
<< Önceki Haber İstanbul'un Fethi sırasında öyle bir olay yaşandı ki... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER