Yüksek yargıyı bekleyen büyük tehlike

Neden karşı çıkıyorlar? Perde arkasındaki nedenleri bir bir anlattı

Yüksek yargıyı bekleyen büyük tehlike

Yargıtay ve Danıştay'ın üye, daire sayılarını artıran yasa tasarısı TBMM Adalet Komisyonunda ele alındı. 27 Mayıs'ta kurulan CHP yargı ittifakı bu yıllara kadar süregeldi. Ne zaman "demokrasi" atılımı yapmaya kalksa Türkiye CHP yargı freni ile durduruldu. En son 28 Şubat sürecinde demokrasiye yapılan müdahelede, askerden brifing almaya giden yargıçlar hukukun üstünlüğü üzerine düşen gölgenin de vebalini taşıyorlar. Yeni düzenlemeler ile 27 Mayıs'ta inşa edilen CHP - yargı ittifakında derin bir kırılma yaşanacağı endişesi ile "direniş" çığlıkları yükseliyor. Yaşam tarzına müdahale, otoriterlik söylemlerinin sahiplerinin bugünlere kadar "sistemin ağababası" olarak hukukçulara yaptıkları zulüm ise artık ört bas edilemiyor. Yargıtay Onursal Üyesi, Adalet Akademisi'nin ilk başkanı Doç. Dr. Cevdet İlhan Günay, yaşam tarzı ve inancı nedeniyle yargı camiasında uğradığı haksızlıkları, 28 Şubat sürecinin son kalesi Yargıtay'ın düzenlemelere karşı çıkışının perde arkasındaki nedenleri anlattı. Yargıtay ve Danıştay'da yeni daireler kurulması ve üye sayısının artırılmasını öngören tasarı TBMM Adalet Komisyonundan geçti. Bu tasarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kıdemli üyenin şevkini kırar. Üye sayısını artırılması gerekir, ancak bir dairede birden fazla heyetin çalışması içtihat aykırılıklarına TBMM'ye sunulan tasarıda, genel kurulun dairelerin görev bölümlerini belirlemesi kabul edilmiştir, ancak gerektiğinde başkanlar kuruluna bu sınıflandırılmanın yaptırılması imkânının verilmesi gerekir. Ayrıca Daire üye sayısı 10'a çıkarılıp, ikinci heyet başkanını, başkanın seçmesi esası benimsenmektedir. Bu yanlış uygulamalara yol açabilir. Zira, başkan kendisine yakın gördüğü kıdemsiz bir üyeyi ikinci heyet başkanı yaptığı takdirde o heyette çalışan kıdemli üyelerin şevki kırılır. Yeni üyelerin ve dairelerin açılmasına karşı yükselen itirazlarda Yargıtay'da yapılan seçimlerle ilgili kaygıların bir etkisi var mı? Yeni Yargıtay tasarısı ile üye sayısı 387'ye çıktığını düşündüğümüzde yapılacak seçimlerde salt çoğunluğun sağlanması için üyelerin kulis yapmasında gezilecek üye sayısı da artmaktadır, bu bakımdan Askeri Yargıtay'da olduğu gibi bir kısım başkanlıkların kıdem usülüne göre belirlenmesi lazım. Bu konu Haziran 2011 seçimlerinden sonra yapılması düşünülen anayasada ele alınarak bugünkü sistem terkedilmelidir. Neden? Çünkü, Yargıtay üyesi olmuş her hakim ve savcı meslekte temayüz etmiş insanlardır, bunlar arasında seçimlere gidilmesi yargıda bölgecilik, mezhepcilik, gelinen yer esas alınarak Ankara hakimleri, İstanbul hakimleri, tetkik hakimleri, müfettişler, yargıtay savcıları gibi gruplaşmalara yol açıyor. Hatta ideolojik fikir birlikleri, dünya görüşü anlayışı, lojman komşuluğu gibi yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını zedeleyecek kamplaşmalara yol açıyor. Geleceğini düşünen yargıçlar dosyalara gösterecekleri ilgiyi başka saiklerle bölüşmekte ve böylece birinci hedef yargının hızlandırılması değil, belirli makam ve mevkilere gelmek oluyor. YARGI REFORMU PAKETİ ÇIKMAZSA YENİ TAHLİYELER GELİR Yargı reformunun bir an önce çıkması gerektiğini belirten Doç. Dr. Günay, aksi halde yeni tahliyelerin gündeme geleceğini vurguladı. Günay, "Yasa, özveriyle çalışan yargı mensuplarının da yükünü azaltacak" dedi. Türkiye'de yargı kendisini yasama ve yürütmenin üzerinde mi konumlandırıyor? Anayasımıza göre hiçbir organ diğer organın üstünde değildir, yürütme organı yargıya hakim olma düşüncesinde olamayacağı gibi, yargı da yürütme ve yasamanın yerine geçerek ülkeyi idare etmeye talip olmamalıdır. Aksi takdirde yargıçlar hükümet sistemi ortaya çıkar ki bu ne hukuk devleti ile ne de hukukun üstünlüğü ile bağdaşır. Herkes, kendi görevini yapmalıdır. Yargıçlar hükümet kurma ve devirme ile görevli değildir. Bu tür harekete girenler önce cüppelerini çıkartıp siyasi arenaya çıkmalı ve orada boy göstermelidir. Yani otomobil kendisine tahsis edilen yolda gittiği müddetçe kaza riski azdır, ancak yaya bölgesine çıktığı taktirde kazalar kaçınılmazdır. Artık bildiri yayınlayamayacaklar. Yargıtay ve Danıştay daire sayısının ve üye sayısının artırılmasına sizce neden karşı çıkıyor? Yargıtay ve Danıştay'da daire sayısının ve üyesi sayısının artırılmasına karşı çıkılmasını, statükonun korunmasını isteyenlerin yeniliklere karşı çıkması olarak algılıyorum. Hatta, daire sayısının ve üye sayısının artırılması, mevcut başkanlar kurullarının yargıyı ilgilendirmeyen konularda da bildiri yayınlama imkânlarının elden gitmesine yol açacaktır. Yargıda sürekli işyükü sorunu dile getiriliyor Ülkemizde sulh, arabuluculuk ve uzlaşma müessesinin kurumsallaşmaması yargının iş yükünü artırır. Örneğin İngiltere'de avukatlar sulh yoluyla çoğu işi mahkemeye götürmeden çözmekte. Bir ölçüde tahkim yargısı suretiyle, sulh anlaşmasının mahkemelerce tasdiki yoluna gidilmektedir. Kaldı ki, İngiltere'de, İsviçre'de sulh hukuk ve ceza türünden işlere bakan hakimler yani "ma-gistrat"lar halk tarafından seçilmekte, güvenilir adil kişiler hukukçu olmasa dahi bu görevi yapmaktadırlar. Beklemesine, tutuklulama, tahliye olmasına, hukuk davalarında insanların alacaklarını tahsil etmek için beklemek zorunda kalmalarına, bir kısım ceza dosyasının zamanaşımı sebebiyle ortadan kalkıp sanıkların cezadan kurtulmalarını sağlayacaktır. Yargıtay'a daire kurulması ivedilikle yerine getirilmelidir. Kaldı ki, 1,5 ay sonra seçim kararı alınacak, o tarihten sonra Meclisin çalışması da oldukça zordur. Zaman kaybedilmeden yargıyı hızlandıracak bu tedbirin alınması gerekir. Daha sonra da istinaf mahkemeleri faaliyete geçirilmeli. Adli tıp gibi kurumlarda da bazı sıkıntıların yaşandığı bir gerçektir, Yargıtay ve Danıştay'daki düzenlemeler yanında Adli Tıpla ilgili iyileştirmelere de gidilmesi yönünde yasa tasarısı hazırlanmıştır. Öte yandan tebligatlarla ilgili yine çabuklaştırıcı düzenlemeler bu tahliyelerden sonra TBMM'de. Dengelerin değişmemesi için... Bu düzenlemelere gösterilen direnç ideolojik mi? Bunu ideolojik bir direnç olarak düşünmüyorum, ancak internete düşen telefon konuşmasından anladığım kadarıyla, önümüzdeki haziran ayında Yargıtay Başkanlığı ve Yargıtay Başsavcılığı seçiminde dengenin değişmemesi yolunda çabalar var. Türkiye'de, İngiltere ve İsviçre'deki gibi bir ara mekanizma oluşturulabilir mi? Halkın saydığı kişiler kamu düzenini yakından ilgilendirmeyen arabuluculuk yapabilir veya tarafların onları hakem seçmeleri suretiyle lhtiyar-i tahkim yargısı güçlendirilebilir. Sınavları kazanamadığı için hukuk bürolarında çalışan nitelikli hukukçuların arabuluculuk, hakemlik, uzlaştırma ile ilgili bir kurum kurularak orada istihdamları sağlanabilir. Hak arama özaürlüğü korunmalıdır ancak her uyuşmazlık da yargıya taşınmamalıdır. Bunun için ölçülü olarak harçlar ağırlaştırabilir, sonuç alınmayacak kararlara karşı temyiz yoluna gitme zorlaştırılabilir. Yargıda, Tunceli- Sivas-Erzincan, TSE hakimiyetinden söz etmişsiniz Bu özellikle ülkücü arkadaşların ifadesiydi. Ben de onlardan duymuştum, o dönemde bu yapıdan yakınırlardı. Tabi, yargıda Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay dönemlerinde o gün göreve gelenler bugün daha etkin konumdalar. Bu durum sizce yargıyla ilgili gündeme getirilen düzenlemelere ilişkin açıklanan görüşlere nasıl yansıyor? Onlar statükonun, eski düzenin devamını istiyorlar, onun için karşı çıkıyorlar. Yargı yerine oturuyor. Sizce yeni yapılan bütün bu düzenlemelerle yargı kuşatılıyor mu? Yargı kuşatılmıyor, yargı gerçek yerine oturuyor. Yargının özellikle Anayasa Mahkemesi'nin, yüksek yargının kanuna aykırı yorumları, gönüllerinden geçenleri karara yansıtttıklan algısına yol açan kararlar vardı. Şimdi yargının kendi dairesinde durmasına yönelik adımlar atıldığını düşünüyorum. İbadet ediyorum diye Yargıtay'dan gitmem için oy verdiler Günay, 10 ayrı görev için aday olduğu Yargıtay'a seçilememesinin nedenlerini, "İnancım ve inancıma uygun yaşamım" sözleriyle açıkladı. Yargıtay'da ideolojik bir yapılanma var mı? Kendimi anlatayım. Bu size bir şeyler anlatıyorsa başka da diyecek bir şey yok. Yargıtay'a hukuk doçenti olarak seçildim, ilgili dairede 13 yıl üye. Anayasa Mahkemesi'nde 5 yıl raportörlük yaptım. Yargıtay'da 10 yere aday oldum, hiçbirine seçilemedim. Bir üst kurul üyeliği seçimi vardı ona yönlendirildim, aday olmamak için HSYK yedek üye seçimine aday oldum. 250 kişiden 46 oy aldım, 2 gün sonra üst kurul üyeliği için çağrıldım. Mevcut yapının sözcüsü bir arkadaşımız tarafından oraya aday yapıldım. 11 kişinin yarıştığı seçimde 107 oyla birinci sırada seçildim. Bakanlar Kurulu, kurul üyeliğine atadı. 17 gün sonra, kurulun başkanvekilinin isteği doğrultusunda kurumun başkanlığı için adaylık dilekçesi verdim. 3 kişilik listenin başında 6 oyla Bakanlar Kurulu'na sunuldum, ancak atama kararnamem çıkmadı. Sonra Yargıtay'a dönmek için 31 Mayıs 2010'da dilekçe verdim, aynı gün talebim reddedildi. Bana sahip çık-madılar. Benim Yargıtay'daki hakim dünya görüşüne sahip arkadaşlardan farkım küçük yaşımdan beri ibadet etmem ve eşimin ilahiyatçı olmasıdır. Her taraftan yaralıyım. 28 Şubat süreci devam ediyor. Eşiniz başörtülü olduğu için mi Yargıtay'dan gönderildiniz? Sıkıyönetim döneminde de eşim başörtülüydü, Ankara Merkez vaizesiydi. O zaman eşimin başörtüsü hiçbir sıkıntıya sebep olmuyordu, ancak 28 Şubat sonrasında bu bizim için büyük engel teşkil etti. Yargıtay'da girdiğim seçimlerde başarısız olmamın sebebi inancım ve inancıma uygun yaşamım. Bu bakımdan ideolojik bir yapılanma olduğunu söyleyemezsem de, sıkıyönetim dönemlerinden daha kötü bir süreç yaşandı 28 Şubat ile birlikte. Bu süreç orada hâlâ devam ediyor. Belki yapı değişirse bu kırılacak. İnancı doğrultusunda yaşayan üyelerin çoğu kaybetti. Bu nedenle yargı maceranızda başka yaşadığınız haksızlıklar oldu mu? 1996'da 45 yaşımı tamamlayarak Yargıtay üyeliğine seçildim ve 9. Hukuk Dairesi'nde görev yaptım. 2003'te kurulan Türkiye Adalet Akademisi'nin ilk başkanı olarak görevlendirildim, akademinin kuruluş çalışmalarını tamamladım. Akademinin 7 kişilik yönetim kurulunda gizli oylamayla yapılan seçimde dönemin Cumhurbaşkanı'nın atadığı HSYK üyesinin dahi oyunu alarak, birinci oldum, atama kararnamem Cumhurbaşkanlığına gönderildi. Aancak yine yaşam tarzım, inancım nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı tarafından yasada öngörülen 2 aylık süre çok geçmesine rağmen kararnamem imzalanmadı. Yargıtay'daki görevime dönmek zorunda kaldım. Dairemde yeniden başkanlığa aday oldum, benden kıdemsiz ve genç bir aday karşısında yenilgiye uğradım. Yargıtay'da başka bir dairede yer olduğu halde oraya verilmeyerek psikolojik tacize uğradım. Bir yıl 2 ay sonra da bir bağımsız kurula ilk defa bir Yargıtay üyesi olarak aday gösterilip atandım. RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK - BUGÜN GAZETESİ
<< Önceki Haber Yüksek yargıyı bekleyen büyük tehlike Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER