'Yolsuzluk yapana hırsız denmez' yazısı gündemden düşmüyor

'Yolsuzluk yapana hırsızlık yaptı demek günahtır, iftiradır' çıkışıyla adından söz ettiren Hayrettin Karaman'a itirazlar devam ediyor. Karaman'sa bu açıklamalarının ardından sessizliğini koruyor

'Yolsuzluk yapana hırsız denmez' yazısı gündemden düşmüyor

Gerek TV ekranlarından, gerekse köşe yazılarından Hayretin Karaman'ın 'yolsuzluk yapan hırsızlık yapmış denemez' şeklindeki yaklaşımına karşı cevaplar gelmeye devam ediyor. Bugün Zaman Gazetesi yazarları Ali Bulaç ve Ahmet Kurucan köşelerinden ayrı ayrı eleştirilerini yönelttiler. Ali Bulaç'a göre bu yaklaşım günahı hafif görmeye yol açıyor. Kurucan'a göre ise Karaman madem bu yazıyı yazdı, çıkıp her platformda arkasında durmalı, zira hem dinimizin itibarı hem de milletimizin bugünü ve geleceğini alakadar eden bu mesele, böylesi basit yaklaşımlarla kaleme alınan bir-iki yazı ile geçiştirilemez ve geçiştirilmemeli.

KURUCAN: KARAMAN CAHİLLİKLE İTHAM EDİLİYOR, NEDEN YAZISINI SAVUNMUYOR?

Ahmet Kurucan şunları diyor:
Sedat Laçiner, Ali Bulaç’ın yazıları, Eser Karakaş ile Mehmet Altan’ın birkaç farklı kanalda getirdiği eleştiriler ve verdikleri cevaplar kayda değer. Ben Hocanın yerine olsaydım ve hâlâ daha “yolsuzluk hırsızlık değildir” içtihadında sabit kalsaydım, çıkar bu eleştirilere yazılı ve sözlü cevaplar verir, hatta karşı görüşte bulunan ehl-i ilimle TV programlarında tartışarak görüşlerimi müdafaa ederdim.

Çünkü getirilen eleştiriler neredeyse Hoca’yı yolsuzluk konusunda cehaletle itham ediyor. Ekonomik ve sosyal boyutları itibarıyla yolsuzluğun hırsızlıktan çok daha kötü ve daha büyük olduğu istikametinde inkârı gayri kabil deliller ortaya koyuyor. Ve tabii bütün bunlara bağlı olarak yolsuzluğun hükmünün  hırsızlıktan daha ağır olması gerektiğini savunuyor. Tekrar ifade ediyorum, belki de vasıf olarak kullanılan hırsız kelimesinin kamuoyundaki algısını yolsuzluğa atfetmeme için kaleme alınan o yazılara verilen bu tepkileri gördüğüm için diyorum ki ben olsaydım çıkar cevap verirdim.

(...)

...Gördüğünüz gibi ben yolsuzluklar ekseninde geçmiş bir senemizi ipotek altına alan meselenin siyasî yönünden ziyade kavramsal seviyede İslam hukukunun yolsuzluk tarifi ve buna verilebilecek içtihadî hükmün arayışı içindeyim. Son tahlilde helal veya haramla noktalanacak, hem dinimizin itibarı hem de milletimizin bugünü ve geleceğini alakadar eden bu mesele, böylesi basit yaklaşımlarla kaleme alınan bir-iki yazı ile geçiştirilemez ve geçiştirilmemeli.

BULAÇ: YOLSUZLUK NİTELİKLİ HIRSIZLIKTIR, KÜÇÜK GÜNAH GÖRMEK AHLAKI VE TOPLUMU ÇÖKERTİR

Ali Bulaç ise yazısında dindar olduğunu iddia eden kişilerin yolsuzluk yaparken genelde başvurdukları bahanelere vurgu yapıyor. Kaba hırsızlıkla nitelikli hırsızlığın (yolsuzluğun) elbet birbirine karıştırılamayacağını vurgulayan Bulaç, yolsuzluğun daha büyük bir suç olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

...Acaba, usullerin saçmalığı, rüşvet ve “yolsuzluğun meşru gerekçesi” olabilir mi? Hiç iş yapmamak mı, yoksa ahlaki ve sosyal olarak çökmüş bir toplumu daha zengin ve müreffeh kılmak için helal haram demeden iş yapmak mı?

Bir dindarı yolsuzluk yaparken ikna eden iki faktörden biri mevzuatın saçmalığı ise, diğeri bu mevzuatın “ilahi” karakterde olmayıp nihayetinde beşer tarafından konulmuş olmasıdır. Dindarın beşeri mevzuat karşısındaki tutumu ne olmalıdır? Toplumu yönetmeye kalkışmış dindar, kendini “büyük dava” adamı olarak takdim eder. “Davanın büyüklüğü” karşısında ufak tefek günah sayılabilecek usulsüzlük ve yolsuzluk tolere edilebilir. Ayıp ve günah olsa da yolsuzluk hırsızlık değilse, dinen yolsuzluk yapanın eli kesilmez. Yolsuzluk hırsızlık değildir” hükmü bizi yolsuzluğun “küçük günah” olduğu fikrine götürür. Küçük günah ise affedilir. Dindarın buna bir de “Ben dindarım, Allah beni affeder”den kaynaklanan özgüvenini eklerseniz, yolsuzluğun onun iç dünyasında nasıl kolayca tolere edilebileceğini tahmin edebilirsiniz.

Peki ama kestirmeden bir şeyler sahibi olmak amacıyla birilerinin evine girip değerli eşya ve para çalan cahil, aç-muhtaç veya tembel hırsız mı daha tehlikeli, yoksa gelişmiş zekâsını, eğitimle kazandığı donanımı, bilimi ve teknolojiyi maharetle kullanıp kamu kaynaklarına el koyan mı? İkisinin fiili birdir, yöntemleri farklıdır: Biri kaba ve doğrudandır, diğeri nitelikli ve dolaylıdır. Hz. Ömer kıtlık olan Remade yılında hırsızlığın cezasını uygulamadı, çünkü ona göre açlığından dolayı hırsızlık yapana ceza verilmez. Peki, ruhen aç yolsuzlar ve rüşvetçiler için ne yapardı acaba?

Yolsuzluk yapan dindar yönetici, kendini laik yolsuzdan şöyle ayırır: “Ben büyük dava adamı olmak yanında hayır da yapıyor, kaç öğrenciye burs veriyorum!” Bir de senede bir umreye giderse, her seferinde anasından yeniden doğmuş gibi sıfır km yeni ve daha büyük yolsuzluğa başlar. Şu var ki “helal hedefe, haram yollarla gidilmez”.

(...)

...Yolsuzluğun en tehlikeli sonucu, toplumun bunu bir ahlak olarak benimsemesi, herkesin kendi ölçeğinde yolsuzluk yaparak iş yürütmesi ve bunun dindar yöneticinin tarzı olmasıdır. Bunun ilk aşaması “Halk padişahın dinindendir” hükmüdür. Ancak süreç arz-talep yasasına göre işler. Yöneticiler yolsuzluk yaptıkça bu halka arz edilir, halk da daha çok yolsuzluk yapanı talep eder. Bundan sonra “Nasıl iseniz öyle yönetilirsiniz!” hükmü devreye girer. Halk yöneticilere benzeyince son hükümle devlet, siyaset ve ahlak çürür, toplum çöker.


Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER