Yakın tarihin şifreleri

Bugün çok fazla içli dışlı olduğumuz, oyuncularını kahraman ettiğimiz, dilimizden düşürmediğimiz derin devlet dizilerinin, Türk toplumu için pek uzun bir geçmişi bulunmuyor.

Yakın tarihin şifreleri

“Baron’un, konseyden çıkarılmasına karar verilir. Görüşme için Yedikule Zindanları’na çağrılır, gözleri bağlanır. Burada konsey üyeleri tarafından infazı gerçekleştirilir.” Bu kare, izlenme rekorları kıran Kurtlar Vadisi’nden. Bu kadar keskin olmasa da, derin devlet, mafya, gizli örgütler ve siyaset ilişkisi üzerine kurulan diziler, büyük bir ilgiyle izleniyor, tartışılıyor. Diziler gerçek hayattan, gerçek hayat da dizilerden besleniyor. Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Şubat Soğuğu, Hacı ile devam eden furyaya bu sezon, Kod Adı ve Sağır Oda da katıldı. Yapımcısı olduğu Sağır Oda için, “Bizler haberciyiz... Her şeyi haberde veremiyorsunuz... Ancak bunları dizi mantığı içinde verebiliriz... Dizideki birçok olay gerçek.” ifadesini kullanan Cüneyt Özdemir, “Acaba bu diziler toplumun gizli haber bültenleri mi?” sorusunu gündeme getiriyor. Susurluk Komisyonu üyeliği yapmış olan Fikri Sağlar’ın Kod Adı dizisinin yapımcısı, danışmanı olması, eski gazeteci ve siyasetçilerin de projede ‘konsept danışmanı’ olarak görev alması, bu yöndeki iddiayı güçlendiriyor. ----------------------------------- Ne kadarı kurgu, ne kadarı gerçek?.. Ekranda derinlik sarhoşluğu Bu tür yapımlarla 1990’lı yılların sonunda ‘Deli Yürek’ dizisiyle tanıştık. Ömer Lütfi Mete’nin yazdığı ve Osman Sınav’ın yönetmenliğini yaptığı dizide, hem polisiye, hem aşk, hem de şiir vardı. Diğerleri bu yumuşak geçişin arkasından geldi. Kurtlar Vadisi, Şubat Soğuğu ve Hacı dizisine kendi üsluplarıyla tanık olduk. Kurtlar Vadisi, daha geniş bir konseptte konuları işlerken, Hacı ve Şubat Soğuğu, 28 Şubat ve bu süreç sonrasında toplumun çeşitli kesimlerinin yaşadıkları, uzlaşma ve ayrışmalar üzerine kurulmuştu. Şimdi derin devlet dizilerinin son perdesini, Sağır Oda ve Kod Adı indirdi. Cüneyt Özdemir’in ve Soner Yalçın’ın dizisi Sağır Oda’da, 2. Dünya Savaşı’na dayanan bir öykü ekranlara geliyor; gerçek bir hikâye olan, Yahudilerin kayıp altınları anlatılıyor. Susurluk’tan çıkışla olayların aktarıldığı ‘Kod Adı’nda ise polisiye olayların yanı sıra, demokrat kimlikli insanlar vasıtasıyla ve olayların yorumlanış şekliyle demokrasi dersleri veriliyor. “Bir polisiye dizinin arka planında Susurluk kazasının öncesindeki ilişkilerin yer alması ile Milli Mücadele yıllarında yaşanan bir aşkı ele alan dizi arasında televizyon yapımı olarak hiçbir fark yoktur.” sözleriyle yaptıkları işin diğer televizyon yapımlarından bir farkı olmadığını belirten Kod Adı dizisinin yapımcısı Fikri Sağlar, her ikisinin de bir mesajının ve topluma aktarmaya çalıştığı doğruların olduğunu belirtiyor. Yakın tarihle ilgili yargı, siyaset, asker, derin devlet, istihbarat gibi neredeyse devletin tüm birimlerinin yer aldığı yapımların ‘gizli haber bülteni’ olduğu iddiası, sektörün içinde olan bazı isimler tarafından reddedilirken, bazıları da bunu doğruluyor. Bir süre Hacı dizisinin konsept danışmanlığını yapan gazeteci Mehmet Metiner, “Bunlar Türkiye’nin gizli haber yorum bültenidir. Tek taraflı, hiçbir objektivitesi olmayan, ideolojik manipülasyonu ön planda tutan haber yorum bültenleridir.” değerlendirmesini yapıyor. Hacı dizisinin senaryosunun uyarlandığı aynı isimdeki romanın yazarı gazeteci Cüneyt Ülsever, bunu, toplumsal anlamda vücutta biriken cerahatin atılması olarak görüyor. Fikri Sağlar’a göre de, bu diziler kesinlikle gizli haber bülteni veya belgesel değil, yaşamın kurgulanarak yeniden ele alındığı yapımlar. Gerçek ile kurgu karıştırılıyor Gerçek hayattan yola çıkan ancak bunu kurguyla zenginleştiren dizilerin, en çok tartışılan noktası, gerçekle kurguyu birbirine karıştırması ve izleyicinin zihnini bulandırması. Çünkü bu diziler ve bunların uzantıları olan sinema filmleri o kadar gerçek algılanıyor ki, sadece sokaktaki vatandaşı değil, devletin birimlerini de harekete geçirebiliyor. MİT tarafından, Kurtlar Vadisi için bir rapor hazırlanmış, senarist Raci Şaşmaz ve yönetmen Osman Sınav’ın cezaevinde bulunan çete lideri Nuri Ergin tarafından yönlendirildiği savunulmuştu. Sinema filmi Kurtlar Vadisi Irak gösterime girdiğinde ABD büyükelçiliği yetkililerinin açıklamaları, Almanya’da yasaklanma talebi ve 18 yaşın altındaki izleyiciye yasaklanması da gerçek hayattan yansımalarını ortaya koyuyor. Bu yapımların insanların zihinlerini karıştırdığını ve herkesi potansiyel komplo teorisyeni olarak yetiştirdiğini söyleyen Mehmet Metiner’e karşılık Cüneyt Ülsever, izleyicinin baştan hepsini kurgu olarak kabul edip öyle izlemesini öneriyor. Fikri Sağlar, verilen mesaj doğru ise gerçeklerden tamamen uzaklaşmanın mümkün olmadığını söylüyor. Deli Yürek ve Kurtlar Vadisi’nin senaristlerinden olan Ömer Lütfi Mete de, “Gerçek ile kurgunun birbirine karışmasından ne gibi bir zarar doğabilir? Buna nesnel bir cevap vermek mümkün değil. Bana göre hayli yararlı da olabilir. Mesele, seçtiğiniz gerçeğin ne olduğudur. Seçtiğiniz gerçeğin ve yaptığınız kurgunun amacı kâr ve zararı belirler.” ifadelerini kullanıyor. Eski bir siyasetçi, bakan ve Susurluk Komisyonu gibi önemli bir komisyonun üyesi olması, mesleğinden edindiği bilgi ve belgeleri burada kullandığı iddiasıyla Fikri Sağlar’ın filmin yapımcılığını üstlenmesi de tartışma konularından birisi. Sağlar buna, “Toplumu bilgilendirme, onun doğru karar vermesini sağlama anlamında yaptığım işlerde etik bir problem olduğunu düşünmüyorum.” cevabını veriyor. Fikri Sağlar en son ve yeni örnek olmasının dışında bu alanda yalnız değil. Bu tür yapımlarda ‘konsept danışmanı’, ‘yapımcı’ veya ‘senarist’ olarak görev alanlar, siyasetten veya gazetecilikten geliyor. Ömer Lütfi Mete, Soner Yalçın, Cüneyt Özdemir, Faruk Mercan gazetecilik birikimini bu yönde kullanan isimler arasında yer alıyor. Fikri Sağlar ve Mehmet Metiner ise siyasi geçmişi olan isimler olarak yerlerini alıyor. ----------------------------------- Demokrasi geleneği açısından zararlı Mehmet Metiner (Bugün Gazetesi): Ticari getirisi çok fazla olduğu ve gündemleşme imkanı verdiği için bu tür diziler giderek bir salgın halinde yayılmaya başladı. Bunların Türkiye’nin gerçeklerini doğru bir biçimde yansıttığı kanaatinde değilim. Belirgin manipülasyonlar var. Türkiye’yi gettolaştırmak isteyen bir anlayışla bu diziler ele alınıyor. Türkiye bu tür dizilerle bilinçli bir biçimde dış dünyadan kopartılmak isteniyor. Üçüncü dünya ülkesi yapılmak isteniyor. Kültürel siyasi ve ticari anlamda gettolaştırılmak isteniyor. Türkiye’nin demokratik geleceği açısından bu tür dizilerin mesajlarını tasvip etmiyorum. Diğer taraftan herkesi komplo teorisyeni yapıyor. Bu tehlikeli, patolojik ve paranoyak bir şey. ---------------------------- Seyirci, kurgu olarak görmeli Cüneyt Ülsever (Hürriyet Gazetesi): Bu diziler ülkenin bir gerçeği, bir parçası. Türkiye’nin bunlarla yüzleşmesi gerekiyor. Sanki bunun yavaş yavaş sırası gelmeye başladı. Hepimizin devletle ilgili bir resmi görüşümüz var. Bir de kafamızın içinde bir devlet var. Bu, devleti daha orta yere seriyor. Şimdi bunları ev ortamlarımızda elimizde çay kahve seyreder hale geliyoruz. Yani tartışılmayanı tartışabiliyoruz. Ancak seyircinin izlerken mutlak bir kabulden öte bunu kurgu olarak kabul etmesi lazım. Nasıl ki günlük hayatta 50 bin tane aşk vardır ama bir aşk romanı kurgulanmış aşkı anlatır. Seyirci, ‘Ne gerçek, ne değil?’ diye akıl yormaya çalışırsa diziyi ve belgeleri birbirine karıştırmış olur. Bu sadece bir dizi. ---------------------------------------- Bilgileri paylaşmasaydım etik dışı olurdu Fikri Sağlar (Eski Kültür Bakanı): Türkiye’nin yakın geçmişte yaşadığı olguların televizyona yansımasının oldukça normal olduğunu düşünüyorum. Biz de bir Türkiye hikâyesi anlatıyoruz. Yoksulluğumuz, hak ve özgürlüklere ulaşamamamızın nedenlerini aktarıyoruz. Bu tür dizilerde önemli olan aktardığı mesajların ‘doğru’ olması, suç dünyasını yaldızlayıp, parlatıp sunmaması, sorunların silahla, şiddetle çözümlenmesinin yanlış olduğunun söylenmesidir. Benim bu projede görev almam konusuna gelince, bazı meslekler toplum adına görev yapan insanlardan oluşur. Gazetecinin işini yaparken edindiği bilgileri, çeşitli nedenlerle halka aktarmaması ne derece etik dışıysa, milletvekillerinin de araştırma komisyonunda elde ettiği bilgileri paylaşmaması o derece etik dışıdır. Ben Susurluk raporu dışında Emin Özgönül ile birlikte hazırladığımız “Kod Adı Susurluk” isimli kitapta bunları toplumla paylaştım. ---------------------------------- Kurguyla hayrı da anlatabilirsiniz Ömer Lütfi Mete (senarist): Kurgu ile gerçeğin dizilerde birbirine karıştırılması seyircinin ilgisini çekmek amacından başka bir gayeyi çağrıştırmıyor. Çok geri planda bir komplocu böyle şeylerin yapılmasını üflemiş olabilir mi? Teorik olarak belki. Fakat ben hiç böyle bir sipariş almadım. Gerçek ile kurgunun birbirine karışmasından ne gibi bir zarar doğabilir? Buna nesnel bir cevap vermek mümkün değil. Bana göre hayli yararlı da olabilir. Mesele seçtiğiniz gerçeğin ne olduğudur. Seçtiğiniz gerçeğin ve yaptığınız kurgunun amacı zarar veya kârı belirler. Gayeniz halkın gerçeği anlamasına katkıda bulunmak ise, işi seyredilebilir kılmak için yaptığınız kurguya zararlı bir boyut yüklememeyi becerirsiniz. Sinsi bir ideoloji de yükleyebilirsiniz. Bazı kitapların yaptığı gibi, mesela topluma baş edilemez bir düşman cephe çizerek onu ruhsal açıdan diz çöktürebilirsiniz. Tam tersine, hukuk devletine inancı işlemeye devam eder, derinden derine karanlık eylemlerin çirkinliğini ve topluma zarar verdiğini, ikna edici biçimde anlatabilir, belli bir ideolojik veya mistik eğilimin propagandasına dönüştürmeden hayrı anlatabilirsiniz. EMİNE DOLMACI - Turkuaz / Zaman
<< Önceki Haber Yakın tarihin şifreleri Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER