Türköne, 'Başbakan’ın bu düşüncesi yanlış' dedi ve ekledi...

Başbakan Erdoğan'ın "HSYK’yı kim yargılayacak?” sözü bir çok kesim tarafından tartışıldı. Zaman Yazarı Mümtaz'er Türköne bu sözlere ilişkin çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Türköne, 'Başbakan’ın bu düşüncesi yanlış' dedi ve ekledi...

Zaman Yazarı Mümtaz'er Türköne, "Yargı, Başbakan’ın siyasî rakibi mi?" köşe yazısında Başbakan Erdoğan'ın  "HSYK’yı millet yargılayacak" sözlerini masaya yatırdı. İşte Türköne'nin ilgili yazısı...

Yargı, Başbakan’ın siyasî rakibi mi?

En son “HSYK’yı kim yargılayacak?” diye kendi sorduğu soruya Başbakan, “millet yargılayacak” cevabını verdiğine göre, zihnindeki “yargı algısı”nda esaslı bir sorun olmalı.

Başbakan’ın sürdürdüğü polemik, yargı erkine siyasî parti muamelesi yaptığını gösteriyor. Yargıyı, sandıkla tehdit ediyor. Yargı seçime mi girecek? Yargının yürüttüğü soruşturmayı, sandıkta halk mı karara bağlayacak?

Diyor ki: “Ben şuna inanıyorum; ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’, egemenlik kayıtsız şartsız yargının değildir.” Başbakan’ın bu inancı yanlış. Üstelik yürütme erkinin başında olduğuna göre sahip olduğumuz demokratik-hukuk devletini tehlikeye atacak çapta büyük bir yanlış. Çünkü cümle içinde yer alan zıtlık, “egemenlik” adı verilen gücün kendi içinde mevcut değil. Ayrıca bu iş bir inanç meselesi değil. Başbakanlar bir yargı soruşturması ile karşılaştıkları zaman egemenliği kendilerine göre yorumlamasınlar diye, bu prensip anayasaya çok açık bir şekilde yazılıyor. Nitekim bizim Anayasa’mızın 9. maddesi (6. maddede egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılacağını belirttikten sonra): “Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır” hükmüyle, Başbakan’a çok açık cevap teşkil eden bir ifadeye yer veriyor. Evet, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet sahip olduğu egemenliği yetkili organlar eliyle kullanır. Bu yetkili organlar (Anayasa’da sıralandığı üzere): Yasama, yürütme ve yargıdır. Anayasa, kuvvetler ayrılığı prensibine göre bağımsız olan bu üç “millî irade organı” arasında bir hiyerarşi olmadığını, yani birinin diğerine üstünlüğünün bulunmadığını “Başlangıç” kısmında belirtir. Hepsinin üstünde yer alan tek güç Anayasa ve kanunlar yani hukuktur. Zaten bu prensibin işlediği, yani devlet adına kullanılan yetkilerin tamamının hukuka dayandığı devlet düzenine “hukuk devleti” adı verilir. Hukuk denetimi yargıdan sorulduğuna göre, fiilen yargı “millî irade”nin en tartışmasız iş gören organı olmaktadır.

Demek ki millî iradeyi tek başına Başbakan temsil etmiyor. O sadece yürütme erkinin başında bulunuyor. Parlamenter sistemde partisinin yasama organında çoğunluğu olduğu için, millî iradenin yasama kısmında da bir ağırlığı var. Yasama erki, iktidarı ve muhalefeti ile Parlamento’nun tamamına ait. Sonuçta hem yürütmede hem de yasamada Başbakan’ın yetkileri sınırsız değil. Yürütme olarak bazı yetkilerini Cumhurbaşkanı ile birlikte kullanıyor. Yasama organında da meselâ anayasa yapamıyor. Ve hepsinin üzerinde, kullandığı bütün yetkilerin hukuka uygun olması gerekiyor. İşte uygun olmadığı zaman devreye yargı erki giriyor. Onu dengeliyor. Yürütmenin (ve tabii yasamanın) yaptıklarının hukuka uygunluğunu denetleme yetkisi yargıya ait olduğu için, yargı erki her ikisinin de fiilen üstünde yer alıyor.

Bir de şu anda tartıştığımız konunun bir erkler çatışması olmadığını hatırlayalım. Yargı yürütmenin elindeki bir yetkiye el koymuyor. Sınırlarına tecavüz etmiyor. Sadece yürütme organının da içinde yer aldığı bir yolsuzluk soruşturması yürütüyor. Yürütme alenî olarak bu soruşturmayı engellemeye çalışıyor. Engellemek için adlî kolluğu hallaç pamuğu gibi atıp, işini yapamaz hale getiriyor. Savcının soruşturmayı yürütmesini engellemek için, adlî kolluğun üzerinde idarî denetim kuruyor; soruşturma başlar başlamaz Adlî Kolluk Yönetmeliği’ni değiştiriyor ve yargıya müdahale ediyor. Bu durumun neresi erkler çatışması? Yargının yürüttüğü soruşturmayı engellemek, bir yetki çatışması mı?

Başbakan yargı erkini doğrudan bir siyasî rakip statüsüne yerleştiriyor. Daha öteye geçip, ihanet retoriği ile siyasî bir savaş ilan ediyor. Yargıyı, yürüttüğü yolsuzluk soruşturması yüzünden “ajan”, “çete” ilan ediyor. Yargı bir siyasi parti olmadığına göre, bu suçlamalara nasıl karşılık verecek?

Tabii işini yaparak. Yargı, Başbakan aksini düşünse de seçimlere girmeyecek. Buna rağmen hepimiz adına millî iradeyi temsil etmeye ve suçluları yargılamaya devam edecek. Yargılarken sandıktan çıkan oya değil, delillere bakacaklar.
<< Önceki Haber Türköne, 'Başbakan’ın bu düşüncesi yanlış' dedi... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER