Şerden hayır doğabilir mi?

Son yazımda kaset olayının ahlaki boyutu üzerinde durmuştum.

Şerden hayır doğabilir mi?

Bugün biraz olayın ardındaki siyasal hesaplara ve yol açabileceği siyasal gelişmelere bakalım diyorum. Gerçi bu mesele günlerdir o kadar çok yorumlandı, o kadar çok spekülasyon yapıldı ki üzerinde, yeni bir şey söylemek neredeyse mümkün değil. Ama ben yine de olayla ilgili kimi değerlendirmelerimi özetlemek isterim. Bir kere, bu tuzağın AK Parti ile herhangi bir bağlantısı olmadığını en iyi Baykal biliyor. Buna rağmen komployu AK Parti'nin üstüne yıkmaya çalışması da kolay anlaşılabilir bir tutum. Böylece Baykal, kendi parti tabanının ve seçmen kitlesinin öfkesini kendi üzerinden aşırtıp malum geleneksel "düşman"a yöneltmeye ve böylece aradan sıyrılmaya çalışıyor. Ama ben bu denemenin son derece umutsuz ve etkisiz bir deneme olduğunu; kimseyi inandıramadığını düşünüyorum. Komplonun arkasında kim ya da kimlerin olduğuna gelince... Aslında bu kaset olayının, Baykal'ı partinin başından başka hiçbir türlü götürmenin mümkün olmaması yüzünden başvurulmuş bir yol olduğu anlaşılıyor. Bir başka deyişle, Baykal parti içinde kurduğu sultanın kurbanı oldu da diyebiliriz. Failler konusunda bana en akla yakın gelen ihtimal, Baykal'ın istifasından yarım saat sonra telefonla bağlandığım televizyon kanallarında da söylediğim gibi, Baykal'ın CHP'yi hapsettiği dar alanın, Baykal'ın biat ettiği güçler de dahil, CHP'nin AK Parti karşısında gerçek bir iktidar alternatifi olmasını bekleyenleri iyice endişelendirmesi ve onları yeni arayışlara sürüklemesidir. Bu işler böyledir işte... Siz halkı bir yana itip, halkın büyük çoğunluğuyla her noktada ters düşmeyi göze alıp, asker sivil bürokrasinin parlamentodaki taşeronu gibi davranırsınız; böyle yaptığınız için o çevrelerin size karşı ömür boyu minnet duyacağını, gücünün son zerresine kadar ilelebet arkanızda olacağını, dolayısıyla güvende olduğunuzu sanırsınız. Ama izlediğiniz siyasi çizgi sizi o kadar güçsüzleştirir ve etkisizleştirir ki, sonuçta sizi kullanan güçlerin de işine yaramaz hale gelirsiniz ve bir bakarsınız sizi harcamak için komplolar tezgâhlamışlar. Siyasi tabloya bir bakalım: Türkiye'de statükoyu muhafazaya çalışanlar artık eskisi gibi bunu "ordu eliyle" yapmanın mümkün olmadığını görüyorlar. Yüksek yargı eliyle yapmak da giderek daha güç hale geliyor. Bu durumda siyaset mühendisliği ellerindeki en önemli silaha dönüşüyor. CHP'nin bu haliyle 2011 seçimlerinde AK Parti'nin tek başına iktidar olmasını önleyecek bir çıkış yapması mümkün değil. Önümüzdeki referandum AK Parti'yi biraz daha güçlendirecek ve değişikliği engellemeye çalışan blok bir darbe daha yiyecek gibi görünüyor. İşte bu yüzden CHP'yi biraz olsun canlandırmak, umutsuz sosyal demokrat tabana biraz umut aşılamak üzere Baykal'ı tasfiye etme yolu deneniyor. İşin garibi, bu plan kim tarafından tezgâhlanmış olursa olsun, sonuçta eğer CHP'nin artık resmen "halk düşmanı" diyebileceğimiz çizgisinde bir yumuşama, bir parça olsun liberalleşme getirebilecekse, partinin yeniden hem Kürt kitleleriyle hem de mütedeyyin halkla bir iletişim denemesine girmesine yol açacaksa Türkiye için hayırlı olabilir. Böyle bir gelişme başta yıllardır parti içindeki tek adam diktası yüzünden nefes alamayan demokrat kişi ve gruplar olmak üzere, Türkiye'deki bütün samimi sosyal demokratları memnun edecek bir gelişme olur. Tabii, Baykal ne yapıp edip tekrar geri dönmeyi beceremezse... Baykal'ın tam kontrolünde olduğu söylenen teşkilat ve siyasi kariyeri onun geri dönüşüne bağlı olan kadrolar onun yeniden dönmesi için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Ama oy verdikleri partinin yıllardır bu köhnemiş rejimin bekçiliğine soyunmuş olmasını bir türlü hazmedemeyen geniş kitlelerin durumu farklı. Onlar bu olayı partilerinde bir değişim için fırsat olarak görürler ve bu değişimi zorlarlarsa olay farklı gelişebilir. Ve belki de o zaman hep birlikte bir şerden hayır doğuşuna tanık olabiliriz. GÜLAY GÖKTÜRK-BUGÜN
<< Önceki Haber Şerden hayır doğabilir mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER