Can, bir ana
yasada ideoloji bulunuyorsa o anayasanın meşruiyetinin tartışılması gerektiğini söyledi.
İdeolojiyi barındıran anayasanın bu şekilde kendisini kabullendirme amacı taşıdığını dile getiren Can, şöyle konuştu:
''Bir anayasada ne kadar çok kutsalınız varsa o anayasa o kadar çok
toplumsal katılıma sahip değildir, demokratik değildir. Böyle olduğunda bir kutsiyete bir ideolojiye ihtiyaç duyuluyor. Metafizik kavramlara, kişilere referans varsa o ölçüde demokratik meşruiyetten uzaklaşma söz konusudur.
Anayasada yer alan değer referansları, kutsiyetler ve ideolojiler
iktidar haritasının topluma kabul ettirilmesinin bir yoludur. İktidar haritası ise bir ülkede
ekonomik politik ve silahlı iktidarı kimler kullanıyorsa ona ilişkin şemadır. Bu şemanın meşruiyetini sağlayan şey ideoloji, kutsiyetler ya da bu bağlamdaki referanslardır. Bir anayasada ideolojiye ihtiyaç varsa o anayasada
vesayet sisteminin varlığını gösterir. Mevcut anayasadaki ideolojiye baktığımız zaman öncelikle vesayet sistemine dikkat etmemiz gerekir.''
Yeni anayasa sürecinde Türkiye'deki siyasi iktidar ve kurumlar haritasına dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Can, şöyle devam etti:
''Yeni bir anayasa yapmayı düşünüyorsak kurumlar haritasının ve Türkiye'deki vesayet sisteminin semptomlarıyla uğraşmak yerine bizzat bu vesayet sistemini
tasfiye etmemiz gerekir. Bu konuda oldukça ısrarlıyım. Eğer vesayet sisteminin tasfiyesini anayasaya koymazsak ya da yapmazsak koşullar değiştiğinde vesayet sistemi özgürlükler, kimlik ve diğer konularda yapılacak reformlardan geri dönüş sağlar. Çünkü vesayetin kurumları iktidar haritası olduğu gibi duruyor ve biz bunda hala bir değişiklik yapabilmiş değiliz. Türkiye'nin yapması gereken vesayet sistemini ortadan kaldırmaktır. Onun dışındaki septomlar zaman içerisinde çok rahat bir şekilde çözülecektir.''
-ANAYASACILIK GELENEĞİ-
Liberal Düşünce Topluluğu Akademi Kurulu Başkanı Prof. Dr.
Atilla Yayla da anayasacılık idealinin
doğal hukuk geleneğinden kaynaklandığını vurguladı.
Bu gelenekte iki hukuk türü arasında ayrım yapabileceğini, birinci türde hukuk kurallarının devletin anlık ve maddi hedefiyle ilgili olduğunu belirten Yayla, ''İkinci tür ise hukukun uyması gereken daha yüksek bir kurallar setidir. Anayasa bu fikre dayanmaktadır'' dedi.
Bir anayasanın kendisinden beklenen fonksiyonları yerine getirebilmesi için vatandaşların ve siyasal aktörlerin anayasaya neredeyse dini bir saygı göstermesi gerektiğini ifade eden Yayla, şöyle konuştu:
''Anayasacılık devletin yetkileri, icraatlar faaliyetleri üzerine politikacı ve bürokratların kendi otoritelerinin hudutlarını belirleme gücüne ve yetkisine sahip olmalarını engellemek amacıyla bir üst sınır koyma çabasıdır. Kanunun, bireylerin davranışı üzerine bir sınır koymasına benzer şekilde anayasa da devletin faaliyetlerini sınırlandırır. Bu anlamda anayasa 'kanunlar için kanundur. Bu yüzden bazen yanlış ve yanıltıcı şekilde temel yasa olarak da anılır. Aksi takdird
e devlet keyfileşir, açık ve örtülü yollarla bulunması gereken alanlara doğru taşar ve öngörülmeyecek şekilde davranır. Böyle bir ülkede birey hakları korunamaz,
sivil toplum gelişemez, ekonomik yatırım ve yenilik caydırıcılığından ekonomik refaha ulaşamaz. Anayasacılığın siyasal düzenin istikrarını ve siyasal gücün sınırlanmasını sağlayabilmesi için bilhassa devletin iktidarını kullananların ona uymayı benimsemesi lazım.''
-PROF. DR. BELGE-
Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Murat Belge de Türkiye'de son yıllarda her alanda çok şeyin değiştiğini vurguladı.
Kimsenin bu değişimlerin olumlu olduğunu inkar edemeyeceğini anlatan Belge, ''Yeni bir anayasaya adım atma eşiğine geldik. Toplumun bütün güçlerini kapsayacak anayasa yapma ihtimalimiz var. Türkiye'de bitmeyen çok ciddi
kavga var. Bu kavgayı bitirerek el birliğiyle yeni anayasayı mutabık şekilde yapmalıyız. Ülkemizin aydınlık geleceğini konuşalım'' ifadelerini kullandı.