'Beni mahkum edenler utansın'

Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular 276 gün hapis yattığı davadan AİHM'nin de etkisiyle beraat etti Kutlular yaşanan süreci Yeni Asya Gazetesinde değerlendirdi

'Beni mahkum edenler utansın'

BERAAT KARARINI AİHM VERDİ Kutlular: “Hak ve adalet yerini buldu. Bundan elbette memnunum. Bu cezayı hak etmemiştim. 276 gün beni içeride tutmamaları lâzımdı. Vicdanım rahat, çünkü ben suç işlemedim. Beni mahkûm edenler utansın. Ve beni beraat ettiren, bizim mahkeme değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. AİHM ‘Hayır, bu suç olamaz. İlâhî ikaz sözü hürriyetin gereğidir' dedi ve devleti 5 bin euro tazminata mahkûm etti. Bu beraat, ondan sonra geldi.” TÜRKİYE'NİN SORUNU ASKERî MÜDAHALELER “Türkiye'de maalesef sıkıntı demokratikleşememek. Her 10 senede bir asker bu müdahaleleri yapıyor. 60'ta, 71'de, 80'de üç ihtilâl, 28 Şubat'ta postmodern darbe... Onların işi ne ki kalkıp fişleme yapıyorlar? Senin işin ne ki devamlı şekilde başörtüsünün yasaklanması için uğraşıyorsun? Bu kadar öğrenci sokağa atıldı. Bizim de bunları dile getirmemiz gerekiyordu, dile getirdik. Bundan rahatsız oldular...” AİHM DE HAKLI BULMUŞTU Bedİüzzaman Said-i Nursî'nin ölümünün 39. yıl dönümü sebebiyle 10 Ekim 1999'da Ankara Kocatepe Camiinde okutulan mevlitte ‘'İlâhî İkaz Deprem'' adlı kitapçık, Yeni Asya Gazetesince hediye olarak dağıtılmış, Kutlular da gazetecilerin sorularını cevaplamıştı. Kutlular, bunun üzerine, hakkında açılan dâvâda, ‘'halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik ettiği'' iddiasıyla 2 yıl 1 gün hapse mahkûm edilmişti. CezaYargıtay tarafından da onanan Kutlular, bir süre cezaevinde kalmıştı. Kutlular, aldığı ceza üzerine AİHM'e başvurmuştu. AİHM, Kutlular'ın sözlerinin ifade özgürlüğü sınırları içinde olduğuna karar vererek, Türkiye'nin Kutlular'a manevî tazminat ödemesine hükmetmişti. Kutlular, AİHM'nin kararı ve 5237 Sayılı TCK'nın yürürlüğe girmesinin ardından yargılamanın iadesi ve cezanın uyarlaması için avukatı aracılığıyla mahkemeye başvurmuştu. Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular yaşanan dâvâ sürecini ve son beraat kararını değerlendirdi. “Deprem İlâhî ikaz” sözünü sarf ettikten sonra hakkınızda bir süreç işledi. Bu süreçte neler yaşadınız? Hakkımda 312. Madde'den dâvâ açtılar. Madde; bölge, mezhep, ırk farklılığı gözeterek halkı kışkırtmak olarak geçiyordu. Neticede bana 2 sene 1 gün ceza verdiler. Bu çok ağır bir karardı. Çünkü siyasî haklarınız, basın kartınız elinizden alınıyor, bir vakfın mütevelli heyetinde bile olamıyorsunuz. Böyle neticeleri veren, bu kadar ağır bir madde bu. 2 sene 1 gün ceza verilince, mahkemeye; “Bu cezayı şerefimle, dünya-ahiret boynumda taşırım; siz bunu taşıyabilecek misiniz?” diye sordum. Sonra Temyiz yani Yargıtay cezayı tasdik etti. Cezam kesinleştiğinde Avustralya'daydım. Bana bilgi geldi. O sırada hacca gidecektim. “Kutlular kaçtı” dedirtmemek için, uçağa bindiğim gibi memleketime geldim. Cezaevine girdim. Ankara DGM'nin emriyle İstanbul savcıları ifadenizi aldı. Bu süreç nasıl gelişti? Savcılar ve emniyet emir kulu. Ancak burada meseleye ideolojik olarak yaklaştılar. Meselâ Marmara zelzelesinde binlerce can kaybı oldu. “İlâhî ceza, ikaz” denmesinin dinimizde, Kur'ân'da yeri var. Geçmiş kavimler de isyan ve zulümlere saptıklarında Allah onlara felâketler vermiş. Ad, Nuh, Semud gibi kavimleri tarih yazıyor. Yaşar Nuri Öztürk “İlâhî şamar” diye bir kitap yazdı. Diyanet “İlâhî ceza” dedi. Benimkisi bunlara göre hafifti. Onlara dâvâ açılmadı, ama bana açıldı. Sonuçta İlâhî ikaz bir uyarıdır. Demek toplumun yapmış olduğu büyük hatalar vardı. Kader de zelzele felâketiyle bizi cezalandırdı, ikaz etti. Eğer bu suç olsaydı Yaşar Nuri Öztürk'e de dâvâ açılmalıydı. “İlâhî şamar” dedi çünkü. O zaman ceza almanızda başka bir saik mi var? Saik, bizim Nur Talebesi olmamız. Onları en çok rahatsız eden mesele de şu: “İlâhî ikaz” dediğimiz zaman Ankara Kocatepe Camii'nde Bediüzzaman Hazretleri için mevlid okutuyorduk. Bediüzzaman'ın Risâlelerde zelzele bahisleri var. Onları toparlayıp broşür hâline getirip, orada dağıtmıştık. Kocatepe'deki mevlidde bir basın toplantısı yaptım. Basın mensupları suâller sordular, ben de cevap verdim. Ondan da rahatsız oldular. Belki şundan rahatsız oldular: “İlâhî ikaz nasıl olur, zulüm nerede?” diye soruldu. Ben de “Şu kadar sayıda kız öğrenci başörtülü olduğu için okuldan uzaklaştırıldı. Kâinatta tesadüf diye bir şey de yok” dedim. Neydi tesadüf olmayan? O zaman cumhurbaşkanı Demirel'di. Kandilli Rasathanesini ziyarete gitmişti. Ahmet Mete Işıkara ona brifing verdi. Işıkara, orada “Efendim, depremin merkez üssü maalesef Gölcük Donanma Komutanlığı'dır” dedi. Ben de o zaman “Kâinatta tesadüf mü var?” dedim. Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, bütün dindar grupları fişledi. Batı Çalışma Grubu adı altında yaptı bunları. Başörtüsünün yasaklanması için gayret de sarf etti. Oranın da, ilmen, zelzelenin merkez üssü olduğu açıklandı. “Kâinatta tesadüf yoktur” cümlesini bu şekilde kullandım. Bu sözler onları rahatsız etti. Bana verilen o ceza “hukukî” değildi. “Senin dilin uzun, senin gibi başkalarına gözdağı olması için sana bu cezayı verelim” denilmek istendi. Aslında işin altında yatan buydu. Özel bir cezaydı yani… Siyasî bir karardı o. Burada kimseye hakaret etmedim. Bir gazeteci olarak Türkiye'de olan vakıaları dile getirdim. Türkiye'nin meselesi de öyleydi zaten. Batı Çalışma Grubu tarafından bütün İslâmî gruplar, iş adamları, insanlar vs. fişlendi. Siyasî sürecin etkisi oldu demek istiyorsunuz? Siyasî sürecin etkisi oldu, ama siyasetin üstünde Türkiye'mizde maalesef sıkıntı demokratikleşememe. Bu ne demek? Türkiye'de 50'den sonra her 10 senede bir müdahaleler yapılmış. Ortada ihtilâller var. 60'ta bir ihtilâl, 71'de bir ihtilâl, 80'de bir ihtilâl, 28 Şubat sürecindeki postmodern darbe... Her 10 senede bir asker bu müdahaleleri yapıyor. Onların işi ne ki kalkıp fişleme yapıyor? Senin işin ne ki devamlı şekilde başörtüsünün yasaklanması için uğraşıyorsun? Bu kadar öğrenci sokağa atıldı. Bizim de bunları dile getirmemiz gerekiyordu, dile getirdik. Bundan rahatsız oldular. Birileri bana “Sen de konuştuklarını biraz tevil et. ‘Yanlış anlaşıldım' de” dediler. Katiyetle “Hayır” dedim. “Ben tevil etmem. Benim sözlerim yerinde ve doğrudur. Sözlerimin arkasındayım” dedim. Sonra bu söz meşhur oldu. Kaba tabirle kıvırsaydım, özür diler gibi olsaydım belki tâ o zaman beraat edecektim. Mevlid sonrası konuştuklarımızı ve dâvâ esnasında yaşadıklarımızı ve cevaplarımızı “Deprem İlâhî İkaz, Sözlerimin Arkasındayım” diye broşür hâline getirdik. Jandarma beni gece yarısı evimden alıp tevkif etti. Metris'e götürdüler. Orada 12-13 gün yattım. Kırklareli Vize'de cezamı çekmek için müracaat ettim. Orada 276 gün yattım. 2 sene bir gündü, ama çeşitli indirimlerle 276 gün oldu. O sıralarda Tayyip Erdoğan için madde değişti. Malûm o da bir şiir okumuş ve 10 ay ceza almıştı. Parti genel başkanıydı, ama milletvekili olamıyordu. Partisi seçimi kazanmıştı. Problem olmasın diye madde değişti. Gerisi bilinen meseleler zaten. 28 ŞUBAT SÜRECİ İFLÂS ETTİ 28 Şubat döneminde, bu süreç için bin yıl sürecek denmişti. Beraat kararına göre bu sürecin bittiğini, iflâs ettiğini söyleyebilir miyiz? Yalnız bu beraat kararı bizim mahkememizden değil. Öyle olunca AİHM'e müracaat ettim. AİHM dedi ki; “Hayır bu suç olamaz. İlâhî ikaz sözü hürriyetin gereğidir.” Devleti de 5 bin Avro tazminata mahkûm etti. Biz tam üye olmasak da AB'ye üyelik sürecimiz sürüyor. Yargıtay çok da uzattı bu kararı. 2 sene sonra verdi. Netice olarak aslında beni AİHM beraat ettirdi. Ben o zaman demiştim ve gazetecilere açıklamıştım; Avrupa mahkemelerinde haklı olduğumuzu ispatlamamız lâzımdı. Bundan dolayı üzgünüm. Ama başka bir çare de yoktu. Kendi memleketimde bulamadığım adaleti AİHM'de buldum. Burası yani Yargıtay 2 seneden fazladır bu kararı sürüncemede götürüyordu. Mahkeme bizi bu yeni AİHM kararına uyarak bizi beraat ettirdi. Kendilerinden değil yani. Kısacası bu kararı 28 Şubat adlı sürecin sonu olarak adlandırabilir miyiz? Gayet tabiî. Tam sürecin sonu değil, ama bitmek üzere olduğunun göstergesi. Niçin? Çünkü burada tarihimizde yapılan hatalar, zulümler, yanlışlar ortaya çıkıyor. Akademisyenler ve basın mensupları bunları dile getiriyor. Meselâ Dersim. Ayaklanma deniyordu, ama öyle değilmiş. Bunun gibi birçok hadisenin daha farklı şekilde olduğu açığa çıkıyor. Artık bunun bitmesi, millî iradenin hâkim olması gerekli. Askerin kışlasına çekilerek milletin emrine girmesi lâzım. Bu ihtilâl ve müdahalelerin sona ermesi lâzım. İnşaallah sona erecek. Biz de gerçek mânâsıyla demokratikleşmiş olacağız. Netice itibariyle hak ve adalet yerini buldu. Bundan elbette memnunum. Bu cezayı hak etmemiştim. 276 gün beni içeride tutmamaları lâzımdı. Vicdanım rahat çünkü ben suç işlemedim. Beni mahkûm edenler utansın. YENİ ASYA
<< Önceki Haber 'Beni mahkum edenler utansın' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER