Bediüzzaman'ın kaleminden yıllar sonra ortaya çıkan gerçek!

31 Mart Vakası’nın üzerinden 105 sene geçti. Ama bu konuda yapılan münakaşalar tazeliğini koruyor. Resmi tarihte ‘Gerici bir ayaklanma’ olarak anlatılan hadisede Said Nursî’nin Volkan gazetesinde yer alan makaleleri ise döneme ışık tutuyor.

Bediüzzaman'ın kaleminden yıllar sonra ortaya çıkan gerçek!

31 Mart olayları, üzerinden geçen 105 seneye rağmen günümüz tartışmalarının kozmik bilgilerini içeren bir isyan. Miladî 13 Nisan 1909’da meydana gelen bu vaka, Balkanlar’daki hareketliliğin bir yansımasıdır. II. Abdülhamid Han, 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’i ilan etmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Abdülhamid Han’dan memnun olmamaları, huzursuzluğun artmasına planlı bir katkı sağlar. Sonuç olarak düşük rütbeli askerler, bazı din adamlarının da telkiniyle ‘Şeriat isteriz’ diye yürüyüşe geçer. İttihat ve Terakki, olaya müdahil olur. Ve meşru yönetime karşı çıkar. İstanbul’da etkinliğini sağlayamayan İttihat ve Terakki, asıl merkezleri olan Selanik’te Hareket Ordusu’nu kurdurur. İsyan, bu ordunun şehre gelişiyle nihayet bulur. Tarihe ‘ilerici’, ‘gerici’ diye geçen hadisenin iç yüzü bunlarla  sınırlı değil. Haberimizin gayesi ise Bediüzzaman Said Nursî’nin 31 Mart’a gidilen süreçte, Derviş Vahdeti’nin sahibi olduğu Volkan gazetesinde yazdığı makaleler. Bediüzzaman, gazetede 15 yazı kaleme alır. Şunu belirtmekte fayda var: Üstad, Derviş Vahdeti ile yüzde yüz aynı fikirleri paylaşmıyor. Derviş Vahdeti’nin zaman zaman kışkırtıcı üslubuna karşı, Üstad’ın tavrı sükûnet içeriyor. Ve hürriyet meselesini derinlemesine analiz ediyor. İsyan sonrası, Said Nursî de Divan-ı Harb-i Örfi’de şeriat istemiyle yargılanır. Ancak o herkesin idam edildiği mahkemede yaptığı müdafaa sonrası elini kolunu sallayarak çıkar. Ve Sultanahmet’e doğru yürürken şöyle haykırır: ‘Zalimler için yaşasın cehennem!’ İşte, Ertuğrul Düzdağ’ın tam ve aynen metin neşrini hazırladığı makalelerden birkaç misal…

Yaşasın   Şerîat-i Ahmedî (18 Mart 1909)

Dünya için din fedâ olunmaz. Gebermiş istibdâdı muhâfaza için vaktiyle mesâil-i şeriat rüşvet verilirdi. Bunun terk ve feda edilmesinden zarardan başka ne faydası görüldü? Milletin kalb hastalığı za’f-ı diyanettir, bunu takviye ile sıhhat bulabilir. Bizim cemiyetin meşrebi muhabbete muhabbet ve husumete husumettir. Yâni beyne’l-İslam muhabbete imdad ve husumet ceyşini bozmaktır. Mesleğimiz ise ahlâk-ı Ahmediye ile tahalluk ve sünnet-i Peygamberîyi ihya etmektir ve rehberimiz şeriat-i garrâ ve kılıncımız da berâhîn-i kâtıa ve maksadımız i’la-yı kelimetullahtır.


Kahraman Askerlerimize  (17 nisan 1909)

Şimdi iş bitti. Zabitlerinizin âğuş-i şefkatlerine atılınız. Şeriat-i garra böyle emrediyor. Zira zabitler ulü’l-emirdirler ve ulü’l-emre itaat farz-ı ayndır. Şeriat-i Muhammedînin muhafazası da itaatledir.

Hakikat (11 Mart 1909)

Her bir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakkî etmektir. Zira ecnebiler fünûn ve sanâyi’ silahıyle bizi istibdâd-ı ma’nevîleri altında eziyorlar. Biz de fen ve san’at sailahıyle i’la-yı kelimetullahın en müdhiş düşmanı olan cehl ü fakr ve ihtilâf-i efkâra cihad edeceğiz. Ama: Cihâd-i hâricîyi, şerî’at-i garrânın berâhîn-i katıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna’ iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedâileriyiz. Husumete vaktimiz yoktur. Meşrutiyet ki adâlet ve meşveret ve kanûnda inhisâr-ı kuvvetten ibarettir, on üç asır evvel şerî’at-i garrâ te’sîs ettiğinden ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek din-i İslam’a büyük bir cinayettir… Hâkim ve âmir, vicdanî olmalı. O da mârifet-i tâm ve medeniyet-i âm veyahut dîn-i İslâm nâmıyle olmalı. Yoksa istibdâd dâima hüküm-ferma olacaktır. İttifak hüdâdadır hevâda değil. 


Lemeâni Hakikat ve İzâle-i Şübühat (11 nisan 1909)

Vehm: Şimdiki zamanda terakkiyata ve saadet-i dünyeviyeye sarf-ı himmet lazımken böyle taassup ve teşettütü intaç eden din meselesi meşrutiyette esas tutulsa bazı mehaziri intaç eder.

İrşad: Dünyada tedennimizin sebebi, dinimize riayetsizliktendir. Hem de intizam-ı idareden ziyade tehzib-i ahlaka muhtacız, mühezzib-i ahlak da dindir.

Sadâ-yı Hakîkat (27 Mart 1909)

Bu zamanın en büyük farizası ittihaddır. İttihadın hedef-i maksadı o kadar uzun, münşaib muhît ve merâkiz ve meâbid-i İslamiyye’yi birbirine rabt eden bir silsile-i nûranî ihtizaza getirmekle onunla merbut olanları îkaz ve tarik-i terâkkîye bir hâhiş ve emr-i vicdanî ile sevk etmektir. Bu ittihadın meşrebi muhabbetti, husumeti ise cehalet ve zaruret ve nifakadır.


Reddü’l-evhâm (1 nisan 1909)

Altıncı vehim- (Bazılar sünnet-i nebeviyeyi hedef-i maksad eden İttihad-ı Muhammedî hürriyeti tahdid eder ve levâzım-ı medeniyyete münafidir.)

El-cevab- Asıl mü’min zira hakkıyle hürdür. Sani-i Âlem’e abd ve hizmetkâr olan halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Demek ne kadar imana kuvvet verilse hürriyet de o kadar kuvvet bulur. Ama hürriyet-i mutlaka vahiet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdîd-i hürriyet de insaniyet nokta-i nazarından zarurîdir.


Ziyâ-yı Hakîkat (7 nisan 1909)

Ben İttihad-ı Muhammedî efradından dediğim vakti muradım bu ittihaddır. Hem de bu ittihadı hedef-i maksad eden adamlarındanım demek istiyorum mesleğimiz muhabbettir, muhabbeti neşretmektir. Biz husumet edenlere muhalifiz hem de şimdiki resmî bir cemiyeti teşkil ediyoruz. Bütün müteferrik cemiyat-ı İslamiyye’yi tevhid etmek için yoksa fazla bir fırkayı çıkarmak değildir. Hâşâ ve kella…

Reddü’l-evhâm (31 Mart 1909) 

El cevab- Evvelen dünya için din fedâ edilmez. Biz vatanı din için severiz, dünyayı da yine din için severiz. “La-hayra… bila-din”. Saniyen madem ki meşrutiyette hâkimiyet millettedir; mevcudiyet-i milleti göstermek lazımdır. Milliyetimiz de yalnız İslamiyet’tir. Zirâ Arab, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkes ve Lâzların revâbıt ve milliyetleri İslamiyet’ten başka bir şey değildir. Nasıl ki az ihmal ile tevâif-i mülûk temelleri atılmakta ve on üç asır evvel ölmüş olan asabiyet-i cahiliyeyi ihyâ ile fitne ikaz olunmaktadır.

Lemeâni Hakikat ve İzâle-i Şübühat (12 nisan 1909)

Dinsiz daima istibdad altındadır. Çünkü Sani-i Âlem’e hakkıyla abd ve hizmetkâr olan başkasının istibdadına tezellüle tenezzül etmemek gerektir ve tahdid-i hürriyet insaniyet nokta-i nazarından zaruridir. Ama hürriyet-i mutlaka vahşet-i mutlakadır; belki hayvanlıktır. İnkıyad-ı vicdan ile ahkâm-ı şer’î ile tekayyüd hürriyette tekemmüldür, münafi değil.

Lemeâni Hakikat ve İzâle-i Şübühat (13 nisan 1909)

Vehm: Şeriat isteyenlere bazı müzebzeb olanlar mürteci diyorlar.

İrşad: Bizi de onlar dinsiz ve anarşist demeye mecbur ederler, bunlara deriz: Meşrutiyeti safsata ve hile ile muhafaza edemediniz belki muallak bıraktınız, bizim maksadımız meşrutiyeti şeriat kuvvetiyle muhafaza ve kökleştirmektir. Zerre kadar insafları olsa idi, onların o fevzavî mesleğinde olmayan her adama mürteci demezlerdi. Zira mesleklerinden irticaa kadar çok meratib ve menazil vardır. Londra’da olmayan elbette Çin’dedir, cerbezeli ve safsatalı olmayan elbette ebleh ve gabidir diyenlerin hezeyanları gibi hezeyan ediyor. Çünkü Londra ve Çin’de değil, fakat İstanbul ve Haremeyn’dedir. Cerbezeli olmayan ebleh değil belki sahib-i hikmettir. Anarşist ve Farmason olmayan mürteci değil belki şeriat-i garrâyı takib ediyor.

Lemeâni Hakikat ve İzâle-i Şübühat (15 nisan 1909)

Vehm: Sen Selanik’te İttihad ve Terakki ile ittifak etmiştin neden ayrıldın?

İrşad: Ben ayrılmadım onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim. Lakin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yoluna saptılar. Hamiyetlerinde şüphem yoktur. Fakat mukabillerinde garaz hissettiler. Onlar da tabii garaza ittiba ettiler…

Sadâ-yı Vicdan (20 nisan 1909)

İttihad-ı Muhammedî istila etti. Ve umumun hakkıdır. Tahsisi kabul etmez. Bu isim şıkkayı kabul etmez. O cevher-i azimin cüz’i bir tecellisiyle seyyâle-i berkıyye gibi bütün İslam’ı ihtizaza ve âlemi zelzeleye getirdi. Tabiat-i istidad-ı âlem şimdi tamamen tecellisine tahammül edemez. Tedric lazımdır. Şimdi bu cevher-i âlîyi mukaddes bir yere hıfzetmeliyiz. Bunun bir mukaddimesi olarak mahsus fırkalar hadim-i şeriat unvanını taşıyabilirler.

ZAMAN
<< Önceki Haber Bediüzzaman'ın kaleminden yıllar sonra ortaya çıkan gerçek! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER