Gizli Tanıklar hesap verecek mi?

Geçmişte hoşa gitmeyen yargı kararları karşısında Erdoğan iktidarının nasıl bir tutum takındığı ortada

SHABER3.COM

 Av. MEHMET TAHSİN - tr724.com

23 Yıldır Türkiye’de yaşayan ABD vatandaşı Rahip Andrew Brunson, 9 Aralık 2016’da ‘Gülen Cemaatine üyelik’ suçlamasıyla tutuklandıktan sonra geçtiğimiz Temmuz ayında ev hapsi ile cezaevinden çıkarıldı. İktidar yandaşı medyaya göre Hristiyan bir Kürt devleti kurmak için çalışan Brunson, aynı zamanda Gülen cemaati ile derin ilişkilere sahipti.


 
Brunson’un tutuklanması ABD-Türkiye ilişkilerinde derin bir kırılmaya yol açtı. Yapılan diplomatik görüşmelere rağmen Brunson’ın serbest bırakılmaması üzerine ABD Başkanı Trump’ın arka arkaya attığı twitler, ABD-Türkiye arasında gerginliğe neden oldu ve Türkiye ekonomisini sarstı. Üstüne Erdoğan’ın kendisine uzatılan her mikrofona kabadayı bir üslupla konuşması ve yandaş basının kışkırtıcı manşetleriyle gerginlik iyiden iyiye tırmandı. Erdoğan’ın ABD ürünlerine boykot çağrısı üzerine, taraftarları iPhone kırma ayinleri bile düzenlediler.



Geçen hafta Macaristan dönüşü uçakta konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cuma günü (12 Ekim) hakim karşısına çıkacak olan Rahip Brunson’la ilgili aynen şunları söyledi: “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olması sebebiyle, ben yargıya müdahale edecek konumda değilim. Ben bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıyım. Dolayısıyla yargı ne karar verirse, o karara uymak zorundayım…”

AL SANA YARGIYA MÜDAHALE

Halbuki geçmişte hoşa gitmeyen yargı kararları karşısında Erdoğan iktidarının nasıl bir tutum takındığı ortada. Örneğin 31 Mart 2017 günü gazetecileri serbest bırakan İstanbul 13 Ağır Ceza mahkemesinin bütün hakimlerinin görevlerinden el çektirilmesi, tahliye edilen gazetecilerin cezaevinden çıkamadan jet hızıyla tekrar tutuklanması, hukuk tarihinde bir kara leke olarak yerini aldı. Bırakın ilk derece mahkemelerini, hoşuna gitmeyen yüksek yargı kararlarına bile alenen, “tanımıyorum ve saygı duymuyorum” diyebilen birinden beklenmeyecek bir yaklaşımdı bu. Diğer yandan, medyada çıkan tahliye haberleri üzerine Adalet Bakanı’nı çağırıp ‘Ne yapıyorsunuz bu tahliye kararlarını veren hakimlere?’ diye sorduğu, Bakan’ın ‘yerlerini değiştiriyoruz efendim’ cevabını beğenmeyip ‘yetmez’ diye çıkıştığı Ankara’da dilden dile dolaşıyor.

Erdoğan’ın uçakta sarf ettiği sözleri duyar duymaz Brunson ailesinin valizleri hazırlamaya başladığından eminim. Zira aynı gün Amerikan medyasında ABD ile Türkiye’nin rahip Brunson’ın serbest kalması konusunda anlaştığı iddiaları da yer aldı. NBC News’in haberinde Brunson’ın bir sonraki mahkeme duruşmasında kendisine verilen bazı suçlamalar düşürüldükten sonra serbest bırakılacağı yazıldı.

Nitekim beklendiği gibi oldu. İktidar cenahından yapılan açıklamalarda “biz karışmayız, yargı ne karar verirse versin, saygı duyarız…” gibi önceki örneklerde görülmemiş bir tavır sergilendi. Yandaş basın ve troller derin bir sessizliğe gömüldü. Konuya ilişkin yapılan haber ve yorumlarda Casus Brunson’dan Papaz Brunson’a ve sonunda sadece Brunson’a dönüldü.

HER ŞEY SENARYO GİBİ

Ve beklenen gün geldi. 12 Ekim Cuma günü erken saatlerde evinden alınan Rahip Brunson İzmir Adliyesine getirildi. Her şey bir senaryo gibiydi. Gizli ve açık tanıklar, savcı, mahkeme heyeti, Brunson ve avukatı olmak üzere herkes rolünü iyi oynadı.

Duruşmada sanki her şey ayarlanmıştı. Önce verdikleri ifadelerle Brunson hakkındaki iddiaların temelini oluşturan gizli tanıklar, duruşmada ifadelerini geri çekti. Yine duruşmanın kilit isimlerinden Levent Kalkan, Brunson’un tutuklanmasına neden olan ifadeleriyle ilgili ‘ben böyle bir şey söylemedim’ dedi.

Bronson’un savunmasından sonra duruşma savcısı esas hakkındaki mütalaasını verdi. Rahip Brunson’ın örgüt üyesi olmaktan 10 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi ancak aynı zamanda adli kontrolün kaldırılmasını da talep ediverdi.

Mahkeme heyeti son olarak Brunson ve avukatına savunma için tekrar söz verdi ancak her ikisi de sonucu önceden bilirmişçesine ek savunma yapmadı. En az birkaç duruşma daha devam etmesi gereken mahkeme jet hızıyla sonuçlandı.

Ve mahkeme heyeti Rahip Brunson’a özgürlüğün kapılarını açan kararını açıkladı. Başta 35 yıl hapis cezası istenen Brunson’ın ‘örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım suçunu işlemek’ten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tahliyesine karar verdi.

Önceden bütün hazırlıklar yapılmış, Brunson için hazırlanan uçak Çiğli havaalanında hazır beklemekteydi. Rahip Brunson saatler 21:40’ı gösterirken İzmir’deki evinden ayrılarak havalimanına doğru yola çıktı. Kararın mürekkebi bile kurumadan Brunson’un uçağı havalandı ve her şey bitti gitti…

Şimdi şu soruları sormak lazım:

Madem bu adamın (iddianamede ve çarşaf çarşaf yandaş gazetelerde anlatıldığı gibi) ne casuslukla ne Gülen Cemaatiyle ne de PKK ile bir ilgisi yoktu, neden 2 yıl boyunca hapiste tutuldu?

Cuma günkü duruşmada ifadelerini geri çeken, biz böyle bir şey demedik diyen tanıklar yalan mı söyledi?

Yoksa onlara ifadelerini değiştirmeleri yönünde birileri baskı mı yaptı?

Aynı duruşmada esas hakkında mütalaasını sunan Cumhuriyet Savcısı yalan söyleyen tanıklar hakkında neden suç duyurusunda bulunmadı?

Yoksa tanıkların zaten yalan beyanda bulunmalarını soruşturma makamları mı istedi?

POLİS-SAVCI-TANIK ÜÇGENİNDE KURULAN KUMPASLAR

Bu dava son birkaç yıldır Türk yargısında yaşanan rezilliklerin ortaya saçıldığı bir sembol haline geldi. Birkaç yıldan beri Türkiye’nin her adliyesinde hemen her gün bu rezilliğin benzerleri yaşanıyor. Polis-savcı-tanık üçgeninde kurulan kumpaslarla masum insanların hayatları karartılıyor. Kimse de bunun hesabını sormuyor.

Halbuki bütün bunların bir karşılığı olmalı. Bu gizli tanıkların yalan beyanları üzerine bir adam 2 yıla yakın hapis yatmış. Bu rezilliğe katkıda bulunan herkes hesap vermeli. Hem de şimdi!

Önce son gün ifadelerini geri çeken gizli tanıkların kimliği açıklanmalı. Sonra tüm tanıklar hakkında Türk Ceza Kanunu 267’ye göre iftira suçunu işlemekten dava açılmalı.

Eğer tanıklar mahkemede dedikleri gibi soruşturma aşamasında bu ifadeleri vermedilerse, bu ifadeleri kayda alan polisler hakkında Görevi Kötüye Kullanmak (TCK-257), Resmi Evrakta Sahtecilik (TCK-204) ve Yargılamayı Etkilemek (TCK-288) suçlarından işlem yapılmalıdır. Ki bu olay bütün gizli-açık iftiracıların ve kumpasçıların hepsine ibret olsun.

SOSYAL MEDYADA BRUNSON OLAYI

Bu gelişmeler üzerine Trump’ın “Pastör Brunson’la ilgili çok çalıştık!” mesajı gecikmedi. Kimse de “Türk yargısı çalıştı çabaladı ve adalet tecelli etti. Sen bu konuda ne yaptın ki ey Trump!..” demedi, diyemedi. Zira herkes neyin ne olduğunu çok iyi biliyordu. O günden beri Saray’dan üst üste yapılan “Bu karar bağımsız Türk yargısının kararıdır” açıklamalarına kimse inanmıyor.

Geçmişte verilen bazı tahliye kararları karşısında aslan kesilen, “derhal bu hakimleri tutuklayın!..” diye HSK’ya emirler yağdıranların bu olayda kayıplara karışmış olması ayrıca dikkat çekti. Belli ki sahipleri tarafından önceden uyarılmış ve sessiz kalmaları istenmiş. Onların gücü ancak savunmasız masumlara, annelere ve bebeklere yeter çünkü!

31 Mart 2017’de 21 gazetecinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edilmesi üzerine sosyal medyayı ayağa kaldıran yandaşlar tahliye kararı veren hakimlerin tutuklanmasını istediler. Onların bu ricalarını kıramayan Adalet Bakanı Müsteşarı yine sosyal medyadan gereğinin yapılacağı müjdesini (!) verdi. Ve gereği yapıldı. 21 gazeteci tekrar tutuklandı. Aynı ekibin Brunson’un tahliyesi karşısında derin bir sessizliğe gömülmesi son derece ilginç.


<< Önceki Haber Gizli Tanıklar hesap verecek mi? Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER