[Fikret Kaplan ] Sevgi Köprüleri’nin İlk Temeli

Hizmet sevdalıları, günlük politika oyunlarını, kitlelerin aldatılıp iğfal edilmesini, iktidar ve menfaat mücadelelerini ve bu uğurda bütün gayrı meşruların meşru gösterilmesini asla kabul etmediler ve etmiyorlar.

SHABER3.COM


Fikret Kaplan


Ankara, İstanbul ve İzmir’den on kişilik bir işadamı grubu, gazeteci Halit Esendir’in rehberliğinde 10 Ocak 1990 günü İstanbul’dan yola çıkıp ertesi gün Trabzon’a ulaştı. İstikametleri Gürcistan ve Azerbaycan’dı. 11 Ocak 1990 günü ilk durakları Gürcistan’ın başkenti Batum’a ulaştılar.

Türkiye’den ilk defa bu şekilde bir grup insan, Türk Cumhuriyetleri’ne gidiyordu. Gruptaki kişilerden biri İstanbul’da bir film şirketinin sahibi olan Mehmet Tanrısever’di. Bu geziyi Tanrısever kamerasıyla, gazeteci Esendir fotoğraf makinesiyle kaydetti. Tanrısever ve Esendir, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye kadar gittiler. O sırada Azeriler ve Ermeniler arasında savaş hali vardı. Tanrısever, Azerilerin cephedeki görüntülerini kaydetti. Onların 18 Ocak günü Türkiye’ye dönmelerinden iki gün sonra Rus tankları Bakü’ye girdi. O gün onlarca Azeri hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. TRT’nin o akşam yayınlayıp bütün dünyaya duyurduğu Bakü görüntüleri Tanrısever’in kamerasına aitti.

Bakü’den dönen grubun gözlemlerini dinleyen Hocaefendi, üzüntüden hastalandı. 28 Ocak 1990 günü İzmir’de Şadırvan Camii’nde vaaza iğneyle çıktı. Azerbaycan’daki durumu anlatırken kürsüde baygınlık geçirdi. Bu manzara insanlar üzerinde inanılmaz bir etki bıraktı. Elinde imkanı olan herkes için Orta Asya artık ibadet coşkusuyla hizmet götürülmesi gereken bir yerdi. Peki Türk insanı bağımsızlıklarına yeni kavuşmuş bu kardeş ülkelerin mahrumiyet içindeki halklarına nasıl bir yardım götürebilirdi? 

Yine gazeteci Esendir’in rehberliğinde bu sefer 37 kişilik bir grup Özbekistan’a kadar gitmek üzere 28 Mayıs 1990 günü yola çıktı. Üç ton civarındaki kolilerde kitaplar, çocuklar için çeşitli hediyeler vardı. Sovyet rejiminin yeni çökmeye başladığı bu ülkelere giden kafile aslında büyük bir risk alıyordu. İşin ucunda Sovyet İstihbarat Örgütü KGB tarafından yakalanıp Sibirya’ya götürülme tehlikesi bile vardı. İşte bu tehlikeli yolculuk, birkaç ay sonra herkesi şaşırtan düzeyde meyvesini verecekti.

Orta Asya'nın Kurak Çöllerinde Hacı Kemal Erimez

“Eğitim, ille eğitim" diyen Hocaefendi’nin gözyaşlarını kendine enerji yapıp bu defa bilmediği, tanımadığı Orta Asya'ya koştu Hacı Kemal Erimez. Orta Asya'da henüz bir Türk okulu dahi yokken gidip oradaki devlet erkanıyla görüşerek okulların açılması için protokoller, anlaşmalar imzalayarak, bu büyük hizmetin ata yurdunda yeşermesine zemin hazırladı. Çoğu insan, bu beyaz sakallı ihtiyarın niçin Orta Asya steplerinde canhıraş koşturduğunu belki anlamadı. Fakat, o ne yaptığını biliyordu.
O kısa zamanda ata yurdunun "Hacı Ata”sı oldu. Tacikistan'daki iç savaşa aldırmaksızın mermilerin arasında korkmadan koşuşturdu ve Tacikistanlılara teknolojinin son harikalarıyla donatılmış altı tane modern okul açarak bütün finansını da karşıladı. 

Azerbaycan’a Açılan Dostluk Köprüsü

İstanbul’dan Orta Asya’ya giden kafileler, Anadolu insanının bu kardeş ülkelerin çocuklarını okutabileceği yönünde bir kanaate varmıştı. Bu ülkelere giden işadamları, 1991 Eylül ayında çoğunluğu Azeri olmak üzere 100’den fazla öğrenciyi okutmak için turist vizesiyle Türkiye’ye getirdiler. Ancak bu öğrencilerin uzun süreli turist vizesiyle Türkiye’de öğrenim görmeleri mümkün değildi. Bu öğrenciler için Moskova’daki Türk Büyükelçiliği’nden eğitim vizesi alınması gerekiyordu. Ne var ki bu vizelerin alınmasında sıkıntılar çıkıyordu. Azerbaycan’daki yetkililer, “Mademki Türkiye’ye öğrenci götüremiyorsunuz gelin burada okul açın” dediler. Orta Asya’daki Türk kolejlerinin macerası işte böyle başladı. Bina problemi yoktu. Çünkü bu ülkelerden geri çekilen Rusların boşalttığı boş okullar ve binalar vardı. Bunlar yeni kurulan Türk kolejlerine tahsis edildi. 
Aynı dönemde, Türkiye sınırındaki Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan Azeri halkı da sıkıntı içindeydi. Yiyecek kıtlığı vardı. İnsanlar ekmek bulmakta zorlanıyordu. Nahçıvan’ın lideri, Meclis Başkanı Haydar Aliyev’di ve Aliyev’in umudu Türkiye’ydi. Türkiye’ye yardım çağrısı yapıldı. Bu çağrıya yine Hocaefendi’nin çevresindeki insanlar cevap verdi. Nahçıvan’a ulaşacak yardımlar Erzurum’dan koordine edildi. Nahçıvan Başbakanı İbrahim Bican’la temasa geçildi. 

Samimi insanlar, sıkıntıdaki Nahçıvan halkına yardıma hazırdı. Iğdır ve Aralık belediyelerinin de desteğiyle Aras Nehri’nin dar bir bölgesinde bir servis köprüsü yapıldı. Bu köprünün açılışı Nahçıvanlı Azeriler için inanılmaz bir gündü. Açılışa on bin civarında Azeri gelmişti. Köprünün Nahçıvan tarafında kurdele kesildikten sonra, sıra Türkiye tarafının açılışına geldi. Hizmet gönüllüleri ve Nahçıvan lideri Haydar Aliyev en öndeydi, arkalarında köprüye hücum eden muazzam bir kalabalık vardı. Sınırdaki Türk askeri yetkililer böyle bir izdiham yaşanabileceğini öngördüğünden köprünün hemen başında tedbir almıştı. Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinden gelmiş bir askeri birlik, köprünün başında bir halka oluşturmuştu. Böylece Türkiye’ye izinsiz geçişler önlenmiş olacaktı. 

Haydar Aliyev, Türk toprağına ayak bastığında, askerlerin barikat kurduğunu görünce, askeri birliğin başındaki albaya şu sözleri söyledi: “Albay, şu gördüğün millet, Anadolu toprağını öpmeye geliyor. Elindeki silahı Ruslar bize 40 yıl doğrulttular, ama korkmadık. Sen silahını bize doğrultmuşsun ama merak etme, bir kişi bile burada kalmayacak. Şu gördüğün halk sadece gelip Türk toprağını öpecek ve hepsi geri gidecek.” Aliyev’in bu uyarısı üzerine albay, halkayı biraz genişletti. Azeriler coşkuyla Türk tarafına geçtiler. Belediyenin ve yöre halkının hazırladığı kumanyadan yediler. Ve gerçekten de hepsi geri döndü.

Yardımlar Nahçıvan’a Aras Nehri’nin en dar yerinde kurulan işte bu servis köprüsüyle ulaştı. Üç dört ay içinde bu şekilde Nahçıvan’a 100 kamyona yakın yardım ulaştı. Haydar Aliyev, birkaç yıl sonra Azerbaycan devlet başkanı olunca, o zor günlerde Türk halkından gelen yardım elini hiç unutmadı. Aliyev, Bakü’de Türk üniversitesi kurulurken, çok kıymetli 200 dönümlük bir araziyi göstererek, “Bu arazi üniversitenin olsun. Lazım olursa yine yer veririm” diyerek Kafkas Üniversitesi’nin yerini tahsis etti. Sonraları Azerbaycan’da sayıları onları çok aşan Türk liseleri ve bir üniversite oluştu.  
Azerbaycan o dönemde yönünü ne kadar Türkiye’ye çevirmişse, o düzeyde İran’a kapatmıştı. O yıllarda benzer okulların İran tarafından açılması gündeme gelince, ileri gelen Azeriler, “İran okullarıyla Azerbaycan bir molla cumhuriyeti olur” diyerek buna karşı çıkmıştı. 

Örnekleri Kendinden Bir Hareket 

1992 yıllından itibaren Boğaziçi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nden mezun olmuş çok iyi İngilizce bilen 70 civarında öğretmen adayı Orta Asya’da açılan okullarda öğretmenlik yapmaya talip oldular. Orta Asya’ya ilk giden bu öğretmenlerin bir kısmı Harvard gibi üniversitelerden burs da kazanmıştı. Ama, Harvard’da okumak yerine Orta Asya’daki bu zor ve çetin görevi tercih ediyorlardı. Hocaefendi, bu yiğitlerin hasbilikleri karşısında çok duygulandı ve bu fedakârlığı hiç unutmadı. Farklı zaman ve zeminlerde bu duygularını defaatle dile getirdi.
Bu fedakâr öğretmenlerin ve cömert Hizmet insanın himmetleriyle 1992 yılında Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde açılan Tük okullarının sayısı 25’i aşmıştı. 


Sevgi Okulları
Yurt dışındaki eğitim faaliyetleri, 1992 yılından sonra hız kazandı. Bu okullarda, bazı dersler, o ülke öğretmenleri tarafından veriliyordu. İngilizce, fen bilimleri, matematik, Türk dili ve edebiyatı ise, Türkiye'den gönderilen öğretmenler tarafından okutuluyordu. Sınıflar rehberlik ve eğitimin kalitesi açısından kalabalık tutulmuyordu. Fizik, kimya ve biyoloji laboratuvarları en yeni araç ve gereçlerle donatılmıştı. Her okulda, ayrıca bilgisayar sınıfları da mevcuttu.
Yurt dışında okul açmak fikri nasıl gelişti sorusuna Fethullah Gülen Hocaefendi, şu cevabı veriyor: “Sovyetler Birliği çözülünce, eğitim ihraç edilebilir diye düşündüm. Ben, kafatasçı, Turancı filan değilim. Fakat milletimin aşkı ile, sevgisi ile, çok ağlayanlardan biriyim. Ben Altayları, Türkmenistan'ı, Özbekistan'ı düşündükçe, bizden kopup gitmiş bir parça gibi içimde hissetmişim. Rusya'nın çözülmesini bir fırsat olarak gördüm...”
Okullar her gittiği ülkede sevildi, benimsendi ve ilgi gördü. Bu yakın ilgi hep çift taraflı oldu. Yani halk bu okullar ve öğretmenleri sevdi, devlet erkanı da bu okulların kendi ülkelerinin eğitim seviyesini yükselttiğini görerek destek oldular. Bu okulların ilk açıldığı yerlerden birisi de Rusya'nın başkenti Moskova'dır. Bu okulda okuyan öğrencilerin velileri, çocuklarının bu okullara gitmeye başladıktan sonra değiştiklerini; kendilerine karşı saygılı davrandıklarını, içki ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkları bıraktıklarını ifade etmişlerdir. 
Farklı ülkelerde açılan okullardaki öğretmenlerin tavır ve davranışları, okul içinde estirilen olumlu hava kısa sürede gönülleri fethetti ve bu hizmet meşalesi her tarafa hızla yayıldı. 

Devam edecek…
Gelecek bölüm: “Ben bu geziye sırf Türk okulları için çıkıyorum.” diyen Turgut Özal… ve onun, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev’e, “Bu okulların kefili benim. Bunlar gençlerinizi iyi yetiştirirler” deyip Hizmetleri bizzat desteklemesi…
<< Önceki Haber [Fikret Kaplan ] Sevgi Köprüleri’nin İlk Temeli Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER