'Erken seçim kararı iktidarın ayağına dolaşmış görünüyor'

Seçim yaklaşırken AKP hükümetlerinde 2007-2013 yılları arasında iki defa Kültür ve Turizm Bakanlığı yapmış olan Ertuğrul Günay son durumu değerlendirdi.

SHABER3.COM

İşte Euronews'teki o röportaj:

Euronews, Yalçın Ademoğlu: 9 Mayıs’taki köşe yazınızda “İşlerin iyi gittiği, halkın mutlu olduğu bir ortamda hiçbir iktidar, durduk yerde erken seçim kararı almaz. Almışsa, bu karar, gelecekle ilgili bir kaygının işaretidir.” dediniz. İktidarın yaşadığını belirttiğiniz bu kaygı kaynağını sizce nereden alıyor?

"ERKEN SEÇİM KARARI İKTİDARIN AYAĞINA DOLAŞMIŞ GİBİ GÖZÜKÜYOR"

-“Birkaç sorun var öncelikle ekonomi ilk defa bu kadar dar boğaz bir durum yaşıyor gibi gözüküyor. Halkın günlük yaşamına yansıdı. Devletin açıkladığı resmi rakamlarda da görülüyor. En bariz örneği de Dolar'daki, dövizdeki yükselişler. Bunun arkasının geleceği konusunda çok ciddi bir kaygı var. Konut sektörü şimdiye kadar ekonomiyi taşıyan bir sektör gibi gözüküyordu, bir tıkanmadan söz ediliyor. İkincisi dış politikada son beş-altı yıldan beri ciddi savrulmalar yaşanıyor. Suriye meselesi gerçekten kangrene döndü ve Türkiye burada işe başladığı müttefikleri karşısında neredeyse bir pozisyon alır duruma geldi. Bunun yansıması var. Bir üçüncüsü de 15 yıllık bir iktidar. Son 4 yıl içinde 6 seçim oldu. Millet yoruldu. Gerçekten bu yaz çok sıkıntılı geçebilir. Bu yaz kitle eylemleriyle belki protestolara dönebilir. Kaygıları vardı. İktidarın küçük ortağının yeni bir partisi kuruldu. Bu küçük ortağın tabanını büyük oranda aşındırıyor, onun seçime girmeyeceği varsayılıyordu. O yüzden 24 Haziran’da erken bir seçim kararı alındı. Beklersek önümüzdeki aylar daha sıkıntılı olabilir o yüzden seçime gidelim denildi ama bu erken seçim kararı da bir miktar iktidarın ayağına dolanmış gibi gözüküyor. Beklenen gelecek çok fazla umut vermiyor. Türkçedeki deyimle evdeki hesap çarşıya uymuyor gibi gözüküyor.”

-Sandıktan nasıl bir sonuç çıkmasını bekliyorsunuz?

"CHP İLK KEZ KENDİSİNDEN BEKLENENİN FAZLASINI YAPTI"

-Uzun zamandır iktidar ilk kez sonucu garanti olmayan bir seçime gidiyor. Ancak seçimin sonucunu iktidardan çok, muhalefetin yönetebilirlik görüntüsü ve inandırıcı bir yeni umut yaratıp yaratamayacağı belirleyecek demiştim. Dünden beri birkaç kamuoyu araştırmacısı da aynı şeyi söylüyor. İlk defa iktidar savunmada diyorlar. İlk defa kendini anlatma konusunda zorluk çekiyor diyorlar. Ben sayın Cumhurbaşkanı'nın konuşmalarını dikkatle dinliyorum. Gerçekten kendini bir tekrar var. Yeni bir proje yok. Yeni bir umut anlatılamıyor. Kredilerin yapılandırılması veya emeklilere ikramiye verilmesi dışında halkın dişine dokunur bir şey yok. Ciddi bir sıkıntı var iktidar cephesinde. Muhalefet cephesi ise bana göre biraz kendisinden beklenenden fazlasını yaptı. Bu ittifak yasası çıkarken AKP-MHP-BBP bir ittifak kurabilir ama karşı tarafta ciddi bir ittifak olamaz gibi görülüyordu. Fakat CHP ilk defa kendisinden beklenenden fazlasını yaptı. Bir oyun kurucu pozisyona geçti. İYİ Parti- SP- DP bir ittifak oluşturdu. Öbür tarafta halkın bir bilinci oluşmaya başladı. HDP barajı geçmezse AK Parti tek başına iktidarı elde eder diye. Tüm bunlara bakıldığında iktidarı zorladığı söylenebilir ama sandıktan ne çıkar bunu söylemek zor. Bence mesela sandıktan 'Hayır' çıkmıştı ama 'Evet' ilan edildi. Burada ne olabilir, onu çok göremiyorum. Çünkü devletin tüm mekanizmaları, medya ve birçok kanaat merkezi iktidar doğrultusunda görüş açıklıyor. O nedenle yeterince adil ve demokratik bir seçim yaşayacağımızı düşünmüyorum. Bu nedenle sonuç konusunda bir şey söylemeyi mümkün görmüyorum.”

-Bu karmaşık denklemde Halkların Demokratik Partisi de (HDP) kritik bir rol oynayacak gibi görünüyor. Partinin Eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş uzun bir süredir tutuklu. Fakat aynı zamanda önümüzdeki seçimde partisinin Cumhurbaşkanı adayı. Cumhur ittifakının karşısında yer alan Millet ittifakına dahil edilmediler. Bu durum seçimin kaderini nasıl etkiler?

"DEMİRTAŞ, KÜRT SİYASETİNİ ŞİDDET SARMALINDAN KURTARACAK SİYASETÇİ"

“Şimdi HDP ile ilgili 7 Haziran 2015’den bu yana önemli birtakım senaryolar gündeme geldi ve uygulanıyor ki bence hala uygulanıyor. 1 Kasım’a giderken bir yandan milliyetçi-muhafazakar iktidar bloku, bir yandan bence PKK, HDP’nin önünü kesecek birtakım eylemler, girişimler sergiledi. Birileri siyaseten yaptı bunu... Ötekiler birtakım provokasyonlarla yaptılar. Buna rağmen HDP 1 Kasım’da da barajı aşmayı başardı. Bu kez daha yaygın bir kamuoyu var. HDP’nin mutlaka barajı geçmesi gerekiyor. Selahattin Demirtaş’ın da bu yarıştan ezilmeden çıkması gerekiyor. Çünkü açıklıkla söylemek istiyorum. Demirtaş Kürt siyasetinin son yıllarda ürettiği en önemli ve en demokratik figür. Yani Kürt siyasetini şiddet sarmalından kurtaracak, Parlamentoya , demokrasi kurallarına ve hukuk devletine taşıyacak ve hukuk devleti ve demokrasi kuralları içinde eşit yurttaşlık konusunda mesafe alınması konusunda önemli işler yüklenecek bir siyaset adamı olarak gözüküyor. Şiddet yanlıları bundan hoşlanmıyor. İktidarın bundan hoşlanmadığı kadar şiddet yanlıları da hoşlanmıyor ama bu konuda demokrat kamuoyunda hem Demirtaş hem de HDP ile ilgili bu yarıştan ezilmeden çıkmaları konusunda bir kanaat oluştu. Bu kanaat sanıyorum hem Demirtaş hem HDP’nin aldığı sonucu hem de seçimin demokratik boyutunu etkileyecek. Bu konuda olumlu bir gelişme olacağını umuyorum.

-Hapishaneden çıkması konusunda mı olumlu bir gelişme bekliyorsunuz?

"DEMİRTAŞ SERBEST BIRAKILIRSA SEÇİM NİSPETEN DEMOKRATİKLEŞİR"

-“Hapishaneden çıkması gerektiğini söyleyen ilk kişilerden biri de benim. Daha adaylar açıklanırken bu adaylardan biri hapishanede ve tahliye edilmesi gerekir dedim. Sayın Demirtaş hükümlü değil, çok ciddi bir biçimde Türkiye kamuoyunun bilmediği nedenlerle yargılanıyor. Hakkında bir takım iddialar var. İşte terör örgütünü destekledi gibi ama Demirtaş’ı tanıyanlar onun terörü desteklemeyeceğini bilirler. Her tarafa çekilebilecek herkesin bir takım siyasi söylemleri vardır. Onun ötesinde, hakkında ciddi bir iddia olduğunu sanmıyorum. Fakat bir anlamda siyaseten rehin gibi tutuklu. Mademki geçen seçimde cumhurbaşkanı adayıydı ve ciddi bir oy aldı, partisi parlamentoda.. İnsanların tutukluluğu hukukta bir tedbirdir, ceza değildir. İnsanlara bu yarışa özgürce katılması konusunda bir fırsat tanınabilir. Siyaset bunu geç de olsa dillendirmeye başladı. CHP ve SP söyledi zannediyorum ötekiler de söyleyecektir. Yargının da bunu görmesi ve bu fırsatı ve bu altı adaydan birisi olan sayın Demirtaş’a vermesi gerekir. Verirse Türkiyede'ki seçimler hiçbir zaman adil olmadı şimdi de hiç adil değil belki ama nispeten demokratik bir görüntü taşıyacak. Yani en azından bütün adaylar sahaya halkın önüne çıkmış olacak. Bunlardan bir tanesi tutuklu ötekiler sahada dolaşıyor olursa ne olursa olsun seçimin adaletine hem demokratik niteliğine çok büyük gölge düşecek.”

-CHP aday olarak Muharrem İnce'yi gösterdi. Sizce İnce doğru bir aday mı?

-“Partilerin adayları hakkında doğru ya da yanlış hükmü vermek bana düşmez . Her parti elbette kendisi için doğrusunu seçti. Ben bağımsız bir siyaset insanı olarak tüm arkadaşlarımıza başarılar diliyorum. Bu seçim yarışının iki hedefi var. Birincisi ikinci tura götürebilmek. İkinci tura götürebilirlerse de ikinci turda toplumun farklı kesimlerinden destek alabilmek. Her adayla ilgili olumlu ya da olumsuz şeyler söylenebilir. Ama galiba tüm partiler bunu muhakeme ettiler. Yarışa çıktılar. Hepsine başarılar diliyor, sayın Demirtaş’a da özgürlük diliyorum. Bu yarışa onun da diğerleri gibi kürsülere çıkarak katılması gerekir.”

-Peki Sizce ikinci tur mümkün mü?

"BU SEÇİMDE İKTİDARIN KAZANMASI KOLAY GÖRÜNMÜYOR"

-“Sayın Erdoğan’ın çevresinde galiba mümkün değil gibi konuşuluyor. Benim duyumlarıma göre birinci turda bu iş biter diye konuşuluyor. Ama ben çok kolay görmüyorum bu kez. Geçen seferki seçimi çok iyi hatırlıyorum. Geçen sefer partiler çıkardıkları adaya sahip çıkmadılar. Sözüm ona ortak aday önerdiler ama ikisi de adaylarına yeteri kadar sahip çıkmadı ve çok ciddi şekilde katılım düşüklüğü oldu. Çoğu insan her iki adayı da beğenmediği için bir de sayın Erdoğan Çankaya’ya çıksın cumhurbaşkanı olarak onun siyasete artık fazla etkisi olmaz sembolik konuma gelir, iyi niyetiyle gelmeyen ve oy vermeyenler var. Böyle bir yanılsamadan düşük katılımla yüzde 52 çıktı. Bu kez katılım yüksek olacak 6 tane aday var. Her farklı siyasal çevrenin adayları var ben bu adayı beğenmiyorum diyenin bir başka adaya oy verme imkanı var. O yüzden ikinci tur olabilir. Eğer ikinci tur olmazsa burada da muhalefetin yola çıkarken galiba bazı eksiklikleri vardır ya da iktidarın bir takım bilmediğimiz güçleri vardır diye hepimiz kendimizi test edeceğiz.”

-Türkiye’de bu seçimlerin ardından cumhurbaşkanı, sembolik görevinden arınıp siyasi arenada aktif bir aktör haline gelecek. Sizce bu değişimin halihazırdaki rejime ne gibi etkileri olacak? 24 Haziran’dan sonra Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor ?

"TÜRKİYE KURTARICISINDAN KURTULAMAMA SORUNU İLE KARŞI KARŞIYA"

-“Şimdi önümüzde iki türlü senaryo var. 24 Haziran’da sayın Erdoğan ilk veya ikinci turda seçimi kazanırsa o zaman 16 Nisan değişikliklerinde öngörülen tüm hükümler, yani parlamentonun yetkilerini büyük ölçüde sınırlayan, hükümeti bir tüzel kişilik olarak tümüyle ortadan kaldıran, yani cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi deniliyor. Ama aslında bu değişkliklerde hükümet yok. Yargıyı büyük ölçüde tek kişinin belirlediği kuvvetler birliği diye ifade edebileceğimiz Fransa’daki yarı başkanlık ve Amerika'daki başkanlık sistemlerinden çok farklı olarak biraz Asya modellerine benzer bir yönetime geçilecek. Bu ne kadar taşınabilir, taşınabilir mi bana zor gözüküyor. Çünkü geçen 16 Nisan’dan bu yana son bir yıl içinde toplumu bütünleşmeyen, toplumu particilik adı altında çok bölen bir yapı olduğu gözüktü. Bu ilk senaryo Türkiye için sıkıntılı, sonucu belli olmayan bir yol. İkincisi de bu model kabul edilmez ve bir başka aday seçilirse bence onun temel vaadi şimdiye kadar yeterince duyamadım ama, temel vaadi 16 Nisan değişikliklerinden vazgeçmek Türkiye'yi tekrar kuvvetler ayrılığı parlamenter demokrasi ama parti içi demokrasiyle güçlendirilmiş parlamenter demokrasi rejimi. Yani bizim sistemimizde parti içi demokrasi olmadığı için parlamenter demokrasi yeteri kadar kuvvetler ayrılığı üretmiyor. Yürütme ile yasamayı birbirine çok bağlı hale getiriyor. Bunu değiştirecek yani hem parti içi demokrasi hem o yoldan parlamenter demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları konusunda Türkiye’nin yeni bir noktaya dönmesi gerekiyor. Bu yeni seçilecek cumhurbaşkanının kısa vadede bir yılı doldurmadan yeni bir yasa değişikliği ile bu yetkilerin ait olduğu kurumlara devri, meclise, hükümete ve yargıya devri gündeme gelmeli. Eğer yeni seçilen biri ben yetkilerimi sayın Erdoğan gibi kullanmam çok güzel kullanırım der ve bu yetkileri kullanmaya kalkarsa Türkiye bu kez kurtarıcısından kurtulma sorunu ile karşı karşıya kalabilir. Böyle bir ihtimal var mı? Şimdilik kimse bunu haklı kılacak bir söylem içerisinde değil ama bunu tamamen ortadan kaldıracak bir netlik de henüz ifade edilmiş değil. Ben tüm parti ve adayların bunu açıklıkla deklare etmesini çok önemli görüyorum. Yani ben seçilirsem 16 Nisan yetkilerini en kısa süre içerisinde anayasadaki ait olduğu kurumlara bunların uyumlu çalışması koşuluyla kendimi sembolik bir konuma çekerek Türkiye’yi kesinlikle kuvvetler ayrılığı üzerine parlamenter demokratik çoğulcu bir sisteme geçişinin yollarını açacağım demelerini. Türkiye’nin 70 yıldan beri yapamadığı, içselleştiremediği bir kavram da bu çoğulculuk. Ben şahsen bunu söyleyen ve beni buna inandıran adaya oy vereceğim. Dikkatle dinliyorum henüz yeteri kadar ikna olmuş değilim.”

-2002’de iktidara gelen AK Parti ile bugünkü Ak Parti arasında nasıl bir fark var?

"BU SEÇİMDE MUTSUZLAR İÇİN YENİ ÇIKIŞ YOLLARI VAR"

-“İsim benzerliği var. Onun dışında çok ciddi bir benzerlik bulma konusunda ben zorlanıyorum. Ben Adalet ve Kalkınma Partisi’ne 27 Nisan e-muhtırasından sonra katıldım. Beni sanki o tarihte CHP’nin milletvekiliyken AK Parti’ye katıldım sanıyorlar. Ben CHP’den ihraç edilmiştim ve 10 yıl boyunca hiç bir önemli görevim yoktu. 25 yıl boyunca da milletvekilliğim yoktu. Ama bağımsız bir siyaset adamı olarak o konjonktürde, 2007’de AK Parti’nin daha Avrupa Birliği’ne yakın, daha çoğulcu ve bu kültür ve siyasi yapısını savunuyor görüntüsü vardı. 27 Nisan 2007’de bir askeri muhtıra verildi. Ondan önce birtakım provokasyonlar oldu. AB müktesebatına uygun birçok yasal düzenleme yapılıp savunuluyordu. Yoksullukla, yolsuzlukla, yasaklarla mücadele gibi bir söylemi vardı ve hakkını yemeyelim bu yönde de uygun adımlar atıldı. Ben, Kültür ve Turizm Bakanı olarak Nazım Hikmet’in yurttaşlığını o sayede iade edebildim. Ya da Madımak'tan kebapçıyı o sayede çıkarabildim. AK Parti o söylemleri desteklemese ben de bu eylemleri yapamazdım. 2011’de üçüncü seçimi kazanmanın bir kibiri oluştu. Bu uzun süreli iktidarların yaşadığı bir tuzaktır ona düştü. Bir süre sonra bütün iktidarların etrafını saran zenginleşme hırsı tatmin olmayan çevreler vardır. Onlar tarafından kuşatıldı. AB’den dışlanması ardından Arap Baharı gibi talihsizlikler yaşandı ve sayın Erdoğan kendisi ile ilgili Gezi Olayları sonrasında bir kaygı hissetti sanıyorum. Başka bir çizgiye sürüklendi ve o çoğulcu demokratik AB yanlısı söylemden bugün daha otoriter söyleme, yani kuvvetler birliği sistemine doğru dönüldü. Ben AK Parti içerisinde çok insanın bundan mutlu olmadığını hissediyorum ve görüyorum. Şimdiye kadar mutlu olmayan insanların önüne kolay çıkış yolu konulmamıştı. Bu seçimde yeni, farklı birtakım mecralar açıldı. Bakalım yurttaşlarımız geçmişe dönük muhasebeyi ne ölçüde yapacaklar ve 15 yıllık iktidara ne kadar fren yapacaklar göreceğiz. Tabi bir de 15 yıllık bir iktidarın sıradan bir partiden daha aşırı ve merkezileşmiş güçlere de sahip olduğunu unutmamak gerekiyor.”

Euronews
ÖNE ÇIKAN HABERLER