Erdoğan’ın YİMPAŞ mağdurlarına attığı fırçanın anlattığı gerçek

Kırılıyoruz, kimi zaman da küsüyoruz. Ancak zaman gösterdi ki, bu duyarsızlık bize yapılan haksızlıklara özgü değil.

Erdoğan’ın YİMPAŞ mağdurlarına attığı fırça

SAMANYOLUHABER.COM- ANALİZ

Hizmet Hareketi gönüllüleri olarak 2013 yılından bu yana yoğun bir ötekileştirme ve linç kampanyasına maruz kalıyoruz. Linç kampanyası, 15 Temmuz sonrasında sosyal soykırım boyutlarına ulaştı maalesef. Bizi asıl üzen, uğradığımız zulümler değil, insanların bu zulümler karşısındaki duyarsızlığı oluyor. 

Kırılıyoruz, kimi zaman da küsüyoruz.  Ancak zaman gösterdi ki, bu duyarsızlık bize yapılan haksızlıklara özgü değil. 

Erdoğan’ın yıllar önce Almanya’ya yaptığı bir konuşma esnasında, dertlerini anlatmaya çalışan YİMPAŞ mağdurlarına attığı fırça ve salondaki gurbetçilerden aldığı ıslıklı alkışlı yoğun destek, bahsettiğim bu hakikati ayan beyan ortaya koyuyor.

Erdoğan’ın YİMPAŞ mağdurlarına attığı fırça ve salondakilerin tepkilerini yansıtan videoya, dün sosyal medyada rastladım. Daha önce de izlemiştim galiba ancak bahsettiğim bu nazarla bakmamıştım. YİMPAŞ mağdurları kendilerini Erdoğan’a yakın hissedip dertlerini anlatmaya çalışıyor, yardım istiyor. 

Mağdur gurbetçi, “Yanlış anlamayın, memleketimiz için canımızı tekrar vermeye hazırız” diyor. Salondakiler önce gurbetçi vatandaşın bu sözlerini alkışlıyor. Muhtemelen salondakilerin çoğu aynı durumda. Yani ya YİMPAŞ’a ya KOMBASSAN’a ya da diğer “İslami” holdinglere para kaptıran insanlar.

Erdoğan ise mağdurların dertlerini anlatmalarına çok sinirleniyor ve fırça üstüne fırça atıyor, yalan söylemekle suçluyor. Erdoğan şunları söylüyor konuşmasında mağdur gurbetçiye: “Bakın bir defa kullandığınız rakamlar tutarsız. Bir milyon kişi para verdi diyorsun. Bir milyon kişi bu parayı verirken hangi evrak karşılığında bu parayı verdi? Benim arkadaşım olarak herkes dolaşabilir, herkes gider sağda solda para isteyebilir. Sen bana mı açtın da sordun? Sordun mu bana? Laf mı seninki ya! Çok ayıp, çirkin! Ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak buraya geliyorum, sen kalkıp bu toplantıyı provoke ediyorsun. Olmaz böyle şey!”

Erdoğan’ın konuşması sırasında salonda yine alkış tufanı kopuyor. Üstelik ıslıklar eşliğinde alkışlıyorlar. Erdoğan da onlardan aldığı cesaretle coşuyor, azarlıyor, yalancılıkla ve provokasyon yapmakla suçluyor, çok sert bir şekilde azarlıyor mağdurları. Azarladığı kişi, yanında muhtemelen başörtülü eşiyle derdini anlatmaya çalışan bir gurbetçi. Güçlü olasılıkla onlar da Erdoğan’ın seçmeni. 

Ancak o an bu durumun Erdoğan için hiçbir anlamı yok. Alkışlamak yerine derdini anlatmaya kalkarsan, hele ki bu derdin, bir ucundan ona temas ediyorsa, Erdoğan küplere biniyor, esiyor gürlüyor. Mavi Marmara için de “Giderken bana mı sordunuz” diye fırçalamıştı geminin yolcularını ve o kampanyayı organize eden İHH’cıları. Yine hiçbiri tek kelime ile de olsa cevap verememişti. Bir daha “Mavi Marmara şehitlerimiz” diyemediler, davanın kapatılmasına da göz yummak zorunda kaldılar.

Mavi Marmara konusunda haklı olduklarında ısrar etselerdi ve davanın kapatılmasına güçlü bir şekilde karşı çıksalardı, İHH’cıların da ne “İsrail ajanlığı” kalırdı ne de “teröristliği.” Onlar da bunun çok net farkında.

Erdoğan, Kuran’la alay eden Egemen Bağış’ı büyükelçi yaptı, yine ses çıkaramadılar. Paraları sıfırladı, yine ses çıkaramadılar. 15 Temmuz’u kurguladı, tek soru soramadılar. O kadar çok ki misali, anlatmaya kitaplar yetmez.

Söz konusu hazin hususları, AKP’lileri levm etmek için, tahkir etmek için yazmıyorum. Sadece AKP’li suskunlara has bir durum da değil bu. Sinan Ateş suikastı sonrası suskunluk ortada. Aynı şekilde, Necip Hablemitoğlu suikastına dair gelişmelerde de benzer durum yaşanıyor. Deprem sonrasında hayatını kaybeden ve yuvaları yıkılan vatandaşların mağduriyetlerine olan duyarsızlık, hala gözlerimizin önünde yaşanıyor. 

Hemen her insanda az ya da çok var olan nefsi bir durum zaaf bu. Kitle psikolojisi baskın çıkıyor, diller tutuluyor. Hakkaniyet konusunda ne kadar hassassa insanoğlu, haksızlıklara da o nispette duyarlı oluyor. 

Yaklaşık 10 yıldır yaşadığımız zulümlere dair gözlemlediğimiz duyarsızlığı, bize has bir durum olarak görmemek gerektiğini ifade etmek için yazıyorum bunları. Bize has olduğunu zannedip kırgınlık, küskünlük ve nefret seylaplarına kapılmayalım diye yazıyorum. Böyle durumlarda küsülmez, bilakis ilgili kişiye elden geldiğince yardım edilir.

Nitekim Hizmet gönüllüleri, deprem sonrasında kırgınlıklarını ve de kendi ihtiyaç sahibi olmaklıklarını bir kenara bırakıp, var güçleriyle mağdur insanlarımızın yardımına koştular. Kampanyalar, kermesler düzenlediler. 

KHK’yla ihraç edilen astsubaylar Mazlum Hattuza, Ersin Güleç ve Serkan Yılmazoğlu’nun arama kurtarma çalışmalarında gösterdikleri kahramanlığı ve kurtardıkları canları unutmak mümkün mü?

Maalesef, insanoğlunda hepimizde nefis var ve o nefis bizleri kimi zaman umarsızlığa, duyarsızlığa itebiliyor. Abdullah Aymaz abinin de ifade ettiği üzere, insanımız hakikat ortaya çıktığında yine o kadim vefa hasletini ortaya koyacaktır. 

Türkiye bizim ülkemiz, insanı bizim insanımız. Ve Muhterem Hocamızın buyurduğu üzere, her daim var gücümüzle, varımızla yoğumuzla insanımızın yanında olmaya devam edeceğiz inşaallah.    
   

<< Önceki Haber Erdoğan’ın YİMPAŞ mağdurlarına attığı fırçanın... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER