Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı, "Faiz oranlarının düşük olmasını isteyenler var; kredi alanlar. Yüksek olmasını isteyenler var; bunlar tasarruf edenler. 'TL'nin değeri yüksek olsun' diyenler var; ithalatçılar tarafı. 'TL'nin değeri düşük olsun' diyenler var; ihracatçılar. Dolayısıyla her Türk vatandaşının lobi yapma, kulis yapma hakkı var. Hem faiz oranları hem de kur seviyesi için, herkes istediği yönde kulis yapabilir. Siyasetçiler için de aynı şey geçerli" dedi.
Financial Times Türkiye Zirvesi'nde "Büyüme için Yeni Fırsatlar" konulu panelde konuşan Başçı, Türkiye'de ekonomi tarafında bir konsensus olduğunu ve herkesin problemler ve bu problemlerin çözümünün ne olduğu konusunda mutabık olduğunu söyledi.
Problemlerin çözümüne yönelik de bir ilerleme söz konusu olduğunu aktaran Başçı, şunları kaydetti:
"Türkiye'de son 10 yılda iyi bir büyüme trendi oldu. 2012 yılı itibariyle Türkiye'nin kişi başına milli gelirinin GSYH'ya oranını Avrupa'daki oran ile kıyasladığımızda yüzde 20'den yüzde 32'ye çıkmış durumda. Bu geçen yıl daha da arttı. Burada Avrupa'ya bir yakınsama söz konusu. Bu trend gelecekte devam edecek mi? Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; evet devem edecektir. Bir 10 yıl sonrası için öngörüde bulunmak oldukça zor ama Avrupa ile bu yakınsama devam edecek."
Kadınların işgücüne katılım oranının arttığını kaydeden Başçı, her yıl yüzdelik rakam olarak kadınların işgücüne katılım oranının bir rakam yukarı çıktığını ve kadınların iş gücüne katılım oranının yüzde 25'ten yüzde 31'e yükseldiğini söyledi.
Kadınların işgücüne katılımındaki bu artışın eğitim sayesinde gerçekleştiğini ifade eden Başçı, üniversite mezunlarına bakıldığında kadınlar arasında işgücüne katılımın yüzde 70 civarında olduğunu ve eğitim seviyesi arttıkça kadınların işgücüne katılımının da arttığını aktardı.
Başçı, Türkiye'nin demografik bir fırsat penceresine sahip olduğunu ve bunun da artı getirisi olacağını kaydederek, "Türkiye'nin işgücü arzı bazlı bir büyümesi söz konusu olacaktır. Buna fiziksel anlamda sermaye oluşumunu da ekleyebiliriz. Teknolojik iyileşme, inovasyon gibi faktörleri de ekleyebiliriz. Özellikle önümüzdeki 10 yıl için Türkiye'nin önemli bir büyüme potansiyeli var" dedi.
Merkez Bankası olarak finansal istikrara katkıda bulunduklarını ve Banka olarak sadece fiyat istikrarından sorumlu olduklarını hatırlatan Başçı, Türkiye'nin bir 35 yıl kadar oldukça volatil bir enflasyon yaşadığını ve bunun Türkiye'ye çok büyük maliyeti olduğunu belirtti.
"Türkiye'de yeni fenomen çok düşük faiz oranı"
Enflasyonun Türkiye'nin önünde büyüme açısından bir engel olduğunu Merkez Bankası olarak enflasyonu tek hanelere indirerek bunu ortadan kaldırmaya çalıştıklarını dile getiren Başçı, şunları söyledi:
"Enflasyonda tek hanelerin yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Daha da indirmek istiyoruz. Finansal istikrar içinde bunu yapmamız lazım. Daha dengeli daha dayanıklı bir büyüme için bunu yapmak istiyoruz. Finansal istikrardan sorumlu olan kurumlardan biri Merkez Bankası. Burada ihtiyati politikalar oldukça sıkı. Bankacıların, bankacılık sektöründe yüksek sermaye yeterliliği olduğunu söylemeleri güzel. Bankacılar yüksek sermaye yeterliliğinden şikayet ederler. Ama Türkiye'de bu bankacılık sektörünün bir gücü olarak görülüyor. Çünkü geçmişte bundan çok çektik. 2001 ve 1994 yılında mali krizler yaşadık. Bunlar Türkiye kaynaklı krizlerdi ve bedelleri yüksek oldu. Bunların önlenmesi açısından sağlıklı ve iyi sermayelendirilmiş bir bankacılık sektörü olabilmesi, fiyatta istikrar ve finansal istikrar dedik. Merkez Bankası olarak katkılarımız bunlar."
Türkiye'de iç tasarruf oranlarının milli gelire oranının geçen yıl yüzde 12 düzeyinde olduğunu aktaran Başçı, buna karşılık fiziksel sermaye yatırımlarının yüzde 19-20 civarında gerçekleştiğini ve aradaki farkın dış finansman ile sağlandığını söyledi.
Başçı, yüzde 5'lik bir büyüme gerçekleştirmek için daha fazla fiziksel yatırıma ihtiyaç olduğunu kaydederek, "Bunu nasıl yapacaksanız? Mutlaka iç tasarrufların artırılması lazım. Yapısal reformların hangisi olursa olsun bu temel bir öğe. En önemli desteklenmesi gereken konu iç tasarrufların artırılması" dedi.
Türkiye'de çok yeni yeni bir fenomen olduğunu aktaran Başçı, şunları söyledi:
"Çok çok düşük faiz oranı fenomeni. Bu Türkiye için olağan dışı. Reel faizlerin çift haneli olmasına alışığız. Türkiye'de 35 yıl boyunca reel faiz oranlarının yüzde 15-20'lerde gezindiğini biz biliyoruz. Bunu tek hanelere indirdik. Kendimizde gözlerimize inanamadık. Nasıl oldu da Türkiye'de reel faiz oranları tek hane oldu? diye. Sonra farklı bir şey oldu. Lehman&Brother's krizinden sonra küresel olarak faiz oranları düştü. Sıfırın da altına indi. Kısa vadeli faiz oranları Avrupa'da, ABD'de ve Japonya'da. Uzun vadeli faiz oranları bile sıfırlarda ya da negatif düzeydeydi. Bunun Türkiye üzerinde bir etkisi oldu. Sermaye akışı tedbirleri uygulamazsanız o zaman global ortama adapte olmanız lazım. Peki iç tasarrufları ne yapacaksınız? O da çok düşük ise o zaman krediler artıyor. Geriye tek alternatif kalıyor. Bankacılık sektöründe tedbirler almak. Kredinin gelire oranı, kredinin varlıklara oranı gibi rasyolar üzerinde tedbirler almaktan başka çare kalmıyor."
"Herkes istediği yönde kulis yapabilir"
"Faiz lobisi" ile ilgili bir soru üzerine Başçı şu cevabı verdi:
"Türkiye'de kısa vadeli reel faiz oranları da uzun vadeli reel faiz oranları da pozitif düzeyde. Türkiye'nin karşılaştığı zorluklar anlamında düşük faiz oranları ve düşük tasarruf oranları. Siyasi konularla ilgili hep dikkatli olmaya çalışırım. Faiz oranlarının düşük olmasını isteyenler var; kredi alanlar. Yüksek olmasını isteyenler var; bunlar tasarruf edenler. 'TL'nin değeri yüksek olsun' diyenler var; ithalatçılar tarafı. 'TL'nin değeri düşük olsun' diyenler var; ihracatçılar. Dolayısıyla her Türk vatandaşının lobi yapma, kulis yapma hakkı var. Hem faiz oranları hem de kur seviyesi için, herkes istediği yönde kulis yapabilir. Siyasetçiler için de aynı şey geçerli. Ne var ki Merkez Bankası kısa vadeli faizi bir enstrüman olarak görüp riski azaltmaya çalıştığı sürece, fiyat istikrarını sağlamaya çalışırsa o zaman doğru kurumsal yapıyı kurmuş oluyorsunuz."
Katılımcıların sorularını yanıtlayan Başçı, "ABD ile AB arasında görüşmeleri devam eden Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmasının Türkiye'ye etkisi ne olacaktır?" şeklindeki soruya şöyle cevap verdi:
"Bu durum doğrudan Merkez Bankası'nın ilgi alanına girmiyor ama dolaylı olarak ilgileniyoruz. Bankamız personeli olan üç araştırmacı bununla ilgili ekonomi notu hazırladı. Kantitatif etkilerine baktılar. Müzakerelere bakarak iki ayrı senaryo hazırladık. İlki ABD ile AB arasında TTIP anlaşması yapılıp Türkiye'nin dışarda kalması ve ikincisi de Türkiye'nin de bunun parçası olması... Tarifelerin ortadan kaldırılmasının ihmal edilebilir bir etkisi var ve bu sıfıra yakın. Ama tarife dışı engellerin ortadan kaldırılmasının hem AB için hem de ABD için çok önemli pozitif etkisi olur. Türkiye de bu gruba katılır ve resmin içinde olursa o zaman Türkiye için de ABD ve AB için de pozitif etkisi olacaktır. Hem ticaretin artması hem de büyüme açısından kazan-kazan etkisi olacaktır."