Dolar ve Euro'nun gidişatı ne olur, şimdi almalı mı satmalı mı?

''Erdoğan’ın bağımsızlığı kâğıt üzerinde kalmış TCMB’ye şu talimatı vermesi kâfi: “Ben faize karşıyım. Bundan böyle faiz yüzde 0 olacak.” Böylece kabak tadı veren ‘cambaza bak oyunu’na da son verilir.''

SHABER3.COM

Semih Ardıç /Tr724

Mezarlıktan ıslık çalarak geçen Borsacılar inanmak istemeyebilir. Mamafih Avrupa Merkez Bankası (ECB) para musluğunu kısmak için ilk adımı attı. ECB, bankaların elindeki tahvillerden yaptığı alım tutarını Ocak 2018’den itibaren 30 milyar Euro azaltacak. Böylece hal-i hazırdaki 60 milyar Euro nakit desteği aylık 30 milyar Euro’ya inecek. 2008 krizinden bu yana bankalara verilen desteklerin tutarı 2 trilyon Euro (2,4 trilyon dolar) olmuştu. Bu paraların tamamı geri alınıncaya dek kemer sıkmaya devam edilecek.

İlk bakışta bankalarla ECB arasındaki rutin bir işlem gibi duran bu karar, ABD Merkez Bankası’nın (FED) Mayıs 2013’te ilan ettiği vanayı kısma takviminin devamı niteliğindedir. ‘Bol ve ucuz dolar dönemi bitecek’ beyanına okyanus ötesinden sonra dünyanın en büyük ikinci merkez bankası da dahil oluyor. Dolayısıyla döviz açığı had safhadaki Türkiye ikinci bir endişe kaynağı ile karşı karşıya geldi.

FED’E KULAK ASMAYINCA NE OLDU?

Hafızalarımızı tazeleyelim… FED piyasaya ödünç verdiği paraları safha safha geri almaya başladığı Mayıs 2013’te 1 ABD Doları 1,85 Türk Lirası ediyordu. 2008 krizinin yaralarını sarmak için bankalara nakit takviyesi yapılması Türkiye adına tarihî bir fırsattı. O dönemde kalıcı yatırım çekilebilse kıtlık mevsimi o yatırımlardan elde edilen ihracat gelirleriyle daha kolay geçebilirdi.

Böyle yapmak yerine gelen paralar gayrimenkul gibi tek atımlık baruta harcandı. Dünyada iklim değişmeye başladığı 2013’ten beri Türkiye yolsuzluk ve rüşvet çukurunda debeleniyor. Yolsuzluğa bulaşanların Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan tarafından bizzat himaye edilmesi hukuk devletinin de sonunu getirdi. Hudutlarımızın ötesinde ABD’ye başlayan sermaye (sıcak para) göçünden kendimizi müstağni tutarak ikinci büyük hatayı işledik.

DOLAR 1,85 TL’DEN 3,80 TL’YE GELDİ

Malî risklere siyasî ve jeo-siyasî riskler de ilave edilince TL için kâbus dolu günlerin sonu gelmez oldu. Ucuz ve bol döviz kaynaklarının birer birer kuruması TL’yi mum gibi eritti. 26 Ekim 2017 itibarıyla doların fiyatı 3,83 TL’ye yükseldi. Bir başka ifadeyle dolar 4,5 senede TL’ye mukabil yüzde 100’den daha fazla kıymetli hale geldi.

Nasıl izah edeceğiz bu erozyonu? Gayrimenkulden millî gelir (GSYH) kadar hemen her kalemde geriye gittik. Ezcümle fakirleştik. Dış borcumuz aynı kalsa bile ödeyeceğimiz TL tutarı katlandı. Son dört senelik kur artışı dış borcun TL karşılığını en az 800 milyar lira artırdı. İşte ekonomi bugün bu yükün altından kalkamıyor.

AKP’YE GÖRE 2017’DE DOLAR 2,44 TL OLACAKTI

Hükûmetin 2013’te hazırladığı Orta Vadeli Program’da (OVP) 2017’de dolar/TL’nin 2,44 TL olacağı tahmin edilmişti. O günlerde FED’in ilan ettiği takvimi dikkate almayan hükûmet para bolluğunun devam edeceği vehmiyle hareket etti. Başta Merkez Bankası (TCMBR) olmak üzere ekonomi kurmaylarının her biri kulağının üzerine yattı.

Ortalama 40 milyar dolar cari açık veren bir ekonominin uykularını kaçıracak kararlara mukabil Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yeni bir strateji tayin etmedi. Bu aymazlığın faturası 81 milyona yüksek kur, yüksek enflasyon ve yüksek faiz olarak çıkarıldı.

BUNDAN SONRA NE OLUR?

ECB’nin Ocak ayından itibaren piyasaya 30 milyar Euro daha az destek olacağını söylemesi Euro/Dolar paritesinde doların elini güçlendirmiştir. Parite yeniden 1,10’un altına doğru gerileyebilir. İhracat gelirinin yarısını AB’den temin eden Türkiye için bu da aleyhte bir gelişme olacak.

Paritedeki gerilemeye rağmen Euro, TL karşısında yine kıymetli olacak. Zira döviz fazlası olan bir ekonomi değiliz. Üstelik birkaç sene evveline kadar Türkiye’nin en büyük kozu malî disiplin ortadan kalktı, bütçe açığı patladı. Hazine bu sene 40 milyar lira daha fazla borçlanmak mecburiyetinde kaldı. Faiz son 5 senenin en yüksek seviyesine çıktığı bir dönemde Hazine’nin bankaların kapısını çalması TL’ye dair beklentileri daha da menfi hale getirdi.

SICAK PARA YÜKSEK FAİZ İSTEYECEK

ABD gibi Avrupa’nın likiditeyi azaltmaya başlaması sıcak paraya (yabancı sermaye) muhtaç Türkiye için kıtlık devrinin yakın vadede bitmeyeceği manasına geliyor. Merkez Bankası’nın sıcak parayı tutmak için TL’nin faizini yükseltmekten başka çaresi yok.

Ne kadar şayan-ı dikkat ki Erdoğan faizi indirmesi için bankalara tam da bugünlerde talimat veriyor. Yani bugünlerde en son yapılacak işi yapıyorlar. Kendi içinde zerre kadar tutarlılık ihtiva etmeyen bu tavırlar, Saray ve hükûmetin batıda olup bitenleri anlamamakta ısrar ettiğini gösteriyor. Erdoğan’ın ısrarı taktikten ibaret.

DÖVİZ BORCU OLANLAR…

O mevzuda Kanun Hükmünde Kararname hazırlamaya bile lüzum yok. Erdoğan’ın bağımsızlığı kâğıt üzerinde kalmış TCMB’ye şu talimatı vermesi kâfi: “Ben faize karşıyım. Bundan böyle faiz yüzde 0 olacak.” Böylece kabak tadı veren ‘cambaza bak oyunu’na da son verilir.

Madem Erdoğan ne yaptığından emin ve dünyanın iki büyük merkez bankası FED ile ECB’nin vanayı kısmasını zerre kadar kale almıyor o halde TCMB faizi yüzde 0’a indirsin. Bankalar da aynı oranda indirime gitsin.

Herkesin boyunun ölçüsünü almak için bundan daha münasip tarih olamazdı!

Göstere göstere gelen döviz fırtınasına rağmen elinde hâlâ TL tutanlara, döviz geliri olmadığı halde döviz borcu alanlara gelince… Onlara, ‘kendi düşen ağlamaz’ demeyeceğim.

‘Zararın neresinden dönülürse kârdır’ sözü geliyor aklıma…

Bilmem anlatabildim mi?

<< Önceki Haber Dolar ve Euro'nun gidişatı ne olur, şimdi almalı mı... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER