Büyük ve Zararlı bir maraz da...

Tamahkâr ile sahtekâr hemen birbirlerini bulup kolayca anlaşırlarmış. Hırs ve tamahkârlık da, sahtekâr şeytanın, hevâ ve hevesin her zaman kolay avlarındandır.

SHABER3.COM

Safvet Senih - SAMANYOLUHABER.COM 

Tamahkâr ile sahtekâr hemen birbirlerini bulup kolayca anlaşırlarmış.  Hırs ve tamahkârlık da, sahtekâr  şeytanın, hevâ ve hevesin her zaman kolay avlarındandır.
Üstad Hazretleri, “Düşmanlık duygusu kadar İslâmî hayata en müthiş bir muzır maraz dahi HIRS’tır. Hırs, haybet ve hüsrana, illet ve zillete sebeptir. Hem de mahrumiyet ve sefâleti getirir.” diyor.
Rızık konusundaki hırs ve tamahkârlıkla ilgili olarak Üstad Hazretleri, kainat kitabından bizlere ibretli dersler sunuyor. Gerçekten derin gözlemciliği ve engin tefekkür ile Kur’an-ı Hakimin feyzi ile Üstadımız bizlere geniş ufuklar açıyor. Buyurun:
“Evet HIRS, canlılar âleminde en geniş bir daireden tut, tâ en cüz’î bir ferde kadar kötü tesirini gösterir. Tevekkülvârî bir şekilde rızkını talep edip aramak ise, bilakis rahata vesiledir ve her yerde güzel tesirini gösterir. 
“İşte bir nevi canlı ve rızka muhtaç olan meyvedar ağaçlar ve bitkiler, tevekkülvârî ve kanaatkârâne yerlerinde durup hırs göstermediklerinden, rızkları onlara koşup geliyor. Hayvanlardan pek fazla evlat besliyorlar. (Elbette bitkilerin ve ağaçların evlat hükmündeki meyveleri, hayvanların yavrularından çoktur.)  Hayvanat ise, hırs ile rızıkları peşinde koştukları için, pek çok zahmet ve noksaniyet ile rızıklarını elde edebiliyorlar. Hem hayvaniyet dairesi içinde zaaf ve âcizlik hâl diliyle tevekkül eden YAVRULARIN  meşru ve mükemmel ve lâtîf rızıkları Rahmet Hazinesinden verilmesi; (öbür taraftan)  hırs ile rızıklarına saldıran canavarların gayr-i meşru ve pek çok zahmet ile kazandıkları nâhoş rızıkları gösteriyor ki: Hırs, mahrumiyete sebeptir; tevekkül ve kanaat ise Rahmete vesiledir.
“Hem hırs sahibi harîs bir insan, her vakit zarar ve hasarete düştüğüne dair o kadar meydana gelmiş olaylar var ki, ‘Hırslı kimse, haybet ve hüsrana maruzdur; hiçbir zaman umduğunu elde edemez, sürekli kaybeder.’ Sözü darb-ı mesel hükmüne geçmiş, herkesin nazarında umumî bir hakikat olarak kabul edilmiştir. Madem öyledir; eğer malı çok seversen, hırs ile değil, belki kanaat ile malı talep et, tâ çok gelsin.
“Kanaatkâr insan ile hırslı kimse, iki şahsa benzer ki, bunlar büyük bir zâtın divanhanesine giriyorlar. Birisi kalbinden  der: ‘Bu zat, beni yalnız kabul etsin, dışarıdaki soğuktan kurtarsın, bana yeter. En aşağıdaki iskemleyi de bana verse, lütuftur.’ İkinci adam ise, güya bir hakkı varmış gibi, ve herke ona hürmet etmeye mecbur imşi gibi, mağrurane der ki: ‘Bana en yukarıdaki iskemleyi vermeli.’ O hırs ile girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister. Fakat divanhâne sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. O zâta teşekkür etmesi lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bilâkis hâne sahibini tenkit ediyor. Hane sahibi de ondan istiskal edip hoşnutsuzluk gösteriyor. Birinci adam mütevâzi bir şekilde giriyor; en aşağı iskemleye oturmak istiyor. Onun o kanaati divanhane sahibinin hoşuna gidiyor. ‘Daha yukarı iskemleye buyurun.’ der. O da gittikçe teşekkürlerini ziyadeleştirir, memnuniyeti ziyadeleşir.
“İşte dünya Rahmanî bir divanhanedir. Zemin yüzü bir Rahmet sofrasıdır. Rızıkların dereceleri ve nimet mertebeleri de, iskemleler hükmündedir. Hem en cüz’î işlerde de herkes hırsın kötü tesirini hissedebilir. Mesela: İki dilenci bir şey istedikleri vakit, hırs ile ısrarla isteyen dilenciden hoşlanmayıp ona bir şey vermeyip diğer sâkin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder. Hem mesela: Gece de uykun kaçmış, sen yatmak istesen, lâkayt kalsan uykun gelebilir. Eğer hırs ile uyku istesen: ‘Aman yatayım, aman yatayım.’ dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın. Hem mesela: Mühim bir netice için birisini hırs ile beklersin; ‘Aman gelmedi, aman gelmedi’ deyip en nihayet hırs senin sabrını tüketip kalkar gidersin; bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur. 
“Şu hadiselerin sırrı şudur ki: Nasıl ki, bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüb eder. Öyle de: Tertib-i eşyada hikmetli bir teenni (acelesiz, ihtiyatlı ve dikkatli davranma) vardır. Hırs sebebiyle teenni ile hareket etmediği için, o tertipli eşyadaki mânevî basamaklara riâyet etmez, ya atlar düşer, veyahut bir basamağı noksan bırakır; maksada çıkamaz.
“İşte ey geçim derdiyle sersem olmuş ve dünya hırsı ile sarhoş olmuş kardeşler! Hırs bu kadar muzır ve belâlı bir şey olduğu halde, nasıl hırs yolunda her zilleti irtikap edip haram helâl demeyip her malı kabul ve uhrevî hayata lâzım çok şeyleri feda ediyorsunuz? Hatta İslâmî esas ve rükünlerin mühim bir rüknü olan zekâtı, hırs yolunda terk ediyorsunuz? Halbuki zekât, her şahıs için bereket sebebi ve belâların def edicisidir. Zekât vermeyenin her halde elinden zekât kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir, ya bir musibet gelip alacaktır.”  (Yirmi İkinci Mektup, İkinci Mebhas)
Cenab-ı Hak bizleri beklentiden, hırstan ve tamahkârlıktan muhafaza buyursun…  Amin…

<< Önceki Haber Büyük ve Zararlı bir maraz da... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER