Bize de mi “Anayasa”?

"Trump ile geçen zorlu dört yıl içerisinde, demokratik işleyişi sekteye uğratacak iç ve dış müdahale hiç konuşulmadı. Bütün eksikliklerine rağmen mevcut anayasa ile uyum içinde çalışan ABD kurumları, Başkan'ın suistimallerine karşı “Başkan'a değil, Anayasa'ya bağlılık yemini ettik!” demekten çekinmediler. Yetkilerini kötüye kullanan bir başkanı yargılamak için de AİHM'den merhamet dilenmek zorunda değiller. "

SHABER3.COM

Kadir Gürcan | ABD
Bize de mi “Anayasa”?

İsmi Anayasa da olsa, zırt-pırt değiştirilince apartman yönetmeliği gibi bütün ciddiyetini kaybediyor. Türk Siyaseti'nde, kurumları ile uyumlu çalışan dört başı mamur iyi bir idari yapı ortaya koymaktan çok, Anayasa ile oynamak geleneksel spor dalları arasındadır. Meclis çoğunluğunu elde eden iktidarların ya da ihtilal ile siyasi idareye ayar veren Paşa Babalar'ın ilk yaptıkları iş Anayasa'yı şöyle bir elden geçirip tozunu almaktır. “Bir Anayasa bile yapamadı!” dedikodularına malzeme olmak, evde kalmaktan daha ağır bir utançtır. 

İhtilal sonrası oluşturulan 1980 Anayasası için yapılan halk oylamasında yüzde doksan kabul gibi bir sonuç çıkmıştı. Kusüratı hatırlamıyorum. O günün okuma-yazma oranlarını tahmin edemeyen genç nesiller “Ne kaliteli bir toplum imiş!” diye hayıflanabilirler. Hiç de öyle değildi. Aynen bugün olduğu gibi, maişet ve geçim derdinden kimsenin başını kaldırdığı yoktu. Ortalığı kasıp kavuran iç terörün oluşturduğu sisli havayı ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Dönemin İhtilal Komitesi halkın can havli ile verdiği kamuoyu desteğini, kendi meşruiyyetlerinin takdir belgesi olarak çerçeveletip oturma odalarına astılar. İhtilalden bir gün sonra terörün bıçak gibi nasıl kesildiği sorusuna kudretli Genelkurmay Başkanı; “Son altı aydır darbeyi demliyorduk!” şeklinde cevap verdi.

Türk Anayasalarının kaderi, askeri darbelerden diktatörlere, oradan tekrar yeni darbeci ya da zorbaların eline yuvarlanmaktan ibarettir. Sivil bir idari sistemin nasıl işlediğine dair en küçük bir ipucuna sahip değiliz. Ortalık karışmaya başladığında, iyi saatte olsunlar ekibinin işe vaziyet edeceği beklentisi bu yüzden hiç rafa kalkmaz. İdareyi ele geçirenlerin ilk işi, kendi meşruiyyetlerine anayasal bir çerçeve belirledikten sonra, öyle ya da böyle işledikleri cürmlerden sıyrılmanın kanuni zeminlerini oluşturmaktır. Kanun metninin kalan kısmı, derleme ve yığma malzemeden ibarettir. Ha, bir de muhalifleri sallandırmak için idam cezası eklenir. “İdam cezası detay olur mu?” diyerek, hümanist refleksinizi anlıyorum ama, maalesef diktatör idareler için idam cezası, muhalif temizliği için kullanılır. Eh, on yıl içinde nasıl olsa yine değişecek diye kimse de oralara dönüp bakmaz. Bu yüzden olsa gerek zihinlerimiz “Anayasa olacaksa yenisi olmalı canım! Öyle kelepire düşürüp almakta ne imiş. Alem ne der sonra!” lüksümüze kilitlidir.

Dönemin İdari insiyatifi tarafından hazırlanan anayasa metinleri, belirli bir zümreyi koruma altına aldığını gizlemiyor. Bu, ilk anayasaya konulan, değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez bir kaç madde ile sınırlı değil. Seksen İhtilalinin kudretli Orgenaral'i ve demokrasiye geçişin(!) Cumhurbaşkanı “Ben kanun koyucuyum, beni bu anayasa ile yargılayamazsınız!” demişti. İhtilal acullüğü ile daraağacına götürdükleri yüz elli'den fazla delikanlı için “Asmayalım da besleyelim mi?” diyen de o nitekim! Darbenin bu ağır faturasından kurtulmanın tek yolu, yeni bir anayasadan geçiyordu. Maalesef diğer silah arkadaşları gibi şanslı değildi. Uzun yaşadı. Yaptıkları anayasadan yargılandı ve dosyaları açık olarak bu dünyadan göçüp gitti. 

Sıradan vatandaşlar olarak anayasal hak ve özgürlüklerin takibini yapma gibi bir lüksümüz yok. Bir kaç on yılda elimize tutuşturan hukuki menüde ne varsa onunla idame-i hayata razı olmak gibi uysal bir yanımız var. Tek önceliğimiz, kahir idarenin mahkemelerine düşmemek. Mahkemelere düştüğünüzde, o güne kadar ortaya koyduğunuz iyi vatandaşlığın bir ehemmiyeti kalmıyor. Aynen şimdi olduğu gibi. İdari mekanizmaya çöreklenmiş olanların hangi menü ile taltif edildiklerini bilemiyoruz ama, bizimkinden farklı olduğunda şüphe yok.

ABD Anayasası 1789'da yapılmış. Metnin orijinal nüshaları hala saklanıyor. Ortadoğu'da, şu anki devletlerin hiçbirinin olmadığı bir tarih. Taş Devri kadar uzak! Anayasa Metni en son 1992'de revize edilmiş ancak, orijinal metnin çerçevesi hala aynı. Hemen hemen her Amerikalı, bütün vatandaşların kanun önünde eşit olduğu ve ABD Başkanı da olsa, “No One is Above The Law!” Anayasa ve kanun önünde hiç kimse ayrıcalıklı, dokunulmaz ya da ulaşılmaz değil. Hollywood filmlerinde olduğu gibi, şüpheliyi yakalayan polisin ilk yaptığı şey zanlıya anayasal haklarını hatırlatmak oluyor! Sıradan bir trafik polisi herhangi bir senatör ya da milletvekilini durduğunda Anayasa'nın kendisine verdiği yetki ile cezayı basıyor. Bu yüzden “Polis, Jesus'ı durdursa cezayı basar!” esprisi çok yaygın!

Eski Başkan Trump'ın dört yıldır sürdüğü sefa, ilk genel seçim ile Aydın Havası kısalığında oldu. Başkanlık yetkilerinin sınırlarını zorladığı günlerde, eğer kaybederse, iktidarı kolay kolay bırakmayacağı tehdidi yanında, başkanlığına üçüncü bir dönem ekleyeceğini de dillendiriyordu. Sleepy Joe'nin döner tekmesi ile takke-takunya dağılınca şu günlerde sesi soluğu çıkmıyor. Giderayak başına bela ettiği Kongre Baskınından dolayı ikinci bir 'Azil' ayıbı ile tarihe geçmesi de ayrı bir utanç vesilesi. 

2016 yılından itibaren Trump'ın Başkanlık için rüşd ehliyetine sahip olmadığını söyleyenler, yerden göğe haklı çıktı. Bununla birlikte Trump, 1789 yılında resmileşen ve hala yürürlükte olan ABD Anayasası ile oynamaya cesaret edemedi. Hani o bizimkilerin burun kıvırdığı ikiyüz elli yıllık sararmış sayfalar üzerine yazılan metin! Halbuki Trump, 2020 seçimlerinde kaybetme tehlikesine karşı, Yüksek Mahkemeye(Supreme Court) kendisine sahip çıkacağını ümid ettiği insanları getirdi. Yüksek Mahkeme'nin seçim sonuçlarına müdahale edeceği beklentisinde yanıldı. Kendi atadığı üyeler de dahil, mahkeme üyeleri Anayasa'ya aykırı bu talebi ciddiye bile almadılar. 

Dört yıldır demokratik bir krizde yol alan Amerikan Demokrasisi yeni başkan ile hasar tespit ve onarım çalışmalarına hız verdi. Başkanlık yetkilerini suistimal eden Andrew Johnson, Richard Nixon ve Bill Clinton'ı Azl'e götüren Anayasa Menüsü Trump'ın önünde duruyor. Trump'ın tek özelliği aynı menü ile ikinci kez yüz yüze gelmesi. Her öğün ayrı bir menü ile nefis terbiyesi yapan Trump, “Bize de mi “Anayasa?” deme lüksüne sahip değil. İkibuçuk asırlık kanun metninin işe yaramadığını kim söyleyebilir? Öyle ya, Şeriatin kestiği parmak acımaz!

Diğer önemli iki noktayı da zikretmemiz gerekiyor. Trump ile geçen zorlu dört yıl içerisinde, demokratik işleyişi sekteye uğratacak iç ve dış müdahale hiç konuşulmadı. Bütün eksikliklerine rağmen mevcut anayasa ile uyum içinde çalışan ABD kurumları, Başkan'ın suistimallerine karşı “Başkan'a değil, Anayasa'ya bağlılık yemini ettik!” demekten çekinmediler. Yetkilerini kötüye kullanan bir başkanı yargılamak için de AİHM'den merhamet dilenmek zorunda değiller. 

Saray, havuz medyası ve işe yaramaz bir sürü muhalefet görünümlü parti oluşumları, yeni bir anayasa için pek hevesliler. Bir kaç yıl önce, beceriksiz parti liderlerinden biri “İdamı getirin destek verelim!” diyerek Saray'a zaten göz kırpmıştı. İdamı getirmenin ne demek olduğunu anlamayacak kadar bunadığına inanmak istemiyoruz ama, vaziyeti iç açıcı değil. Kalan ömrünü evde kazak örerek, Sultan Abdulhamid Han dizileri seyrederek geçirse, ülkeye daha faydalı olacağı muhakkak. İdam cezasına onay da verse, Saray'a yar olamayacağı anlaması gerekiyor. 

Saray, huzurda ruku eden Anayasa Mahkemesi Başkanı ve çay toplama etkinliğine katılan Mahkeme üyeleri ile yeni bir Anayasa taslağı üzerinde uzlaşmakta pek zorlanmaz. Mevcut iktidarın, son on yılda işlediği insanlık suçlarından kurtulması için KHK'lar yeterli değil. Mutlaka yeni bir anayasa olmalı. Anayasa dediğiniz nedir ki? Metnin içerisine yeni “Dokunulmazlar!” ekledikten sonra, gerisi sadece kopyala-yapıştır. Olur da işler tersine gider ve mevcut muktedirler mahkeme önüne çıkarılırsa; “Ne yani bize de mi Anayasa? Biz kanun koyucuyuz, bizi bununla yargılayamazsınız!” diyerek paçayı kurtarabilirler.

<< Önceki Haber Bize de mi “Anayasa”? Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER