Biz Amerikancı veya Batıcı mıyız?

Siyaset biraz suçlama karalama ve çaptan düşürme sanatıdır(!)

SHABER3.COM

Siyaset biraz suçlama karalama ve çaptan düşürme sanatıdır(!) Bunu yaşayarak görüyoruz. Karalamayı meslek haline getirenlere çaptan düşürme hamleleri işe yarasa da varlığını ahlaki prensiplere borçlu olan cemiyet ve cemaatlere karalamanın aslında çok da bir zararı olmaz. Onları değerden, kıymetten düşürmez. Namık Kemal’in dediği gibi; 

“Hakîr olduysa millet, şânına noksan gelir sanma 
Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten” (Hürriyet Kasidesi) 

Çünkü karalama bumerang gibidir; daha sonra fırlatanın kendine geri döner ve beynini parçalar. Zamanla insanı, karalayan, nemmamcı, iftiracı yapar. Yani karalaya karalaya karalayıcı olursun, iftira ata ata iftiracı olursun. Hizmet hareketine Natocu olmak, Batıcı olmak ve Amerikancı olmak iftiraları atıldı. Gerçekten öyle mi? Gerçekten biz, yıllarca siyasal İslamcıların ve vatan millet edebiyatı yapanların iddia ettikleri gibi Batıcı veya Amerikancı mıyız? Bu soruyu cevaplayabilmek için şöyle bir gerilere bir gitmek ve dünya realitelerini göz önünde bulundurmak gerekir. Dünyada fiziki olarak kuzey ve güney kutuplarının var olması gibi medeniyet olarak da Doğu ve Batı şeklinde iki farklı kutup var. Bu ayrımın ta dünyanın yaratılışından itibaren var olduğunu söyler Necip Fazıl. Neredeyse bu ayrım karaları denizlerden ayıran sahiller kadar kesin ve etkindir. Ve Doğu ve Batı arasındaki bu ayırımı sanattan edebiyata, hukuktan yönetim şekillerine, birliktelik ruhundan ferdiyetçiliğe kadar her alanda görmek mümkün. Biz bu ayrımda nereye düşüyoruz? Nerede olmalıyız? 

Bu ayrımda biz ortadayız hiçbir taraftan değiliz gibi bir tercih hakkımız var mı? Bence yok. Çünkü Osmanlının son dönemlerinde itibaren teşekkül eden bu farklı iki kutup arasında 91 harbinde Rusya'nın Yeşilköy’e kadar işgalci tutumundan dolayı Osmanlı Batıya yönelmek zorunda kaldı. Batıya yakınlığın tarihi ve sosyolojik saiklerini, temellerini görmeden bunu sadece Mustafa Kemal’in inkılaplarına bağlamak da doğru değildir. Meşrutiyet ve Islahat fermanlarında da adım adım Batıya doğru kayışımızı daha net görebilir, takip edebiliriz. Batı eksenine kayışımızın neticesi olarak 1839’da Koca Reşit Paşa tarafından okunan Tanzimat Fermanı ile din ve mezhep farkı gözetmeksizin müsavat (eşit haklar) prensibini tatbik edileceği ilan edildi. Tanzimat'tan sonra ‘şer’i mahkemelerin’ yanından ‘nizami mahkemeler’ dinî müesseselerin yanında ‘modern eğitim’ yuvaları açıldı. Devlet memurluğu sadece Müslümanlara tahsis edilmişti. Bu imtiyaz Tanzimat'la ilga ve iptal edildi. 

1856 Islahat Fermanı ile maksat bir taraftan Rus işgaline engel olmak diğer taraftan da Avrupalı devletlerin Balkan çetelerinin isyanlarını bahane ederek Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasını önlemekti. Fakat öyle olmadı; Osmanlı idaresi, gayrimüslimlere askerî okullara gitme hakkını bile tanımak zorunda kaldı. Müslüman tebaa da para karşılığında (bedel-i nakdî) askerlik görevinden muaf olma şansını yakaladı(!) Yani ıslahat fermanının ilan edilmesinde bile Ruslar tarafından Osmanlının işgaline engel olan Avrupalıların diplomatik baskıları, etkileri vardır. 

Bugün Rusların Ukrayna'yı işgali le başlayan sürece ne kadar da benziyor. O zaman Ruslar daha etkin olmak ve sıcak denizlere ulaşmak için ‘hasta adam’ dedikleri Osmanlı’yı işgale başladılar. Osmanlı pastasını tek başına Ruslara kaptırmamak ve Rusların güçlenmesine engel olmak için Avrupalı Fransa gibi bazı devletler, bizzat Rusya ile savaşa girdiler. Bugün de 2016’dan beri Avrasyacılar üzerinden Türkiye, Rusların etkisine girdi, Ukrayna da malum Rus işgaline uğradı. Bu duruma tarihte olduğu gibi Avrupalıların ve Amerikalıların sessiz kalması düşünülemezdi. Bu bakımdan tarihin tekerrürleri içerisinde bu sürecin sonunda Avrupa (NATO) güçlenerek çıkar da Türkiye tarihte olduğu gibi ıslahat fermanı türünden reformlara, yaptırımlara maruz bırakılırsa şaşmamak gerekir. Keşke bu tür reformları bazı dış devletlerin diplomatik baskıları ile değil de kendi iç dinamiklerimize dayanarak yapmış olsak. Fakat son 3 asırdan beri kendi iç dinamik ve sosyolojik gerçeklerimizi esas alarak yaptığımız bir reform olmadı, olamadı maalesef! 

Medeniyetlerin ayrımı noktasında Türkiye Devleti ve milleti olarak biz neredeyiz? Bir tarafımızda hukuk ve demokrasiyi temsil etmeye çalışan Avrupa, diğer tarafımızda ise monarşi idarelerinin cirit attığı diktatörlüğün hüküm sürdüğü Doğu ve Ortadoğu coğrafyası... Bu bakımdan seçimlerle yenilenen yüzümüz Avrupa'ya, devleti asıl kontrol eden derin yapıların oluşturduğu içimiz ise daha çok Doğu’nun diktatörlerine benziyor. Bu iç dış düalitesi (ikilik, münafıklık) Türk milletinin terakkisine engel olan en önemli husustur. Çare Hizmet hareketinin ortaya koyduğu kendimiz olmakla alakalı düstur ve prensiplere dayalı duruşudur. Bu duruşun sağlam temellere oturması da şüphesiz dünyayı iyi okumaktan geçiyor. 

Biz kendimiz olduktan sonra şu anki medeniyetler ayrımındaki yerimiz insan hakları, moral değerlerinin tesisi ve demokratik gerekçelerden dolayı Batıdır. Biz batıcı değiliz fakat Batının adalet başta olmak üzere savunduğu değerlerle bizim olmazsa olmaz olarak gördüğümüz değerlerin neredeyse aynı olduklarını da görmemezlikten gelemeyiz. Hatta bazı insani değerler noktasında çok aşkın olduklarını kabul etmemiz gerekir. “Ben kargadan başka kuş tanımam” tavrı yanlış olur. Bütün güzellikleri bizim temsil edemediğimiz ortadadır. Mazisinde sömürgeler ve savaşlar olan Batının yaptığı hatalarından dersler alarak bugün bir seviye ulaşıp kalite yakaladığı da bir gerçektir. Bin dört yüz öncesine gidersek günümüzdekine yakın bir benzerlikte medeniyetler ayrımının o gün de olduğunu görürüz. O günün dünyasında süper güç, Bizans ve İranlılar; yani Hristiyanlar ve Ateşgede’lerdi. Peygamberimizin (SAV) başında olduğu Müslümanlar ise kendilerini Ateşgede İranlılardan daha ziyade Bizanslılara daha yakın hissettiler, tavır aldılar. Bizzat bu konuyu Kuran’ı Kerim Rum Suresi’nde ele aldı. Ne demek Rum? Bizanslılar demek, Hristiyanlar demek. Bu surede Allah Rumlarla İranlılar arasında gerçekleşen savaşta o gün yenilen Rumların 3, 9 sene sonrasında ise meydana gelecek olan aralarındaki başka bir savaşta bu sefer yeneceklerini haber verdi (Rum Suresi, 1,5). Kuran’ın bu haberinden dolayı Müslümanlar memnun oldu. Kendilerini İran'lılara yakın hisseden Mekke'nin müşrikleri ise bundan çok rahatsız oldular ki Ebu Bekir’le Kuran’ın haber verdiği gibi olmayacak diye 100 devesine iddiaya bile girdiler. (Bedrettin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, cilt 2, saf; 694) Allah'ın işine bakın ki yıllar (9 yıl) sonra yapılan savaşta Hristiyan Rumlar, ateşe tapan İranlıları yendiğinde Müslümanlar da Bedir’de Müşriklere karşı zafer kazandı. Bu hikmetli tevafuku, hizmetimizin de geleceğine bakıyor (Allah u a’lem) düşüncesiyle aklımızın bir kenarına not edebiliriz. 

Bu bakımdan Kuran’dan ilhamını alarak Peygamberane basiretle dünyayı okuyan Bediüzzaman Hazretleri, bu küresel çaptaki medeniyetler ayrımında zalime zülme ve dinsizliğe karşı bize daha yakın bir noktada duran Hristiyan Avrupa dünyasına bir zeytin dalı uzattı: “Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’...” (On Yedinci Lem’a) Bu birinci Avrupa ile dinin hakiki düşmanları olan dikta rejimlere karşı ittifak etmek gerekir. “Belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.” (Lem’alar, Yirminci Lem’a) 

Medeniyetler ayrımı noktasında dünyayı iyi okuyan Hocaefendi, taa 94’yılında yapılan bir diyalog toplantısında hem Türkiye'nin hem de Hizmetin medeniyetler ayrımındaki yerini ve yönünü “demokrasiden dönüş yok” diyerek tarif ve tespit etti (Demokrasiden Geriye Dönüş Yok, Faruk Mercan). AFSV aracılığı ile deklere edilen hizmetin prensipleri ile Avrupa'nın kalbini teşkil eden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bu kadar birbirine benzemesi bir tesadüf değildir. Tüm bu anlatılanlardan sonra hâlâ biz Amerikancı veya Batıcı mıyız? Artık siz karar verin!

<< Önceki Haber Biz Amerikancı veya Batıcı mıyız? Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER