Benliğimizi ve Ruhumuzu Saran Bayram!

Rahmetiyle, mağfiretiyle ehl-i imanı firdevslere hazırlayan, Allah’ın rahmetinin sağanak sağanak üzerimize döküldüğü, manevi atmosferinin ruhumuzu okşadığı mübarek ay Ramazan-ı şerif, içimizde hüzün bırakarak ayrıldı.

SHABER3.COM

Ehl-i imanın uhrevileşmesini temin eden, şer düşüncelerin önünü kesen, bizlere huzur iklimini tattırıp manevi bahar mevsimi yaşatan,  oruç, teravih namazı, iftar, sahur, muhtevayı anlama niyet ve gayretiyle okunan mukabeleler, sohbetler, zikir ve fikirler, ziyaretler, hizmetler, zekât, sadaka, sadaka-i fıtır ile fakirlerin, gariplerin, yetimlerin imdadına koşulan, insî ve cinnî şeytanları çatlatan, yapılan hayır ve hasenatın coşkulu bir şekilde hayata yansımasına vesile olan Ramazan-ı Şerif, içimizde ayrılık ateşini yakıp hüzün bırakarak gitti.

Ramazan-ı Şerif; kalblere inşirah vererek, ümitle coşturarak, bir meltem esintisiyle, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hiç kimsenin tahayyül ve tasavvur edemediği sürpriz nimetlerin vadedildiği, ölümsüz ve ebedi âlemin güzelliklerini ruhlara üfleyerek, ömrü olanlara seneye tekrar buluşmak üzere diyerek veda etti.

Bütün bunları ve daha nice güzellikleri insanlığa kazandıran, ilâhi rahmetin, af ve mağfiretin gönülleri yıkayarak, ahiret hesabına yatırım yapma fırsatının yakalandığı, rahmet, mağfiret ve günahlardan arınma imkanı kazandıran ve Allah’ın hususi lütuflarının ruhları sardığı bu atmosferle, her ne kadar hüzünlü de olsa Allah (cc) bayrama kavuşmayı lutfeyledi. 

Sevincin, sevginin en uygun mevsimi olan bayramı yine hüzünle kutluyoruz. Çünkü dünyanın bir çok yerinde hususiyle ülkemizde; parçalanmış aileler, mağdur, mazlum, mahkum durumda bulunan boynu bükük, gözü yaşlı, yetim, özürlü ve buruk hale getirilen insanlarla dolu olduğunu görerek, idrak ettiğimiz bu bayramda elbette sevinemez ve gülemeyiz.
Bütün bunlara rağmen, -inşaallah- şafak söküyor, ortalık ağarıyor, nesl-i cedidle dünya kurtuluş arefesinde, günler yavaş yavaş gerçek bayrama kayıyor. Bizler için önemli olan, Allah’ın lütfettiği, ikram ettiği nimetlere şükürle mukabele, musibetlere de sabırla dayanmak olmalıdır.    
   
Mübarek Ramazan-ı şerif’te bir ay emre itaat şuuruyla, helal nimetlere bile el uzatmadan oruç tutmanın, bin aydan daha hayırlı Kadir gecesini ihya etmenin ve bir aylık orucun toplu iftarına ermenin, Allah’ın affına ve mağfiretine ulaşmanın bir sevinci olan Bayram da bir nimettir. Bu nimetin şükrü de, bir yıl boyu her gününü Ramazan bilip, her gecesini de Kadir gecesi gibi değerlendirmekle mümkündür.

Gecelerin gündüz, kışların bahar olması, gönüllerin ve hayallerin bir daha kirlenmemesi, cennet kapılarının aralanması; emr-i ilahi olan ötelere davet henüz vuku bulmadan Allah’ın lütfettiği imkanların en iyi şekilde değerlendirilmesine ve ‘bu günüm hayatımın son günü ve son gecesi’ mülahazasıyla hayatı tanzim etmeye bağlıdır.  
 
Ramazan-ı Şerif’e, O’nun Orucuna, Kadir gecesine ve Bayram’a bir daha ulaşmak ya nasip olur ya olmaz. Nice sevdiklerimiz, dost ve akrabalarımız, komşu ve arkadaşlarımızdan bu yıl kaybettiklerimiz, hatta Ramazan-ı Şerif’e beraber başladığımız halde bizlere ‘elveda’ deyip, bayrama kavuşamadan ölümsüz âleme, sevdiklerine ulaşan nice dostlarımız, kardeşlerimiz ve akrabalarımız vardır. Bu insanlar gibi bizler de her an bu davetin namzetleriyiz.

Evet, insanların Hâkimler Hakimi Allah huzurunda zerre kadar hayır ve şerden hesap verecekleri kıyametin vuku bulacağı muhakkaktır. Her geçen gün insanlığın, sırların çözüleceği, hesapların süratle görüleceği o büyük mahkemeye yaklaştığını bilmem kaç insan düşünüyor ve kaç insan hayatını ona göre tanzim ediyor?
      
Cenab-ı Hak Enbiya suresi 35.ayette, “Her can ölümü tadacaktır. Biz, sizi sınamak için gâh şerle, gâh hayırla imtihan ederiz. Sonunda Bizim huzurumuza getirileceksiniz.” 
ve Müddessir suresi 38.-39.ayetlerde; “Ashab-ı yeminden, hesap defterini sağ tarafından alan cennetlikler dışında herkes, yaptığı işlerin rehini ve esiri olacaktır.” Buyurmaktadır.
Ve yine Müddessir suresi 40.-47. ayetlerde;
“Onlar mutlaka cennetlerde mücrimlerin hallerini hatırlarını soracaklar: “Neydi bu cehenneme sizi sürükleyen?”
 Onlar şöyle cevap verecekler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”
“Fakirleri doyurmaz, onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmezdik.”
“ Batıl sözlere dalanlarla beraber biz de dalardık.” “Bu hesap gününü yalan sayardık.”
“Ölüm bizi yakalayıncaya kadar hep böyle idik.” Diyecekleri ifade buyrulmaktadır.

Rabbimiz Bakara suresi 207.ayette, “İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder. Allah da kullarına pek merhametlidir.” 
Ve Hud suresi 117.ayette, “…onlar hayırlı işlere koşuşur, iyilikte yarışır, hem ümit, hem de endişe içinde Bize yakarırlardı.”
“Rabbin, halkı dürüst hareket eden, hem kendi nefislerini, hem de birbirlerini düzeltmeye çalışan diyarları, haksız yere asla helak etmez.’’ Buyurmaktadır.
       
Dünyanın mahiyetini bize hatırlatan günlük hayat o kadar sür’atli geçiyor ki, insanın eli ayağı dolaşıyor, yapmak istediği nice hayırlı işler ve kulluk vazifelerinin  hakkını vermekte zorlanıyor. Buna rağmen mü’minin vazifesi  zorlukları sabırla aşmak ve başarmak olmalıdır.
        
Zaman durmuyor, süratle gidiyor. Bize emanet edilen paha biçilmez nice kıymetler, değerler ve fırsatlar bir bir elimizden kaçıyor. Şu an Ramazan-ı Şerif’in geride kaldığı gibi..
      
Görülüyor ki, bizden evvel dünyaya sahip olanlar bırakıp gittiler. Bizler de gidenleri takip ediyoruz. İnkar edenler ebediyen sevdiklerini kaybetmiş olarak haşredilecek ve azab-ı elimle kucaklaşacaklardır. İnandığı halde inandığı gibi yaşamayanlar bütün dostlarından, sevdiklerinden mahrum kalarak ebedi bir haps-i münferit içinde yaşamaya mahkum edileceklerdir. 
      
İnancını gönülden, ihlas ve samimiyetle yerine getirenler, Allah’ın rızasını hedefleyenler ise, dünya açısından her türlü mihnet ve sıkıntılara rağmen, vaad edilen cennet saraylarına açılan bir koridor durumunda bulunan kabre, -inşaallah- emniyet ve huzur içinde girecekler ve bütün dostları ile beraber cennetin nimetlerine mazhar olacaklardır. Orada herkes inancına, niyetine göre muamele görecek, kimseye zulmedilmeyecektir.
      
İnsanların cehennemden korunması ve kurtulması, ölümsüz, elemsiz cennet hayatına kavuşabilmesi; iman, salih amel, vefa ve sadakatle istikametlerini korumak ve imanlarının hakkını vermekle mümkün olacaktır.
       
İnsan, evvela Allah’a ve ahirete iman ederek, rızay-ı İlahi’yi elde etme niyetiyle, ahirette bütün sevdiklerine kavuşma, onlarla cennette buluşma yolunda, ciddi gayret göstermek suretiyle, ebedi hayatı kazanma imkanını elde edecektir. Yoksa, kabir kapısında insanı yalnız bırakacak olan dünyanın geçici lezzet ve menfaatleri, makam, mansıb, şan ve şöhretleri, haram ve günahları, insana hiçbir şey kazandıramayacaktır. 
           
İnanmış gönüller, Bayram günlerini ahiret hazinelerinin kapılarının açılmasına vesile olacak şekilde değerlendirmeli; büyüklere saygı ve hürmeti, küçüklere sevgi, şefkat ve merhametle muameleyi, kötülük yapanlara karşı bile dişimizi sıkıp iyilikle mukabelede bulunmayı yani, imkanlar ölçüsünde  barışa, huzur ve güvene katkıda bulunmayı ihmal etmemelidirler.
       
Mü’minler, bilhassa bu günlerin gecelerini, günahları yıkayacak, marziyat-ı ilahiyeye yaklaştıracak, namazları Allah’ı görüyor şuuruyla ikame edip, O’na en yakın olunan secde halinde; ‘Tesbih ederim yüce Rabbimi; her çeşit kusurdan münezzehdir O! ’ zikirlerini,  ‘“Ey bizim kerîm Rabbimiz, bize hidâyet verdikten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan vehhab Sensin Sen!(Ali İmran- 8) ’ dualarını ve başka bilinen duaları bol bol yapmalıdırlar.  Allah’a, her türlü şerirlerin şerrinden, şeytan ve nefs-i emmarenin tuzaklarından koruması adına yalvarıp yakarmalı, acizliklerini, sıfır olduklarını, hiçliklerini Allah’a karşı ifade etmelidirler. 
      
Başta Efendiler Efendisi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi vesellem), Sahabe Efendilerimiz ( Radiyallahu Anhüm) ve bütün hak dostlarının, gecelerini hep kıyamla, tezekkür ve tefekkürle geçirdiklerini ve mü’minlere örnek olduklarını görüyoruz. Mü’min de, bütün samimiyetiyle gelecek nesillere, hüsn-ü misal olacak şekilde hayatını ve ömrünü değerlendirmeli, bu mevzuda gayret göstermelidir.
     
Bu vesileyle, bütün kardeşlerimizin ve Ümmet-i Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi Ve selem) bayramlarını tebrik ediyor, bütün insanlık hakkında hayırlara vesile olmasını, sulh-u umuminin gerçekleşmesini; mazlum, mağdur, mahkum bütün kardeşlerimizin necâtını, asırlarca din-i mübin-i İslam’a hizmet vermiş ve alem-i İslam’a bayraktarlık yapmış şerefli milletimizin torunlarına Allah’ın basiret vermesini diliyor ve dua ediyorum. 
       
Bayramınız mübarek, ömrünüz, yuvalarınız ve hizmetiniz bereketlerle dolsun. Amin.

Mehmet Ali Şengül
<< Önceki Haber Benliğimizi ve Ruhumuzu Saran Bayram! Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER