İşte Türkiye’nin geleceği eğitimli gençleri hedef alan hukuksuz soruşturmada yaşanan insan hakkı ihlallerinin detayları;

Gençlere Yönelik Kitlesel Gözaltı
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla, özel çekim teknikleri ve kameralar kullanılarak, polis eşliğinde uzun namlulu silahlarla şov yaparcasına gençlerin evleri basıldı. Gözaltına alınan 200 kişinin büyük çoğunluğunu 18-25 yaş aralığındaki üniversite öğrencileri oluşturuyordu. Üstelik, kız öğrencilerin sayıca fazla olduğu belirtiliyor. Öğrencilerin birçoğunun, KHK ile ihraç edilen kamu görevlilerinin çocukları ya da daha önce soruşturma geçirmiş kişilerin yakınları olduğu biliniyor.
Yerlikaya, Masumiyet Karinesini İhlal Etti
Operasyonun İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya tarafından duyurulması sırasında kullanılan dil, masumiyet karinesini ihlal eder nitelikteydi. Kamuoyunda hedef gösterme ve yargısız infaz algısı oluşturulması tepki topladı. Yerlikaya açıklamasında, yasal faaliyetleri kriminalize etmenin ötesinde, tek taraflı iddiaları ‘tespit edilen’ gerçekler gibi yansıtmaya çalıştı. Ayrıca, haklarında henüz hiçbir yargı kararı bulunmayan gençleri ‘Milletin birlik ve beraberliğine, devletin bütünlüğüne, vatandaşların huzuruna ve refahına kasteden’ kişiler olarak lanse etti.

Arama ve el koyma kararlarında şüphelilere ilişkin somut bir delil veya bireysel eylem yer almazken, “örgütsel yapı içinde faaliyette bulunduklarına dair bilgi elde edildiği” şeklindeki soyut ve genelleştirilmiş ifadeler dayanak gösterildi. Öğrencilerin evlerinde yapılan aramalarda dijital cihazlara el konulurken, kişisel mahremiyet yine göz ardı edildi.
Avukat ve Dosya Kısıtlaması, ‘Otobüs Bozuldu’ Bahanesi
Operasyonun ilk 24 saatinde gözaltına alınan gençlere avukatla görüşme yasağı getirildi. CMK 153/2 kapsamında dosyalara erişim de kısıtlandı. Avukatların müvekkilleriyle görüşmeleri çeşitli gerekçelerle engellenirken, bazı durumlarda kolluk görevlilerince dışarı çıkarıldıkları belirtildi.
Aileler, çocuklarının gözaltında olduğunu günlerce öğrenemedi. Bazı vakalarda ailelere gerçek dışı açıklamalar yapıldığı, örneğin “otobüs bozuldu” denilerek oyalandıkları öğrenildi.
Psikolojik İşkence ve Avukatsız Sorgu
İfade işlemleri sırasında, birçok gencin avukatları olmaksızın sorgulanmaya zorlandığı, birbirleri aleyhine ifade vermeleri için psikolojik işkenceye maruz bırakıldıkları belirlendi. Hukukçular, bazı ifadelerin avukat olmadan alındığını ve bu beyanların daha sonra gençlere ve avukatlarına zorla imzalatılmaya çalışıldığını aktardı. Bu uygulamaların savunma hakkını açıkça ihlal ettiği belirtiliyor.
Seyahat ve Sosyal İlişkiler Suç Sayıldı
İfade işlemleri 7 Mayıs itibarıyla başlarken, öğrencilere yurtdışı seyahatleri ve arkadaş çevreleri soruldu. Gençlere “Neden yurtdışına çıktın?”, “Biletini kim aldı?”, “Kiminle kaldın?”, “Ev arkadaşına neden para gönderdin?” gibi sorular yöneltildi. Sosyal ilişkiler, ailevi bağlar ve pasaport kullanımı dahi örgütsel faaliyet olarak gösterildi.
Sorgu tutanaklarında yer alan bazı sorular, yasal ve kişisel bilgilerin kriminalize edilmesine yönelik eleştiriler aldı. “Hangi liseye gittiniz?”, “Pasaportunuz var mı?”, “Instagram hesabınız nedir?”, “Aileniz hakkında adli işlem yapıldı mı?” gibi sorular, kişisel geçmişin topyekûn suçlama konusu haline getirildi.
Tutuklamalar: Ailevi Bağ ve Sosyal Hayat Delil Sayıldı
Soruşturma kapsamında çok sayıda tutuklama kararı verildi. Ancak bu kararların büyük kısmı somut delillere değil, soyut aidiyet varsayımlarına dayandırıldı. Özellikle öğrencilerin yurtdışı çıkışları, havale işlemleri, aile üyelerinin geçmişteki durumları gibi unsurlar tutuklama gerekçesi yapıldı.
Bazı kararlarda “sanığın savunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu” ve “suçtan kurtulmaya yönelik” olduğu gibi gerekçeler dikkat çekti. Hukukçular bu ifadelerin, savunma hakkının cezalandırılması anlamına geldiğini belirtiyor.
AİHM Kararına Aykırı Süreç, Sembolik Tarih
Operasyonun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yalçınkaya kararına rağmen gerçekleştirilmesi tepki çekerken, 6 Mayıs tarihinin de sembolik olduğuna dikkat çekiliyor. Aynı gün, AİHM Büyük Daire’de Yasak v. Türkiye davasına ilişkin duruşma gerçekleşmişti.
Yalçınkaya kararında AİHM, yasal faaliyetlerin tek başına cezalandırılmasını hukuka aykırı bulmuş, Türkiye’nin adil yargılanma hakkının sistematik biçimde ihlal edildiğine hükmetmişti. Bu karardan sonra AKP hükümeti aynı yöntemleri kullanarak, benzer iddialarla daha genç bir kuşağı hedef almakta ve AİHM’nin kararlarını görmezden gelmeye devam ediyor.

Süreçte en çok etkilenenlerin başında aileler geliyor. Birçok aile, çocuklarına ulaşamadıklarını, günlerce haber alamadıklarını ve ellerinde fotoğraflarla karakol karakol dolaşmak zorunda kaldıklarını ifade etti. Bazı veliler, kızlarının eğitim döneminde gözaltına alınmasının hayatlarını derinden etkilediğini belirtti.
Hukuk Kurumları ve Üniversiteler Sessiz Kalmamalı
Türkiye Barolar Birliği, yerel barolar ve insan hakları örgütlerine çağrıda bulunan hukukçular ve aileler, operasyonların hukuk sınırları içinde yürütülmesini ve mağduriyetlerin önlenmesini talep ediyor. Üniversitelerin ve akademik çevrelerden ise öğrencilerin eğitim haklarını savunmaya dönük çağrı yapmasını istiyor. Yaşanan sürecin yalnızca bir yargı meselesi değil, aynı zamanda kuşaklar arası bir travma ve toplumsal adalet sorunu olduğuna dikkat çekiliyor.