60 yıl sonra aynı utanç!

O bagajda Hizmet Hareketine mensup olduğu iddia edilen bir ‘abla’ değil bir hayvancağız taşınsaydı herkes ayaklanırdı. Kuyuya düşen köpeğe duyarlı olanlar (ki bu uzun süredir gördüğümüz en güzel olaydı) o halde görüntülenen kadın için kıllarını kıpırdatmadı.

SHABER3.COM

Hizmet Hareketi'ne yönelik cadı avı sebebiyle ülkesini terk etmek zorunda kalan insanlardan bazıları sınırı geçerken yakalanıp teşhir ediliyor. Son olarak AKP medyası 'Cemaat ablası bagajda yakalandı' manşetleriyle bir topluluğa yönelik soykırım suçunu büyük bir iftiharla okuyucularına duyurdu. Tr724 yazarı Sefer Can o olay sonrası 60 yıl önce yaşananlar ve ardından kurulan 'Utanç Müzesi'ni yazdı. İşte o yazı:

UTANÇ MÜZESİNDEN KARELER

İki gün önce bir arabanın bagajında yakalanan ‘cemaat ablası’ haberini görünce aklıma Berlin’deki ‘utanç müzesi’ geldi. Şehri ikiye ayıran acının sembolü olan Berlin Duvarı’ndan arta kalanlar burada sergileniyor. Batı’daki ailesine, özgürlüğüne kavuşmak için akla gelmedik metotları kullanan insanların acısını derinden hissettiren örnekler var. En dikkat çekenlerden biri de yan yana konulmuş ve ara bölümleri kesilmiş iki bavulun içinde kaçan bir genç kızın fotoğrafları. Bavullar da sergileniyor. Bir arabanın bagajında kaçmaya çalışan bir kadının yakalanmasıyla mutlu olan insafsızlığın Doğu Berlin’de yıkılan duvarın altında kalması gerekiyordu. Ne yazık ki o zihniyet 60 yıl sonra Türkiye’de hortladı.



BAGAJDAKİ KÖPEK OLSAYDI!

O bagajda Hizmet Hareketine mensup olduğu iddia edilen bir ‘abla’ değil bir hayvancağız taşınsaydı herkes ayaklanırdı. Kuyuya düşen köpeğe duyarlı olanlar (ki bu uzun süredir gördüğümüz en güzel olaydı) o halde görüntülenen kadın için kıllarını kıpırdatmadı.




Niran Ünsal başını örttüğünü için ticari kayıp yaşadığını belirtip eski haline döndü. Dürüstçe konuşmasının bedelini linç edilerek ödedi. “AKP’nin gerçek yüzünü yeni gördüm” dese muhaliflerin, ‘baskıyla açıldım’ dese iktidarın kahramanı olurdu. Mağduriyet ihtiyacı yüzünden danışıklı muhtıralardan medet umulan günlerde epey işe yarardı. Başörtüsünden ticari ve siyasi menfaat elde etmeye devam edenlere ne güzel malzeme olurdu. Arkeolojik kazı yapıp 28 Şubat mağduriyetlerini ısıtmalarına gerek kalmazdı.



28 ŞUBAT’I GERİDE BIRAKTILAR

Evet 28 Şubat’ta başörtülüler mağdur edildi. Okuldan bir terörist gibi atılanlar bunalıma girdi. Hayat enerjisini kaybedip intihar edenler oldu. Ama en azından bir kısmı yurt dışında okuma imkanı elde etti. Pasaportları iptal edilmedi, bir arabanın bagajında ülkeyi terk etmek zorunda kalmadılar. Gittikleri ülkedeki Türk elçiliği onları takip edip hayatı çekilmez hale getirmedi. Onlara burs veren vakıflara el konulmadı, iş adamları hapsedilmedi.

Şu anda yüzlerce genç kapatılan okulundan diploma ve not dökümü alamadığından bırakın üniversiteyi lise eğitimini yeniden almak zorunda. Babası ya da annesinin muhatap olduğu hayali suçlama yüzünden bütün hakları ellerinden alınmış durumda.

28 Şubattaki baskı ve insan hakkı ihlallerinin neredeyse sembolü haline gelen Hüda Kaya şimdi daha ağır işkenceleri yaşıyor. Taciz edildiğini, tesettürüne riayet edilmeden muameleye tabi tutulduğunu açıkladı. Kaya hâlâ başörtülü dahası o dönemde bir anne olarak ezildi. Şimdi güya dokunulmazlığı olan bir milletvekili ve başörtüsünü siyasi ranta dönüştüren AKP eliyle başörtüsü çiğneniyor.



PHOTOSHOP’A BARİ İZİN VARDI!

utanç müzesi 1a28 Şubat’ın sembol isimlerinden biri de Medine Bircan’dı. Sağlık karnesindeki fotoğraf başörtülü olduğu gerekçesiyle tedavisi reddedilmişti. Photoshop’la başörtüsünün üstüne saç eklenmişti. Şimdi polisler doğumhanenin kapısında nöbet tutarak bir günlük bebeği olan kadınları gözaltına alıyor. Utanmazlık o boyuttaki kadıncağızın iki gün önce doğum yaptığını ileri sürerek savunmaya geçiyorlar. Kanserli öğretmen hastanede tutuklanarak tedavisi yarım bıraktırılıyor.

28 Şubatçılar en azından evinde ölmene ya da photoshop absürtlüklerine izin veriyordu. Bütün sosyal güvenceleri hukuksuz biçimde elinden alınmış insanların mal varlıkları da donduruluyor. Kendi imkanlarınla bile tedavi olamıyorsun. Üstüne tutuklanmazsan şükrediyorsun. Onlarca kadın şikayeti ulaşıyor; ellerinde kelepçe ve silahlı jandarmalar arasında hastaneye gitmeyi kendine yediremediği için tedavi olamıyor.

BUGÜNÜN MEDYA DÜZENİ

Postmodern darbe dönemiyle bugünün en bariz farklarından biri de medya düzeni. O günlerde zulme zulüm diyebilen bir medya vardı. Şimdi sağ sol fark etmeden Erdoğan rejiminin kurguladığının dışında konuşan herkes susturuluyor. Stockholm Center of Freedom’ın (SCF) açıkladığı son rapora göre yaklaşık 200 medya çalışanı tutuklu. İktidar aparatına dönüşen gazetecilerin vicdan kırıntısı kalanlar yaşananları görmezden geliyor.

Mesela büyüdüğünde kızım okusun diye kitaplarını sakladığım hukukçu, İslamcı, anne vs. Sibel Eraslan tam bir hayal kırıklığı benim için. Artık ‘kızım görmesin vicdanını kaybeder’ diye kitaplarını ortadan kaldırdım. Diğerleri ise pişkince zulmü alkışlıyor. O meşum fotoğrafı basıp “FETÖ ablası böyle yakalandı” diye coşuyorlar.

Bunlar müslüman demokrat diye yola çıkmışlardı, iki iddiaları da fos çıktı. Geriye utanç müzeleri kuracak fotoğraflar kaldı.
<< Önceki Haber 60 yıl sonra aynı utanç! Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER